17) ya da daha iyisi, horozum?

89 16 43
                                    

Mezuniyet Gecesi

Jisung, son kez okulunda derin bir nefes alıp verdi. Bugün bu okuldan kurtuluyordu. Okulda yaşadığı zorbalıklardan, onu tutsak eden her anıdan kurtulacaktı.

Şimdi okulun en iyi üç öğrencisi konuşma yapacaktı. İlk önce üçüncü, sonra ikinci, en son birinci yani Jisung konuşmasını yapacaktı.

Jisung, kürsüde olan kimsenin konuşmasını dinlememişti. Şu an tek uğraştığı şey o kadar insanın içine çıkınca kendini rezil etmemek için nefes teknikleri yapmaktı.

Sonunda sıra ona geldiğinde Bay Park, ona kürsüye gelmesi için işaret verdi.

"Sırada okul birincimiz, Han Jisung." dedi Bay Kim coşkulu bir sesle.

Jisung, kalbi heyecanla küt küt atarken yavaş adımlarla okulun sahnesine yürüdü. Kürsüye yaklaştı ve dudaklarını mikrofona yaklaştırmadan önce derin bir nefes aldı. Yarım saattir zihninde dönüp dolaşan o sözler dudaklarının arasından çıkmaya başlamıştı. "Saygı değer müdürüm, öğretmenlerim ve sevgili arkadaşlarım. Bu okulda pek çok şey yaşadım. Pek çok şey öğrendim." dedi stresli bir şekilde. İlk defa herkes onu dinliyordu. Han Jisung, ilk defa okuldakiler tarafından zorbalığa uğramıyordu.

Bu onun stresini biraz olsun azaltırken konuşmasına devam etti. "Bu okul pek çok şeye şahit oldu. Hem çok iyi anılarıma hem de çok kötü anılarıma ev sahipliği yaptı."

"Bugün sizlere bir söz ve yemin edeceğim. Bu okulda her ne kadar iyi, kötü anılarım olursa olsun ben hepsini unutup yepyeni bir Han Jisung yaratacağım." dedi Jisung el sallayarak.

Ardından dudaklarını mikrofondan uzaklaştırıp fısıldadı. "Görüşürüz anılarım. Görüşürüz en güzel hatam, Lee Minho."

Olduğu yerde eğildi. Vücudunu kaldırdığında herkes onu alkışlıyordu. Fakat onun alkışlamasını istediği tek bir kişi vardı: Lee Minho.

Jisung, etrafta Minho'yu aradı. Onu ayakta alkışlarken gördüğünde gülümsedi. Bugün, Lee Minho'yu geride bırakma günüydü. Bugün, Han Jisung duygularından tamamen arınacaktı.
------------------------------
Üniversitenin ilk günü
(Mezuniyetten 4 ay sonra)

Felix koşarak yatakta yatan Jisung'un üstüne atladı.

Dizleri Jisung'un beline değdiği anda odada yüksek bir ses yankılandı. "Ah, kalçam! Ananı sikeyim Felix!" diye bağırdı Jisung acıyla gözleri dolarken.

"Her gece birisiyle birlikte olman ve her sabah kalçanın ağrıması annemin suçu değil yarrak kafalı!" dedi Felix tüm ağırlığını Jisung'un üstüne verirken.

"Neyse bugün seninle tartışmayacağım. Çünkü... Bugün... Üniversitenin ilk günü!" dedi Felix altında ezilen Jisung'u umursamadan daha da heyecanlanırken.

Jisung, Felix'i üstünden itti ve belini tutarak ayağa kalktı. Yatağının yanında duran masadaki saate bir bakış atarak "Siktir! Geç kaldım!" diye bağırdı dolabından birkaç parça giysi çıkarırken. Bir yandan giyinip bir yandan söylenmeye başladı. "Piç Felix! Niye beni daha erken uyandırmıyorsun?"

"Amına koyduğum neyim ben? Alarmın mıyım?" dedi Felix alınganlık ve sinirle burnunu kırıştırarak.

Pijamasını çıkarıp pantolonunu giyerken Felix'e cevap verdi. "Ya da daha iyisi, horozum?"

"Off, pis sincap! Gidiyorum ben!" dedi Felix yataktan kalkıp paytak paytak adımlar atarak odadan çıkarken.

Jisung üstüne beyaz bir tişört giydi ve aynanın karşısına geçip kendine bir baktı. Ardından ise saçlarına şekil verip evden çıktı.
--------------------------------
Amfinin girişinde, kapalı olan kapının önünde Jisung stresle tırnaklarını yiyordu. Tüm eğitim hayatı boyunca bir kere bile okula geç kalmamıştı.

Elini yumruk yaptı ve kapıyı tıklatıp beklemeye başladı. Profesörden gelen "Gelebilirsin." komutuyla kapıyı açtı.

"Geç kaldığım için özür dilerim profesör." dedi Jisung tırnaklarını dişlemeyi bırakıp kürsünün arkasında duran profesörün önünde eğilerek.

"Neden geç kaldın? Senin dışında herkes tam zamanında dersimdeydi." dedi yaşlı görünen adam sinirle.

Jisung'un buna verecek bir cevabı yoktu. Gelip de "Dün akşam birileriyle yiyiştiğim için sabah uyanamadım." diyemezdi sonuçta. Vücudu doksan derece eğik bir biçimde dururken Jisung, yaşlı adamın dediğine cevap vermeyip yutkunmayı tercih etti.

Profesör az önceki hâline tezat bir davranış sergilemeyerek daha da öfkeli ve yüksek bir sesle konuştu. "Sana neden geç kaldığını sordum." Sesi tüm amfide yankılanmıştı. Herkes onları izliyor ve gülüyordu.

Jisung titremeye başlamıştı. Bunu atlattığını sanıyordu. Fakat anlaşılan tam tersi olmuştu. Daha da artmıştı.

Jisung, yavaş yavaş kendine gelirken profesöre tezat bir ses tonuyla, sakince konuştu. "Özür dilerim profesör. Dün gece ailemle tartıştığım için sabah uyanamadım."

Felix burada olsaydı ona götüyle gülerek şunu söylerdi: "Ben sana demiştim."

"Bir kere daha dersime geç kalacak olursan seni dersime almayacağım." dedi sakalı bile beyazlaşmış olan adam öfkesi azalmış bir sesle.

"Teşekkür ederim profesör." dedi Jisung 90 derece eğilmiş vücudunu düzelterek.

İçeriye girdiğinden beri hiç bakmamış olduğu öğrencilerin üzerinde göz gezdirdi. Gördüğü şeyle nefesini tuttu. Lee Minho buradaydı, öğrencilerin arasında ona gülerek bakıyordu.

Karşılık olarak Jisung da sırıtmaya başladı ve kimsenin duyamayacağı kadar kısık bir sesle konuştu boş bir yere yürürken. "Seni çoktan atlattım, Lee."
------------------------------
Askolar selam. sadeceminhom tarafından tehdit edildiğim için bu bölümü erkenden yayınlıyorum. Bu arada bölüm nasıldı???

don't let me love you - minsungWhere stories live. Discover now