★ nine, simple thoughts

75 12 31
                                    

♥︎

"Yani sen yalnızca basit bir lise öğrencisisin, hayatın ne kadar zor olabilir? Ne kadar acı çekmiş olabilirsin ki?" diye kendi kendi söylendi Yang Jungwon. Wonyoung yine yapacağını yapmış ve gözleri üzerine çekmeyi başarmıştı. Acı çekme konusunda bile birinci olduğunu iddia ederek ortamı duygusallığa boğmaya çalışıp iyice sinir bozmuştu.

Tabii, bunların hepsi Jungwon'un düşünceleriydi fakat doğruluk payı olmadığını iddia etmek imkansızdı. 

"Kötü zamanlar geçiriyor, biraz görmezden gelsen ne olur sanki." dedi Jake de arkadaşının Wonyoung'a karşı olan kötü duygularına hitaben. Jungwon duyduklarıyla sinir bozucu ve alaycı bir şekilde güldü. "Zaten ağzımı açıp tek kelime bile etmedim fark ettiysen Jaeyun, daha ne yapmamı istersin?"

Jake onaylamazca kafasını salladı. Herkesin sabrı taşıyordu, kimsenin birbirine karşı tahammülü yoktu. 

"Sadece o kızın arkadaşı diye onu alttan alıyorsun." dedi Jungwon hoşnutsuzluğunu belli eden yüz ifadesiyle. "Dayanabildiğin Wonyoung değil, Wonyoung'ın Minjeong'un arkadaşı olması." 

"Sonuç olarak kimseyi üzmüyorum." diye fısıldadı. Günlerdir ilgisini çeken kızı konuya dahil etmesi Jake'i sinirlendirmişti. Duygularını kolayca belli ediyor olabilirdi ama Jungwon'un kendisini bu konudan vurması ihanete uğramış gibi hissettiriyordu. 

Yang Jungwon bazen sadece sussa ne olurdu sanki?

Ama susmadı, Jungwon haklı olduğu yerlerde durdurulamazdı. "Sunghoon'u bulmalıyız öncelikle. Bu kızla ne yapacağına o karar versin, ben daha fazla muhattap olmak istemiyorum." 

"Jungwon şu an ondan hiçbir farkın yok, abartmayı kesmelisin." dedi kafasını onaylamazca sallayan arkadaşı. "Kızın Sunghoon'a karşı duyguları varmış ve belli ki bu duygular karşılıklı. Aralarına girmek yerine aralarını yapalım ki iki taraf da acı çekmesin."

Jungwon iğrenir yüz ifadesini Jake sözlerini bitirinceye kadar kesmedi. "Bizler sporcularız Jake, oyuncular değil. Burada bir senaryo canlandırmıyoruz." diye fısıldadı. Gözlerini uzakta bir noktaya dikti. "Ya da ona katlanmak zorunda da değiliz, önemli olan şu an bu kız olmamalı. Sunghoon günlerdir kayıp ve kimse ondan haber almadı. Annesi günlerdir kafayı yemek üzere ve biz burada oturmuş Wonyoung'ı konuşuyoruz. Bunun sırası değil." 

Jake duyduklarıyla istemsizce başını salladı. Yang Jungwon haklıydı. Basketbol takımından olan, yıllardır buz pateninde başarılara imza atan, Park Grup'un ilk varisi, Jang Wonyoung'ın ilk aşkı Park Sunghoon günlerdir kayıptı.

Jake kendini 'Sunghoon'u niteleyecek ne de çok durum var.' diye düşünmekten alamadı. Park Sunghoon hayata önden başlayan insanlardandı. Zengin bir aileye sahip olmuştu, kendini geliştirmişti ve aynı zamanda yetenekliydi de. Basketbolda da buz pateninde de kolayca ilerlemişti. Geleceği için endişelenmesine gerek yoktu ayrıca hoşlandığı kız da duygularına karşılık veriyordu. 

Jake sessizce suyundan bir yudum aldı. Gözlerini hala yurt odasının camından dışarıya bakan arkadaşına çevirdi. "Sunghoon... bulmuştur gidecek bir yer." diye fısıldadı. Sanki Jungwon'la değil de kendi kendine konuşuyor gibiydi. Jungwon duyduklarıyla arkadaşına döndü, aynı şeyleri düşünmüş olacaklar ki o da hızlıca kafasını sallayıp onayladı. 

Park Sunghoon bulurdu, yapardı. Onun kimseye ihtiyacı yoktu. O daha yaşını doldurmamışken yapayalnız kalmaya mecbur edilmişti. Annesi terk edip gitmiş babası da kendisini toparlayamamıştı. Henüz küçücük bir bebek olan Sunghoon ise bakıcıların, yardımcıların elinde büyümüştü. Onlarca annesi olmuştu.

Hepsi bir gün bırakıp gitmişlerdi, tıpkı kendi annesi gibi. Belki de bu yüzden Sunghoon ne zaman daralsa bırakıp gitmeyi tercih ediyordu. Bu özellik ona annesinden kalmıştı. O da annesi gibi birilerini terk ediyordu. 

Oysa Kazuha terk edilmemişti. Annesi de yanındaydı büyürken babası da. Birinci yaş doğum günü de kutlanmıştı beşinci yaş doğum günü de. Evet, o da babasını kaybetmişti fakat Wonbin ona o kadar iyi bir baba olmuştu ki. Öz babasını hatırlamıyordu, kötü anılarını hatırlamıyordu. 

Sunghoon hepsini hatırlıyordu, ikincileştirilmek ne demek  biliyordu. Ayrımcılığı iliklerine kadar hissettiği zamanlar olmuştu. Park Sunghoon, Park Wonbin ve Lee Hyena için yalnızca kötü anıları hatırlatmaya yarıyordu. Gençken yaptıkları hataları yüzlerine vuruyordu sanki her bakışıyla.

Kazuha ise neredeyse bir ihanetin sonucu olmasına rağmen ailesine yalnızca mutluluk veriyordu. Kazuha gülmese de olurdu, babası ve annesi onu mutlu etmenin yolunu bulurdu.

Yang Jungwon'un çözemediği şeylerden biri de buydu işte. Park ailesinin öz çocukları Sunghoon'u geriye atıp Kazuha'ya özel bir ilgi göstermesinin sebebini anlayamıyordu. Bunu kimse anlayamıyordu, Park ailesinin de en büyük sırrı buydu işte. Kendileri bile çözümleyememişti.

İki arkadaş kaybolan arkadaşları hakkında düşüncelere dalmışken odaya yavaşça biri girdi. Bu arkadaş grubunda da en çok düşünülen kişi Park Sunghoon'du işte. Hayatı en kolay görünen ama en zor olan oydu çünkü. Lee Heeseung arkadaşlarının yanına ilerleyip onların yanında, cam kenarında durdu.

"Az önce Sunghoon'la konuştum. Nerede olduğunu biliyorum."

Leave Before You Love Me ★ JangkkuWhere stories live. Discover now