Zaman hiç istemediğim kadar hızlı ilerliyordu.
Sabahları doyurucu bir kahvaltının ardından Rose ve Finley'in eşliğinde terzide vakit geçirmek için kente iniyorduk. Terzide saatlerce dikilmek huzursuz bir kişiliğe bürünmeme neden oluyordu. Rose her seferinde eğer düşmanlarımızla karşılaşacaksak en iyi silahımın elbisem olacağını bu yüzden sabretmem gerektiğini söylüyordu. Güzel bir elbise beni hançerin keskin yanından kurtaramazdı.
Tabi bunu ona söylemedim.
Akşama doğru yorgun bir halde seraya gittiğimde yine Rose ve -artık yanımdan bir an olsun ayrılmayan- Finley ile birlikte çaylarımızı yudumluyorduk. Güneş gökyüzünde kaybolmaya başladığında ruhumda bir elektrik akımı gibi gezinen heyecanın etkisine giriyordum.
Jason o gün ne işi olursa olsun yemek zamanını asla kaçırmıyordu. Gece olduğunda onun kollarında türlü zevki tadıyor, onun tenimi yakan okşamalarıyla kendimden geçiyordum.
Bu karmaşa zamanın hızla akmasına neden oluyordu ama aynı zamanda kendimi huzurlu hissediyordum. Çoğu zaman bir roman dünyasında olduğumu unutuyordum bile. Bu dünya artık benim gerçekliğim oluyordu ve ben bundan memnundum.
Huzurumu bir şeyin bozamayacağını düşünmeye başlamıştım.
Sanırım biraz fazla rahatlamıştım.
Çıplak omzumdaki sıcak dudakların verdiği hisle uyandım. Örtünün altından Jason'ın kolları ve bacakları bedenimi sıkıca sarıyordu. Sadece bedeniyle değil, kokusuyla da etrafımı sarmıştı. Bakışlarımı ona çevirdiğimde uyku mahmuru mavi yeşil gözlerle karşılaştım.
"Günaydın," dediğimde midemde uçuşan kelebekleri hissettim. Kollarının arasında dönüp dudaklarımı köprücük kemiğine bastırdığımda kollarını daha sıkı sardı. Oluşturduğumuz sıcak koca hoşuma gidiyordu. Teninin kokusunu derin bir nefesle içime çektim. Bir ormandayken nefes almak gibiydi. Sanki sadece midemde uçmuyor, bütün bedenime tuhaf bir karıncalanma yaşatıyorlardı.
Yürek yakan, sıcak bir gülümsemeyle baktı. "Günaydın sevgilim." Saçlarıma yeniden bir öpücük kondurdu.
Göğsüne yerleştiğimde yeniden uykuya dalmak için gözlerimi kapattım. "Sanırım biraz daha uyuyacağım."
Jason çenemden tutup yavaşça yüzümü kendisine kaldırdı. Dudakları usulca dudaklarımın üzerinde gezerken bedenimdeki o tuhaf karıncalanmayı hissettim.
Tam öpücüğümüz derinleşeceği sırada kendini çekti. "Ne yazık ki uyuyamazsın hayatım."
Konuşmadan önce çenesine ufak bir öpücük kondurdum. "Neden ki? Biraz daha yanımda kalmanı kimse sorun etmeyecektir. Ne de olsa şimdiden kralı fazla meşgul eden kadın olarak nam salmış durumdayım."
Derin bir nefes aldı. "Seninle yatakta daha fazla vakit geçirmek isterdim ama bugün misafirlerimiz saraya giriş yapacak."
Onun kollarının vermiş olduğu bütün o sıcak his kayboldu. "Geliyorlar," dedim titrek bir sesle. Etrafıma ördüğüm camdan duvarlar çatlamaya başlamıştı. Dışarıdaki tüm o kötülük bir duman gibi yavaş yavaş içeri sızıyordu.
Yaşadığım tüm o huzur yok oldu. Aslında bir hayalin içinde yaşadığımı fark etmek yüzüme atılmış bir tokat gibiydi. Burada ne amaçla ve nasıl bir rolle var olduğumu Jason bilse de saray halkı beni Jai Kralı'nın kızı sanıyordu. Aslında kralın emirlerine karşı gelen ve belki infaz kararı alınan sıradan bir hizmetçiden başka bir şey değildim. Hayatım kolaylıkla harcanabilirdi.
Endişemi hissetmiş olacak Jason'ın kolları etrafımda daha sıkı bir hal aldı.
"Sana kimse zarar veremeyecek Slyvia. Aksini düşünebilirsin ama sen benim için çok değerlisin. Kimsenin sana dokunmasına izin vermeyeceğim," derken kendinden emin görünüyordu. Midemdeki kelebeklerin yavaş yavaş öldüğünü hissediyordum. Jason serada beni bulan suikastçıyı biliyor muydu? Ona bunu söylememiştim. Finley'in söylediğinden ise şüpheliydim. Beni öldürmek isteyen insanlar bana kolaylıkla ulaşabiliyordu. Ensemdeki hayali soğukluğu hissettiğimde bedenim titredi.

YOU ARE READING
Kral'ın Karısı
ParanormalBir metres hayatta kalmak için ne yapmalıdır? Nazlı Arslan gözlerini açtığında öldüğünü biliyordu. Cehenneme düştüğünden emindi. Zindanda, elleri kelepçeli olarak uyandığında artık kendi zamanında olmadığını biliyordu. Bir şekilde öldükten sonra ok...