9| KARANLIK DETAYLAR

33 5 191
                                    

Korkunun aynı zamanda insana cesaret verdiğini duydunuz mu hiç? Adı bile var hatta bunun... Deli cesareti diyorlar...

Hava karanlık... Biz korku içindeyiz. Çünkü tam kurtulduğumuzu sandığımız anda kandırıldığımızı anladık. Yanıldık, onların hiçbir şeyden haberlerinin olmadığını düşünürken ağır yanıldık. En başından beri haberdarlardı ve bizi bekliyorlardı.

Etrafımız, zifiri karanlığı delen meşaleleri tutan adamlarla çevriliyken gözlerimi bile kırpmadan diğerlerinden bir adım önde duran Tamian'a bakıyordum. İçimdeki korkunun boyutunu size anlatmaya çalışsam kelimelerim kifayetsiz kalırdı. Bitmiştik... Kelimenin tam anlamıyla bitmiştik. Bu noktadan sonra geri dönebilme ihtimalimiz hiç yoktu artık. Ölecektik. En trajik şekilde değil, en iğrenç şekilde ölecektik.

İşte benim şu an içime dolan deli cesaretimin kaynağı bu düşünceydi. Artık bu noktadan sonra geri dönüşün olmaması ve en adi şekilde öldürülecek olmamız... Korku o cesaretin ardına itildiğinde burnumdan verdiğim sert bir solukla ilk adımı attım. Arkadaşlarımın ve Luca'nın gözlerinin bana kaydığını bilmek beni durdurmadı. Gözlerimi bir an olsun Tamian'ın harelerinde meşale ateşlerinin oynaştığı gözlerinden ayırmıyordum. Adımlarım beni ona taşıyordu, ben deli gibi korkuyordum ama kendime engel de olamıyordum. Her şey çok fazla geliyordu, çok ağır... Taşıyabileceğimden tonlarca daha ağır...

Meraklı gözlerle beni izlerken etrafımızdaki adamların hareketlendiklerini görebiliyordum. Tamian da merakla bana bakıyordu.

"En azından içimde kalmasın..." diye mırıldandım sinirle sıktığım dişlerimin arasından ve yumruk yaptığım elimi o daha ne olduğunu bile anlayamadan suratının ortasına geçirdim. Bu konuda küçük bir avantajım vardı. Yalnız yaşayan bir kadın olarak kendimi korumayı öğrenmek zorundaydım. Bu düşüncenin ışığında yazıldığım savunma sanatları dersleri sayesinde nasıl yumruk atılması gerektiğini biliyordum. Keşke buna gerek kalmasaydı, keşke her kadın kendini olası bir durumda nasıl savunması gerektiğini düşünmek zorunda kalmasaydı ama dünya adil bir yer değildi. En çok da kadınlara, çocuklara ve masumlara...

Beklemediği bu hareket karşısında geriye doğru sendeledi Tamian. Eli hızla yüzüne giderken büyük bir afallamışlıkla burnunu tuttu.

Arkamdaki bir noktadan Yücel'in gülen sesi karıştı havaya önce. Hemen ardından "İşte benim kızım be!" dedi gururla. Eş zamanlı olarak etrafımızı çevreleyen adamlar da hareketlenmişti. Öyle ki sessizliğin içine birkaç tetik çekme sesi karıştı. Silahlarını bize doğrultmuşlardı. Tenimi korkunun ürpertisi sarsa da gözlerimi Tamian'dan ayırmadım ya da geri adım atmak adına bir harekette bulunmadım. Sanırım bir kurşunla ölmek, diğer seçeneklerin yanında şu an için en iyi seçenekti.

Ama beklediğim şey olmadı, silahlar bize doğrultulmuş bir hâlde dursa da Tamina burnunu tutmadığı elini kaldırıp herkesi durdurmuştu. Bakışları şimdi alayla yanarken "Sanırım bu hareketini mazur göreceğim..." dedi. Bir insanın sesinden bile midenizin bulanması mümkün müydü? Karşımdaki bu adamın sesi bile midemi bulandırmaya yetiyordu.

"Nasıl olsa etini yerken acısını fazlası ile çıkaracağım..."

Beni dehşet içinde bırakıp arkasını döndü ve "Alın hepsini..." diye bir emir verip bizden uzaklaştı.

Apar topar sürüklenerek ilerledik gecenin içinde. Meşaleler yanıyordu ama karanlığı bastırmaya hiç yetmiyordu. Her yer hâlâ çok karanlıktı.

Kasabaya doğru yaklaşırken beşimiz de sessizlik içindeydik artık. Başta itiraz eden ve adamlarla kavga etmeye hazır olan Yücel ve Efehan bile... Neyin sessizliğiydi bu bilmiyorum. Çaresiz bir kabullenişin mi, yoksa kabullenememenin vermiş olduğu çaresizliğin mi?

ALDANIŞIN PORTRESİ (+18)Where stories live. Discover now