'i love you

20 5 10
                                    

taehyung
niye ağlıyorsun

jungkook
görüyor musun beni

neredesin

taehyung
ön taraftaki camda

jungkook
napıyorsun orda

neden gelmedin içeri

taehyung
içeri gelecektim

arkadaki domateslere bakayım derken camdan gördüm seni

ağlıyordun hıçkıra hıçkıra
görüldü

daha çok ağlamaya başladın

şaka gibi

jungkook
taehyung

taehyung
efendim yavru kuş
görüldü

jungkook

ne oldu güzelim

jungkook
annem sana yazarsa cevap verme

tamam mı
görüldü.

taehyung
kapıyı aç

yanaklarını silerken kapıyı açan jungkook'u görür görmez tüm vücudum kasıldı. bayan jeon'un, gerçi artık jeon değil ancak her neyse, ona ne dediğini bilmiyordum ama canını sıktığı barizdi. üstelik işin içinde ben de vardım, anlam veremediğim şekilde ki jungkook, annem yazarsa cevap verme demişti.

jungkook, kapıyı açtıktan sonra onu incelediğimi farkettiğinde içeri gel, diyerek oturma odasına gitti. ben ise kapıyı kapatıp, peşinden ilerledim. tekli koltuğa oturduğunda ikili koltuğa geçerek kafamdaki tüm soruları sormak için aralarım ağzımı. ancak duyduğum hıçkırık sesiyle kalbim titredi, konuşamadım. zaten benden önce anlatmaya başladı jungkook.

"yedi sene önce, tecavüze uğradım taehyung."

kan beynime sıçradı, bedenim titredi. gözlerim benden bağımsız dolarken dikkatle jungkook'a baktım. kucağına aldığı yastıktaydı elleri, titriyordu. devam etmesini bekledim. kendini hazır hissettiğinde konuşmasına devam etti.

"babam," sesi titreyerek söylediği hitap ardından burnunu çekti, devam etti yine. "içmişti o gece. annem mesaideydi. sabaha karşı yanıma geldi, babam. dizi izliyordum telefonumdan. önce yatağıma oturdu, saçlarımı sevdi. ben," bir hıçkırık kaçtı ağzından. "ben anlayamadım başta. ilk defa saçımı okşamıştı, çok mutlu oldum taehyung. telefonumu bırakıp, gülümsedim ona. kendi içimde konuşuyordum; kesin beni sevdiğini söyleyecek, yaptığı baskılar için özür dileyecek, diye."

"saçlarımdaki eli boynuma gitti, taehyung, hâlâ anlayamamıştım. sonra k-köprücük kemiğime indi. çok güzel olduğumu söyledi. sonra, iğrenç şeyler oldu. elinden kurtulmaya çalışıyordum ama güçsüzdüm, aptaldım ve salak gibi bağırmaktan, ittirmekten başka bir şey yapamadım."

ayağa kalkıp, yanına gittim. o da ayağa kalktı, kalktığı tekli koltuğa oturduğumda sözünü kestiğim için kötü hissetti belli ki yüzü asıldı, sanki morali sik gibi değilmiş gibi. kucağıma çektim onu, ellerim sertçe baldırlarını kavrarken devam etmesini söyledim. boynuma koydu kafasını, kazağımın kollarıyla oynarken devam etti. aynı zamanda gözyaşları boynumu süslüyordu.

"hatırlar mısın bilmem, hırsız girdiği için eve birkaç tane küçük kamera takmıştık."

"hatırlamaz olur muyum,"

"sabah sekiz gibi çıktı gitti evden, babam. annem dokuz gibi geldiğinde göz altlarımın neden mor olduğunu, neden çıplak olduğumu sordu. açıklamaya çalıştım ama dinlemedi, babam kamera kayıtlarını sildiğinden sadece bana zorla sahip olduğu kısım vardı. onları gördü, babamı ayarttığımı düşündü. her şey kötü değilmiş gibi saatlerce dövdü beni."

saçlarını okşadım usul usul. sinirden anasını babasını sikmek istemiyormuşum gibi sakince okşadım. o işi sonraya bıraktım, dinlemeye koyuldum yine.

"telefonumu kırdığından ulaşamadım size, tanıdığı sayesinde birkaç gün de bilet ayarlayıp, hiç bilmediğim bir ülkeye sürükledi beni. öylece bir başıma bıraktı. kendime ev tutmam, bir şeyleri yoluna koymam da seneler sürdü. daha erken gelecektim ama korktum, beni eskisi gibi kabul etmeyeceğinizden."

sıkı sıkı doladı kollarını boynuma. senelerin acısını çıkarırcasına ağlamaya başladı, hıçkıra hıçkıra. ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemeden öylece saçlarını okşamaya devam ediyordum. kulağına yaklaştım, usulca söylemeye başladım şarkımızı.

"i can't save us, my atlantis, we fall.

we built this town on shaky ground."

ağlaması dindi biraz da olsa, eşlik etti şarkımıza.

"i can't save us, my atlantis, oh, no.

we built it up to pull it down."

kafasını kaldırdı boynumdan, uzun uzun baktı gözlerime. ardından yaklaştı, dudaklarını hapsetti dudaklarıma. üst dudağımla ilginlenmeye başladığında alt dudağını öptüm, cilveyle. saçlarıma getirdi ellerini, sertçe çekiştiriyordu, aynı zamanda burnundan hızlı hızlı nefes alıyordu. ufak bir kıkırdama sunarken ayrıldı benden. boynuma ufak bir öpücük kondurduğunda yanağındaki gözyaşlarını sildim ve alnına yapışmış saçlarını geriye attım, rahat etmesi için.

bir anda söylediği şey ise kalbimin ritmini hızlandırdı, bedenim titredi kuş gibi.

"seni seviyorum taehyung hyung."

beynimdeki tüm aptal sesler sustu, ve biz tekrar öpüşmeye başladık.

&

yazma hevesim kalmamısken oglusum askerden geldi
ben de onun hatrına yolladım bombayı

umarim begenmissinizdir🥲

ooyyss, dehsett özlemisimm ogluslarımı🥺💞

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

ooyyss, dehsett özlemisimm ogluslarımı🥺💞

(taehyung fena bir sey olmussun kral)

BU ARADA jungkook'un, tatlıs tatlıs taehyung hyung demesine geberiyoruumm

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 12 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

but i'll be waiting for you - taekookWhere stories live. Discover now