02

454 69 42
                                    

Hiç bilmediğin bir yerde, bir katilin içinde bulunduğu evde uyumak düşündüğümden çok daha zormuş. Bir oraya bir buraya dönerken sıkıntıdan oflayıp ayağa kalktım ve kapıyı açtım. Salonda kimse yoktu, ortam karanlıktı. Benim içinde bulunduğum oda hariç iki oda daha vardı. Muhtemelen o odalara dağılmışlardı. Sessiz bir şekilde evden çıktığımda dört basamaklı merdivenden inip en son basamağına oturdum. Rüzgar eserken üstümdeki ince bluz beni titretiyordu ama güzel histi üşümek. Saçlarım da uçuşuyordu rüzgarın etkisiyle.

Olan biteni almıyordu kafam. Ailemin benden haberi yoktu, beni bulmak için çabaladıklarına emindim. Yani umarım öyledir. Sonuçta ben onların kızlarıyım değil mi?

Bence ailemizin adı mahvoldu diye düşünüyorlar, seni önemseseler çoktan bulurlardı.

Bu düşünce gözlerimi yakarken dudağımı büzüp başımı iki yana salladım. Hayır öyle değil, onlar beni arıyorlar. Elbet bulurlar, polisler de beni arıyor.

Polisler seni arıyor Zehra ama onlar değil. Boşuna heveslenme.

"Sus artık!" Ellerimi kafama vurup bağırdığımda eş zamanlı olarak kapı da açılmıştı. Kimin evden çıktığına baktığımda Hande'yi gördüm karşımda. Kaşlarını çatarken yüzümü inceliyordu. "Etrafta birini göremiyorum ama..." Şizofren olup olmadığımı sorguluyordu galiba.

"Yok bir şey." Az önceki düşündüklerimin sebebiyle gözümden akan yaşları silip önüme döndüm. Hande de yanıma oturup başını gökyüzüne çevirmişti.

"Amacım sana zarar vermek değildi." Kısık sesini duyduğumda güldüm. Bana zarar vermek değilmiş. Beni öldürseydi canım daha az yanardı buna eminim. Hayatımda çok değer verdiğim bir insanı kaybettim, tek arkadaşımı. Ve ben her şeyden önce umutlanmıştım. Belki aşık olacaktım, çocuklarımız olacaktı ve mutlu bir aileye sahip olacaktım. Annem ve babam beni seveceklerdi. Evet ebeveynlere sahiptim ama aileye değildim. Bunların hepsi gerçekleşecek düğünüme bağlıydı ve o her şeyi mahvetmişti.

"Beni öldürseydin daha az zarar alırdım."

Hande'nin gözlerinden geçen duyguları çözmek zordu. Hoş, duygulara sahip miydi onu da bilemiyordum. "Çok mu seviyordun?" Düşündüğünün aksine, aşk duygum yoktu ona karşı. Ama gerçeği kimse bilmiyordu ve bilmeyecekti de.

"Evleneceğim adamı sence az mı seviyordum?"

Gülümsedi sadece. Sakin tepkiler veriyordu. Sinirli ve keskin yüz hatlarına rağmen.

"Psikolog olmak... Güzel bir meslek. İnsanları insanlardan daha çok anlamalısın mesela. Böyle bir mesleği yapmaktansa aile şirketinin başına geçmek neden?"

"Tek meraklı ben değilmişim." Kapalı cevabımla kaşlarını kaldırdı. "Doğru."

Başımı dizime sardığım kollarımın üstüne bırakıp ona baktım. Yeşil gözlerim, kahve gözlerine odaklandığında gözleri gözlerimi bulmuştu. İkimizde birbirimize bakıyorduk ve gözlerini kaçıran yoktu.
Onu tanımak istediğim gerçeğiyle yüzleştim tam bu anda. Neden böyle bir şeyi istiyordum? Onu hayatımdan def edecektim şüphesiz. Hapise tıktırdıktan sonra.

"Ne düşünüyorsun gözlerimin en içine bakarken?" Melodik sesiyle gözlerimi kısıp gülümsedim. "Hipnoz ediyorum..."

"Terapi vermediğin saatlerde büyücüsün yani."

"Evet."

Ayağa kalkıp elini uzattı bana. "Üşüyorsun ve farkında değilsin."

"Üşüyorum, farkındayım ama üşümeyi seviyorum."

zıt kutuplar,, hanzehHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin