İNATLA yorum yapmıyorsunuz ama her bölümü oylayan canim okurlarım ricamı kırmayıp gelip bunu da oylamış aramızda gizli ve (görünmez) bir bağ olduğunu düsünüyorum tesekkur ederim catlak yumurtalarim sizi seviyorum 🫶🏼🫶🏼
Hazal çok önemli bir sınava çalışıyordu. Kredisi en yüksek olan dersiydi. Beşinci kahvesini bitirdi. Saate baktı. Yarım olmuştu. Gözlerini ovuşturup Barış'ı aradı. Telefon açılmadı. Homurdanıp tekrar ezber yapmaya döndü.
On dakika sonra telefonu çaldı. Arayan Barış'tı. "Antrenmandaydım aşkım, bir sorun mu var?" dedi alışkın olduğu ses. "Yok da ne antrenmanı bu ya bu kadar uzun?" Antrenman falan yoktu aslında. Barış kendi tercih etmişti kalmayı. Antrenman biteli beş saat olmuştu yoksa... "Koymuşlar işte." dedi Barış, yalan söylediği için biraz rahatsız olarak. "Ama bir sorun varsa gelebilirim izin alıp."
"Yok... ders çalışıyordum ben de." dedi Hazal. "Kolay gelsin sevgilime." Barış gülümsedi. "Geldiğinde uyanık olurum muhtemelen." dedi Hazal, Barış gerildi. "Sevgilim aslında... sabah yine antrenman var, ben burada kalsam daha iyi." Hazal buna bozuldu ama belli etmedi. Özlemişti Barış'ı. Yine de o bu sıralar iyice agresifken bir şey dememek en iyisiydi. Barış başarmak, biri olabilmek için çok çabalıyordu.
"Tamam o zaman. Sana da kolay gelsin." dedi. Barış onu biraz olsun yumuşatmak için fısıldadı. "Seni çok seviyorum." Hazal güldü. "Ben de seni çok seviyorum, iyi geceler." Kapatıp mutlu bir şekilde dersine geri döndü. Okula gitmeden evvel beş saat uyudu.
Gitti ve sınavını verdi. Açıkçası berbat geçmişti ama bunu kimseye söylemeyecekti. Sonra en yüksek notu alınca kızıyordu arkadaşları. Ama Hazal'ın standartlarına göre kötüydü.
Barış bu esnada harika bir maç geçirmişti. Tam iki gol atmıştı. Maçtan sonra hocası yanına geldi. Yüz ifadesi ciddiydi. "Barış Alper beni takip et." Kasıldı Barış, ama belli etmedi. Hocasıyla arası genel olarak iyiydi. Bir şey demeden peşinde gitti. Hoca kendi odasına girdiğinde peşinden girdi. Nutku tutuldu.
Karşısında Fatih Terim vardı.
"Merhaba Barış." dedi Fatih Terim onu görünce. Ayağa kalkıp elini uzattı. Barış titreyerek elini sıktı. "Tebrik ederim, harika maçtı."
Soğuk terler akıtıyordu Barış. "Teşekkür ederim." dedi sonunda. "Gel otur." Terim oturup Barış'ın dosyasına göz atarken konuştu. "Aslında beş maçtır takip ediyorum seni. Hangi takımlısın?"
Barış olayın gerçekliğini kavrayamamıştı. Aklını kaçıracaktı. Rüya mıydı bu? Terim kahkaha attı. "Hocandan korkma oğlum, kimse Keçiören'i tutmaz." Barış'ın hocası sırıttı ve arkasına yaslandı. Bakışları gururluydu. "Galatasaray hocam." dedi. Terim aldığı cevaptan memnun bir şekilde diğer sayfaya geçti. "Ne dersin? Seni alayım mı Florya'ya?" Bu ne biçim bir soruydu böyle.
Hocası elini Barış'ın omzuna koydu. "Titreme lan sakin ol." İki hoca karşılıklı kahkaha attılar. "İsterim hocam niye istemeyeyim." dedi. Kalbi kulaklarında atıyordu. "Alalım mı seni deneme kadrosuna?" dedi Terim keyifle. Genç oyunculara bayılıyordu.
"Ciddi misiniz?" dedi Barış heyecanla. Fatih Terim güldü. "Lan ciddi olmasam işim ne?" Barış kendini tutamadı, havaya fırladı. Koştu hocasına sarıldı. Bu hocanın hoşuna gitmişti. "Zıpır mısın oğlum sen?" dedi gülerek. Barış durdu, mahcup bir gülümseme vardı yüzünde. İçi içine sığmıyordu.
"Altı aylık bir deneme süreci bu. Birkaç kişi daha var tabii. Onları elemen gerekecek." dedi Terim. Barış hevesle kafasını salladı. "Eleriz hocam." Özgüveni hocanın hoşuna gitmişti. İçinden bir his doğru bir karar verdiğini söylüyordu.
Barış çıkar çıkmaz Hazal'ı aradı. "Alo?" Kızın sesini duyunca gülümsedi. "Bil bakalım ne oldu?" Hazal keyifsizce konuştu. "Nereden bileyim hayatım?"
"Fatih Terim beni izlemeye geldi!"
"O kim be?" Hazal'ın futbolla hiçbir alakası yoktu ama Barış'ın heyecanına bakılacak olursa önemli biriydi. "Aşkım yuh sana. Galatasaray'ın teknik direktörü."
"Ne!?" Kızın bağırışını duydu. Sırıttı. "Barış şaka yapmıyorsun değil mi?"
"Yapmıyorum." dedi elini göğsüne götürürken. İçi kıpır kıpırdı. "Altı ay deneme süreci olacakmış ama bence geçerim." Şimdiden hayallere dalmıştı Barış. Altı ay İstanbul'a gidecekti. Her fırsatta Ankara'ya Hazalına gelecekti. Yazın da Hazal İstanbul'a gelirdi. Sonra takıma seçilirdi... Gülümsedi. Bir yıl daha ayrı kalırlardı, Hazal okulu bitirene kadar. Sonra onu yanına alırdı. Herhalde o zamana kadar kocaman bir evi olurdu. Hazal'a hakettiği hayatı verirdi.
"Aşkım bu harika bir haber!" dedi Hazal heyecanla. Sınavının berbatlığını unutmuştu. "Kutlamalıyız! Eve geliyorsun değil mi?" Barış onu onayladı. Bir an önce eve gelip sevgilisiyle heyecanını paylaşmak için sabırsızlanıyordu. Telefonu kapattılar ve Barış ailesini aradı. Onları haksız çıkarmanın keyfi ne kadar güzeldi...
Hazal o sırada bir pastaneye girip Barış'ın sevdiği gibi çilekli bir pasta aldı. Belki akşam kutlamaya çıkarlardı. Belki de evde sevişirlerdi. Önemli değildi, bunun olacağını hep biliyordu ve sevgilisiyle gurur duyuyordu. Hazal inanmaktan hiçbir zaman vazgeçmemişti. Üç yıllık ilişkilerinde hep desteklemişti. Barış da en çok buna aşık olmuştu zaten.
Barış eve geldiğinde Hazal onun boynuna atladı. Barış ellerini kızın beline sarıp kaldırdı ve etrafında birkaç defa döndürdü. Nihayet kızı ayakları üstüne indirdiğinde Hazal onun yüzünü kavradı, dudaklarına ardı ardına öpücükler bıraktı. "Seninle gurur duyuyorum! Biliyordum, biliyordum!" Barış onun bu haline güldü. Hangisi daha heyecanlıydı tartışılırdı.
O an Barış'tan mutlusu yoktu. Kariyerinde nihayet başarıyı yakalamıştı ve dünyanın en güzel kadını onundu.