Hazal bebek sandalyesi getiren garsona teşekkür etti ve Alper'i içine yerleştirdi. Önüne birkaç patates koydu. O elleriyle patateslerin haşatını çıkartarak yiyecekti zaten... Alper her yeri batırsa da Hazal onu yemek yerken izlemeye bayılıyordu.
"Hiç gerek yoktu Semih ya." dedi belki de ellinci defa Semih bebek sandalyesindeki çocuğu severken. "Saçmalama Hazal. İşimi kazandım. Suçum düştü ve en önemlisi, benden özür dilediler. Hepsi senin sayende. Nasıl buldun o kadar delili..."
Hazal güldü. Sadece davayı kaybetmemek değildi mesele, Semih'e içi de çok ısınmıştı.
"Meslek sırrı." dedi. Semih gülümseyip yemekleri beklerken Alper'e döndü. "Maşallah ya çok sevimli." Hazal gülümsedi. "Alabilir miyim sakıncası yoksa?" Alper o kadar sevimli bir çocuktu ki yoldaki yabancılar bile durup seviyordu. Hazal bir anda sevenlerden kaçırıyordu çocuğu, ama soran kişilere karşı daha ılımlıydı. Bir de tanıdık olursa sevdirmemesi için bir sebep yoktu. "Elbette."
Semih Alper'i çıkartıp kucağına aldı. Alper patatesti elini Semih'in yanağına uzattığında Hazal gülüp elini yakaladı ve ıslak mendille hızlıca sildi. Semih çocuğa büyülenmiş şekilde bakıyordu. "Herkesin kucağında da durmaz böyle, sevdi seni." dedi Hazal ikisine bakarken.
Semih Alper'in elini tutup dudaklarına götürdü. "Çok mu tatlısın sen?" Acıtmadan parmaklarını ısırdığında Alper kıkırdadı. "Evet!" dedi neşeyle.
"Bak sen şu yumurcağa?"
"Hiç de kendimizden ödün vermeyiz." dedi Hazal gülerek.
"Top oynuyor musun?" dedi Semih. "Evet!" dedi çocuk tekrardan. "Gol attım!"
"Gol mu attın? Kime attın?"
"Anne." Semih güldü. "E yiyorsa bana at küçük kartal. Takım ne bakayım?"
"Ay Semih!" dedi Hazal. "Takım falan deme şuna, tutmasın."
"Tutmazsa ileride arkadaşlarıyla ne konuşacak? Sen ne anlarsın? Beşiktaşlısın dimi oğlum? Söyle bakayım."
"Tiştaş!" dedi Alper söylemeye çalışarak. Annesi de, ilk defa gördüğü adam da güldüğünde bir şey başardığını anladı ve gururla gülümsedi. Gülümsemesi bile babasına benziyordu...
"Tamam hadi senin için tiştaş olsun. Bak hareket şu." Ellerini kartal yaptığında Alper onu taklit etti. Hazal gülerek ikisini izledi. Semih onun hareketi düzeltti. "Dur bak şu, heh, evet evet bozma bunu. Artık tam bir kartalsın! İlk forman benden."
"Allah'ım ya..." Hazal söylense de gülümsüyordu. "Tiştaş!" Alper coşkuyla kendini alkışladı. Semih dayanamayıp onun tombul yanaklarını öptü ve bezli poposuna birkaç defa vurup sandalyesine geri oturttu.
"Çok sevdi seni." dedi Hazal. "Ben de onu çok seviyorum..." Semih boğazını temizledi. "Sevdim yani."
"Ee Semih geldik madem anlat."
"Ne anlatayım?"
"Ne bileyim? Anlat bir şey. Manitacılık var mı manitacılık?" Hazal sırıttı. Çocuk utangaçtı. "Yok abla." Sonra endişeyle baktı Hazal'a. "Ya ben arada sana abla diyorum da valla ağzımdan kaçıyor. Rahatsız oluyorsan demem. Benimki samimiyetten-"
"Hiç sorun değil. Çok daha samimi oluyor böyle. Hem kaç yaş var aramızda? 24 yaşındayım ben."
"Beş abla." dedi Semih rahat bir şekilde. Hazal dudağını ısırıp kafasını salladı. "Valla kendimi yetersiz hissediyorum ya bu yaşta milli takım." Semih utangaç bir şekilde gülümsedi. "Daha iyileri küçük kartalın olur inşallah." Hazal gülümseyip Alper'e baktı. Patates'e acı çektiriyordu, ağzı burnu patates olmuştu. "Yok ya, futboldan uzak dursun."