34

449 81 60
                                    

Barış gerçekten gözüne dirsek yemişti. Bertuğ'la aralarındaki gerginlik fiziksel kavgaya dönüşmeden aralarına girdikleri için minnettardım. Yoksa gerçekten iyi şeyler olmazdı.

Sosyal medyada birkaç gün, bir anda silinen o video konuşuldu. Kimliğim zaten açığa çıkmıştı, hesabıma binlerce takipçi gelmişti. O zamandan beri hiçbir paylaşım yapmamıştı. Normalde yapardım, seviyordum da. Ama o zamanlar sadece birkaç bin takipçim vardı onlarda beni etrafımdaki insanlar sayesinde değil paylaşımları sevdikleri için takip ederdi.

Her şey bir anda değişmişti.

Barış, Bertuğ'a sinirli değildi. Bertuğ yaptığı şeyden utanıyordu ve benden özür dilemişti. Kabul edip etmemem önemli değildi, bir daha onunla samimi olmayacağımın bilincindeydi. Barış büyüklük yapmıştı. Olgunca davranmış, onun abisi olduğunu söylemişti. Ona sinirli değildi veya ona karşı bir kin tutmuyordu. Ama bu beni kıskanmadığı anlamına mı geliyordu? Hayır.

Deliler gibi kıskanmıştı.

Her neyse. Onu harekete geçirmek için elimden gelen her şeyi yapmıştım ve o hep geri durmuştu. Artık, gerçekten umurumda değildi. Hâlâ benimle gırgır yapıyor, arada iltifatlar ediyordu ama çoğu zaman onu tersliyordum. İçten içe, Rize'de olduğumuz gibi olmak istesemde ona yüz vermiyordum.

Birkaç günüm işte böyle geçmişti ve şimdi herkesin hayal kırıklığına uğradığı bir maçın dönüş yolundaydık.

Bizim çocuklar, kaybetmişti. Çeyrek finalde turnuvaya veda etmiştik. Çok büyük işler başarmışlardı biliyordum fakat, en azından yarı finali görmek isterdim. Oysa uzun yıllardır yüzümüz gülmüyordu, onlar zoru başarmış bir sonraki turnuvada estirecekleri fırtınanın bir önizlemesini sunmuşlardı bize. Bu daha bir hiçti. Türkiye genç, dinamik bir takımdı ve bir sonraki turnuvada en azından final göreceğimize emindim.

Yılların hasretini biraz da olsa dindirmişti bizim çocuklar. Ona rağmen herkesin yüzü düşmüş, çoğu göz yaşlarına hakim olamamıştı. Daha iyi bir son mümkündü, hepsi de bunu biliyordu.

Yine de onlara kızmayı abartmamalıydık. Onlar zaten kendilerine kızıyordu. Biz rahat rahat oturmuş onları izlerken, koskoca sahada ter döken onlardı. Herkes hatasını biliyordu. Üstlerine yüklenmek, genç kalpleri kırmak bir çözüm değildi. Kenan'ın ne kakar üzüldüğüne ben bile şahit olmuştum, bunu yapmaya, onları üzmeye gerek yoktu. Sert eleştiriler yapan çoğu insan o yaşlarında bir bok olmayı becerememiş, başarıyı kıskanan insanlardı. Bu konu beni gerçekten sinirlendiriyordu.

Barış ise... Patlamıştı. Turnuvanın yıldızı, takımın vahşi kelebeği olmuştu. Herkes tarafından övülen, kızlar tarafından istenilen bir isim olmuştu. Arzulanan bir isim olmuştu. Evet, bu daha çok dikkatimi çekiyordu çünkü eskiden Barış'a kafayı takan kızlar elle sayılırken şimdi koca bir Türkiye onu konuşuyordu.

Kıskanmamıştım, saçma buluyordum. Onun hakkında atılan tweetler, vahşiliği hakkında konuşulanlar, performansını yatağa bağlayanlar... Çok fazlaydılar. Tamam, belki de kıskanıyordum. Evet kıskanıyorum.

Otel odalarına dağıldık, Barış tek kelime etmedi. Sahada göz yaşı döken isimlerdendi evet ama şu an o kadar sinirli duruyordu ki ağzımı açarsam üzerime yürür diye korkuyordum.

Odaya girdiği gibi elindeki çantaları köşeye fırlattı. Ona bakmamaya çalışarak dolabıma doğru adımladım. Hemen pijamalarımı giyip kendimi yatağa atmak istiyordum. Ben taraftar olarak bu kadar yorulmuşken onu düşünemiyodum.

Koltuklardan birine oturmuş, öne eğilerek dirseklerini dizlerine yaslamış ve şakaklarını ovuşturuyordu.

Üzerime yürümesi umurumda değildi, o beni çok defa kırmıştı, ben de birazcık uğraşsam bir şey olmazdı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: a day ago ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

civciv | barış alper yılmazWhere stories live. Discover now