GERÇEK Mİ KABUS MU?

31.2K 871 174
                                    


İyi okumalar😄

Yazarın Anlatımıyla

Gözlerini kırpıştırdı. Yanağını soğuk taştan kaldırdı. Yorgunluktan yine uyumuştu. Bu yolda daha kaç saattir, hatta gün de olabilir, uyuduğunu hatırlayamadı. Aç karnı guruldadı. Yorgundu, üşüyordu, açtı ve üstüne üstlük kalabileceği bir yeri de yoktu. Bu yüzden sokak kaldırımında uyuyakalmıştı. Buraya nasıl gelmişti? Bu tanımadığı sokağa...

Yaşadıklarını hatırladığında gözlerini kapattı. Sanki olanları inkâr eder gibi onu unutmaya çalıştı. Gözlerinin önüne şeytanî bakışlı mavi gözler geldi. Onun gözlerine baktığında korkuyordu. Yakalandığında neler olacağını biliyordu. Ama böyle bir şeyi kaldırabileceğini düşünmüyordu. Onun öpüşleri, kokusu... Bunlar onun için çok fazlaydı. Daha 17 yaşındaydı ve 21 yaşındaki bir adamdan kaçıyordu. Keşke onunla bilmediği bir yerde mekan bakma fikrine karşı gelseydi ama bu sefer de onu zorla götürürdü. Akın gözü dönmüş bir şekilde ona saldırmıştı. Gözlerinin önüne gelen hayaliyle ondan kaçmak için tekrar yürümeye başladı. Ne kadar hızlı giderse o kadar uzak olurdu. Bilmediği bu pis sokaklarda ona yakalanmamak için olabildiğince uzaklaşmıştı.

Bugün de yürümeye devam ediyordu. Bu yol, o son nefesini verene kadar devam etse de yürüyecekti. Duramayacağını biliyordu çünkü. O adamın koynuna girmektense bir kan emicinin sevgilisi olurum daha iyi düşündü. Ama onun da koynuna girmem diye düşündü. Bu düşünce çok yanlış geliyordu ona. Yürürken sesli düşündüğünü fark edemedi ve bu sözler biraz uzağında karanlıkta duran adamın kulaklarında çınladı. Adamın yeşil gözleri karanlıkta bile parlıyordu. Kız daha fazla yürüyemedi. Açlıktan ve yorgunluktan bitkin düşen bedeni yere yığıldı. Onu izleyen adam karanlıkta kızın başına bir şey gelmesin diye saatlerce bekledi.

Gün hızla yeniden başladı ve kaldırımda yatan kızın üzerine güneş doğdu. Adam duvarın önünde dikilmiş onu izlemeye devam ediyordu. Kız hala uyuyordu ve bu sefer uyanacak gibi durmuyordu. Adam onu kollarına aldı ve yürümeye başladı. Yeterince süre geçmişti. Yıllar beklediği kızı sonunda bulmuştu. Onu bir daha bırakmayacaktı ama önce kendisini bu kıza kabul ettirmeliydi. Bunun için herşeyi yapardı, onunla tekrar beraber olmak yıllardır dilediği tek dilekti.

5 Saat sonra

Adam gülümseyerek kızın uyumasını izledi. Buraya geldiğinde onu evine bırakırken eski anıları gözünde canlandı. Onu kollarında taşımak çiçek kokulu parfümünü içine çekmek... Kollarında tuttuğu kızı yavaşça yatağına bıraktı. Kız onu tanımıyordu ama yakın zamanda onsuz yaşayamacak hâle gelecekti. O yatağında yatarken ona son bir kez baktı.

"Seni tekrar göreceğim uyuyan güzel." Bu son sözleri söyleyip açık pencereden dışarı çıktı.

Kız gözlerini açtı. Odasında olmasına şaşırdı. Yatağının karşısında duran pembe dolap onun dolabıydı. Krem rengi çalışma masasının üstünde annesiyle babasının resimleri vardı. Yoksa bütün yaşadıkları kâbus muydu? Aklına gelen bu düşünceyle sevinmeye başladı. Üstündeki kıyafetlere baktı. Üstünde en sevdiği pembe pijamaları vardı. Bunlar onun kıyafetleriydi. Telefonuna baktı. O da masasının üstündeydi.

Telefonunu açıp arayanlara baktı. 32 cevapsız arama vardı. Korkuyla içini çekti. Aramaların 30'u babasındandı. Babasını aradı.

-Alo!

Babasının bağıran sesiyle korktu.

-30 saattir sana ulaşamıyorum, nerdesin Melek?

Kız şaşkınlıkla elindeki telefona baktı

-30 saat mi?

Yaşadıkları gerçek miydi?

-Evet nerdeyse bir buçuk gün. Nerdeydin? İşim bu kadar önemli olmasa eve ikinci gün gelmiştim. Yarın sabah eve geliyorum. Seninle evde konuşacağız bunları!

Telefon yüzüne kapandığında genç kız korkuyla olanları düşündü. Olanlar gerçek miydi? Gerçekten Akın'dan mı kaçıyordu? Bunun bir kâbus olmasını diliyordu ama telefonunda yazan pazartesi yazısı da ona gerçekleri hatırlatıyordu. Yatağının altından günlüğünü buldu. Günlüğündeki son yazılanlar cuma gününden kalmıştı. Bütün olanlar gerçekti ve şimdi de kara kara babasına yapacağı açıklamayı düşünmeye başladı.

Ertesi gün

Melek'in Anlatımından

Sabahın erken saatinde odamda tıkırtı sesiyle uyandım. Başımı kaldırıp baktım. Yatağımın etrafında bir gölge geçer gibi oldu. Gölge penceremin önüne gidip orada kayboldu. Başımı tekrar yastığa vurdum. Ayy! İğne gibi bir şey yanağıma battı. Dışardan kahkaha sesi duyduğuma emindim. Bu iğneyi yatağıma koyanı bir elime geçirirsem...

Yastığımdaki güzel gülü görmemle düşüncelerim durdu. Sinirimin bir gülle geçmesi normal miydi?

Yastığımın üzerinde zarifçe duran bu gülün dikeninin bu kadar acıtması oldukça şaşırtıcıydı. Gül daha önce gördüğüm bütün güllerden daha güzeldi. Pembe yapraklarının kenarları bir ton koyuydu. İç tarafları da beyaza yakındı. Ani bir merakla gülü kokladım. Hafif bir kokusu vardı. Erkek parfümüne çok benziyordu. Bir kere daha kokladım. İçim rahatladı. Bu parfüm Akın'ın parfümü değildi. Onun parfümünden çok daha güzel kokuyordu. Onun hiçbir şeyini sevmiyordum. Düşüncelerimin yönü olanlara gitmeden yatağımdan kalktım.

Hızla kıyafetlerimi değiştirdim. Saçlarımı at kuyruğu yaptım. Banyoda elimi yüzümü yıkayıp rutin işlerimi hallettim. Nerden geldiği belli olmayan gülü içine su doldurduğum bir vazoya koydum. Bu güzelliğin solmasını istemezdim ama nerden geldiğini de bilmiyordun. Eve hırsız girmesi konusunda korkum yoktu. Güvenlik sistemimiz çok iyiydi. Belki de babam gelmişti, uyuduğumu görünce dışarı çıkmış ve şimdi de mutfakta kahvaltı hazırlıyordu. Salondaki yemek masasına baktığımda boştu. Mutfağa baktım orası da boştu. Babamın gelmediğini anladığımda aklımda soru işaretleri vardı. Gülü kim getirmişti? Yoksa... Hayır bu imkânsızdı. Bana gülü kimin bıraktığını düşünürken dalgın dalgın kahvaltı hazırlamak için dolabı açtım.

Dolapta kahvaltılık hiçbir şey kalmamıştı. Alışverişi haftasonu yapacaktım ve Akın'ın beni alıkoyması benim suçum değildi. Bana sormadan beni o şehir dışındaki bara götürüp saldırmak tam da ona göreydi. Kendimi onun kollarında bulmam daha da kötüydü. Oradan nasıl çıkmıştım hatırlamıyordum, sadece iki gün boyunca ondan kaçtığımı hatırlıyordum. Ondan kaçıp durmadan yürüdüğümü ve yorgun olduğumu...

Kapının sesiyle düşüncelerim bölündü. Babam gelmiş olmalıydı. Koşarak kapıya gittim. "Kızım!" Babacım benim ne çok özlemişim. O da beni özlemiş olacak ki bana sımsıkı sarıldı. Bu şekilde hasret girdikten sonra babam seninle konuşacaklarımız var der gibi bakmaya başladı. Ben de onu başımla onayladım. Birlikte salona geçtik. Ben tam olanları anlatacaktım ki kapı tekrar çaldı. Kapıyı açmaya gittim. Kim acaba? Kapıyı açtığımda onu görmemle afalladım. Bana yüzünde çarpık bir gülümsemeyle bakıyordu. Ben konuşmayınca bana mavi gözlerini kısarak baktı.

"Sen neden geldin?" Sonunda dilim çözülmüştü. Bana bir adım yaklaştı.

"İki gündür senin peşinde dolanıyorum ve senin söyleyeceğin bu mu?" Başını iki yana salladı. "Neyse boşver," dedi ve birden bana sarıldı. "Seni özledim."

"Melek!" Babamın sesiyle ikimiz de başımızı o yöne çevirdik.

KAN VE GÜLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin