7.BÖLÜM: KIRMIZI SIVI

496 110 48
                                    

''Kül olmuş birini ateşle korkutamazsın.''

7

Akrep ve yelkovan bana sırtını dönmüştü sanki. Duyduğum tek ses nefes alışverişlerim ve boğazımda atan kalbimdi. Etraftaki insanların bağırışlarını duyamuyordum.

Göz ucuyla bana doğru hızla koşan görevliyi fark ettiğimde adımlarım daha da hızlandı. Çıkış kapısıyla aramızda aynı mesafe vardı. Benim ondan önce oraya ulaşmam gerekiyordu. Basamaklardan indiğim için daha şanslıydım. Sonunda ondan önce kapıya ulaştığımda hızla o bölgeden uzaklaştım ve motorumun bulunduğu otoparka doğru koşmaya başladım.

Omzumun üzerinden geriye doğru bakıp kimsenin olmadığını gördüğümde rahatlamıştım. Ta ki Uraz'ın sesini duyana kadar!

''Dur!'' Adımlarım daha da hızlanmıştı fakat o da hızlıydı. Aramızda sekiz metreye yakın mesafe vardı. Ah, diğer kapıdan çıkmış olmalıydı.

''Dur!'' Boğazı yırtılırcasına bağırıyordu. ''Dur! Sana zarar vermeyeceğim!''

Durmadım. Bu tuzağa düşecek kadar aptal değildim.

''Kainat'ı öldürüyorlar aptal! Dur!''

Birden bacaklarım benden bağımsız bir şekilde yavaşladı, yavaşladı, durdu ve sanki bağı çözüldü, dizlerimin üzerinde yere düştüm. Ciğerlerim temiz havayı içine alırken nefes nefese kalmıştım. Hızla dizlerimin üzerinde arkamı dönüp, elimi durması için ona doğru kaldırdım. ''Sakın yaklaşma bana!'' Acıyan ve kupkuru boğazımı zorlayarak söylediğim cümleyi umursamadan yanıma gelip kolumdan tuttuğu gibi ayağa kaldırdı. ''Bırak!'' diye bağırdığımda ceketimin arkasından belime bastırdığı silahı hissetmem, dilimin ucundaki kelimelerimin üzerine darbe indirdi.

Otoparka doğru hızla ilerlemeye başladık. ''Eğer oradaki görevliye saçma sapan şeyler söylemeye kalkışırsan ilk seni, sonra sevdiklerini öldürürüm,'' dedi dişlerinin arasından. ''Ufak bir yanlışında bitersin, Vahşi.''

Yutkunup yorgun gözlerimi, öfkeli ve sert bakan, simsiyah gözlerine çevirdim ama o bana bakmadan tekrar yürümeye başladı. Dışarıdan bakan biri, elini belime koymuş, nazik bir adam gibi görebilirdi onu. Ama hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildi.

Sıkıntıyla soluyup, daha hızlı sürüklemeye başladı. Belime sert bir baskı yapan silah karşısında bedenim şanssızdı. Stresten dolmaya başlayan gözlerimi sıkıca yumup araladım. Zaten aşırı derece yorgundum, kaçacak veya dövüşecek kadar halim yoktu.

Uraz normal bir çiftmişiz gibi görünüp, otopark görevlisine baştan savma bir selam verdi ve otoparka girdik. Etrafı kameralar kolladığından, arabanın içine girene kadar aynı pozisyondaydık.

Arabanın siyah film çekili camlarından dolayı dışarıdan birinin bizi görmesi imkansızdı.

Arabanın arka koltuklarındaydık. Ben neredeyse kapıya yapışmıştım ve yüzüme düşen saçlarımın arasından ona bakıyordum. Birden namluyu bana doğru tuttu, ucunda susturucu vardı. Bir an afalladım ve zar zor yutkundum. Gözlerindeki kararlılık gözlerimi yakmaya başlamıştı. Şimdi ölmek istemiyordum. Yapmam gereken şeyler vardı, yarım kalan işlerim, Kai, Effy...

''Beni öldürecek misin?'' diye sordum kısılan sesimle.

Bakışlarımı olabildiğince masum tutmaya çalışıyordum. Cevap vermedi, gözlerimin tam içine bakmaya devam etti. Uzun bir süre öyle kaldık. Ne o konuştu, ne ben. Bedenim kendini her darbeye karşı beklenti içerisinde tutuyordu. Her an beynim dağılabilirdi. Beynimin içinde dönen çarkların arasına sıkışıp kalmıştım. Zihnim, içindeki torbadan doğru sözcükleri ararken sessizce Uraz'ın vereceği tepkiyi bekliyordum. Biraz kendime gelebilsem ondan kurtulabilirdim belki ama o kadar yorgundum ki bedenim izin vermiyordu.

TİLKİWhere stories live. Discover now