0.4

152 14 11
                                    

Platon'un "En büyük zafer insanın kendine hakim olmasıdır ." sözünü anımsayarak gözlerimi inatla açmadım. Hatta öyle ki göz kapaklarımda hareket olmasın diye aynı noktaya bakmaya çalıştım.

Unuttuğum tek şey nefesimi düzene sokmaktı ve sanırım bu noktada faka bastım.

Asıl amacım nerede ve neden olduğumu çözmekti ama ben daha bir şey anlamadan duyduğum ilk sözcük "Uyumadığını biliyorum. " oldu. Bu sözle sadece zarf atıldığını düşünerek gözlerimi açmadım ama anın heyecanı ile ışığa yönelen gözlerimi sabitlerken tekrar aynı ses duyuldu. Alaylı bir ifade ile "Gerçekten mi?" dedi. "Aç şu gözlerini "

Sonunda pes ederek gözlerimi araladığımda beyaz ışığın gözlerimi alması ile birkaç kez kırpıştırdım ardından da sesin sahibine yöneldim.

Saçlarını arkadan topuz yapmış bir kadın ilk gözüme çarptı. Saçlarında gri ve beyaz tonları vardı , yüzünü tam tarif edemiyorum ama gençken çok güzel olduğunu ilk bakışta söyleyebilirim. Yüzünde bulunan kırışıklıklar yaşlı değil de bilge göstermiş gibi.

Üzerinde boydan bir elbise vardı ve yaşına göre oldukça güzel fiziğinde de harika durmuştu. Uzundu ve inceydi ayrıca gözleri zümrüt yeşili parlıyordu.

Ardından yanındaki kız dikkatimi çekti. Güzel yüzüne bakarken bile nefesim kesilmişti. Gece kadar siyah saçları tepeden at kuyruğu yapılmıştı ve bu şekilde bile uzunluğu göze çarpıyordu . Saçları ile aynı renk gözleri çekikti ayrıca burnu küçük ve dudakları ikisine de meydan okur gibi dolgundu. Üzerinde siyah sporcu atleti ve siyah pantolon vardı , pantolunun üzerinde bacağına taktığı bir bölümde ki bıçaklar belli oluyordu. Göz göze geldiğimizde ise can alıcı bir şekilde gülümsedi ve "Hadi " dedi . Ben ise ne olduğunu anlamamış halde ona bakmayı sürdürdüm.

En sonunda "Siz kimsiniz?" dedim. Filmlerde böyle bir replik gördüğüm de klişelikte sınır tanımadıklarını düşünürken kullananın ben oluşu trajikomik idi. Gözlerimi sıkıca yumdum . Aklıma gelen soruları onlar cevap vermeyince sıraladım. "Siz kimsiniz? Burası neresi? Ben niye buraya getirdiniz?" evet, tüm sorularım oldukça klişeydi.

Genç olan "Ben Gece.." diyerek başladı sözüne ismi oldukça ona uygundu. Ardından yanındakini göstererek "O da Evvie . Burası senin evin ve neden getirdiğimizi ise az sonra öğrenirsin...." Diyerek ilerledi ardından arkasını dönerek "Gelmeyi düşünüyor musun? Yoksa uyuyor gibi davranmaya devam mı etmek istersin?" dedi ve kapıdan çıktı .Evim mi? Nedenini bilmediğim halde hızlıca kalkıp onu takip ettim.

Kapıdan çıkana kadar gördüğüm şeylerden anladığım kadarıyla burası temsili bir hastaneydi.

Beyaz elbisem yerde sürünürken ceketimin olmadığını fark ettim ama o anki merakım o kadar baskındı ki bunu düşünemedim bile. İlk geldiğimiz yerin metalik havasına karşın iki taraflı camdan enfes bir manzara baş gösteriyordu. Solumdaki cam sular ile kaplıyken sağımdaki camda yeşiller göz önüne seriliyordu. Merdivenlerden çıkıp geldiğimiz yer beyaza döşenmiş bir odaydı. Beyaz mermer koca bir odayı kaplarken duvarlar sanki gümüş işlemeli gibi uzanıyordu. Tüm tavan bor ile kaplıydı ve ortasında elips şeklinde büyükçe bir ay taşı vardı. Ucunda yeşim taşlarının yere kadar uzandığı harika bir tasarım olan ve tüm odayı aydınlatan bir avize duruyordu. Anladığım kadarıyla odada en çok bulunan şey bordu. Hatta öyle ki duvarlar ve fayansın birleştiği noktada borlar sanki birer dikitmiş gibi bir şekilde süslenmişti.

AMAZON  ☽☾Where stories live. Discover now