5. Bölüm ''Gel Desem Gelir Misin?''

10.8K 746 86
                                    

Merhaba :) Bayramınız inşallah güzel geçiyordur. Çok severek yazıyorum Ela'yı...Batu'yu...ama okuyanlar oylamadığı ve görüşlerini belli etmediği sürece yazdıklarım hakkında ne düşündüğünüzü bilememek çok üzüyor beni. İnşallah bundan sonra oylarınızla beraber yorumlarınızı da okumak kısmet olur bana... :)

Medyaya koyduğum şarkıyla bölüm adının uyuşması baya şanslı olduğumu hissettirdi.:) İyi okumalar ve lütfen oylarınızı ,yorumlarınızı esirgemeyin benden... :)



5.Bölüm

''Gel desem Gelir Misin ?''

''Özlemek ,ölmekten iki harf fazla be çocuk...''

Cemal Süreya

...Ela'dan..

Doğuş'un arabasına binip ona bakmadan oturdum. O da herkes kadar iyi biliyordu Batu'ya hislerimi...

Olmazlarımızı...

Olmayacaklarımızı...

Ne kendimi ne Batu'yu zorlamanın üzmenin anlamı yoktu.O benden iyisini hak ediyordu... Duyan birini... İşaretlere gerek duymadan ona bakması bile gerekmeden... Dudak okumadan...

Bu kendine acımak değildi. Asla kendime acıyan biri olmadım. Başıma gelenlerin bir nedeni olması gerektiğini , bir şeylerin sonucu olduğunu da... Bazı şeyler sadece olurdu belki sizi daha iyi şeylere sürüklemek için..Belki de sadece olması gerektiği için...

Neden her yaşadığımız bize göre kötü olan şeyde hep bir bahanenin ardına saklanırdık. Neden başımıza gelen her iyi şeyi hak ederdik de kötüyü asla hak etmiş olmazdık. Ayrıca neden sadece yaşananlar hak edilmişlikti... Sadece yaşayamıyor muyduk ?

Sadece önümüze bakamıyor muyduk ?

Olması gereken belki bu halimizdi... Bazen görmemek , duymamak hatta bazen gideceğimiz yerlere koşamamak...

Eksiklik miydi sahi tüm bunlar ? Sırf birileri görebiliyor diye göremeyenler eksik mi oluyordu yada iyi duyanlar duyamayanlardan daha beter...

Neden birine iltifat edeceğimiz zaman şahin gibi kulakların var derken diğerini yermek için sağır mısın diye aşağılıyorduk ? Neden birilerinin yaşadığı acı diğeri için aşağılanma konusu oluyordu ?

Neden ?

Neden ?

Neden ?...diye sorgulamak hayatı belki çoğu zaman istemediğin ,sevmediğin şeyleri anlamana neden oluyordu, ama hayat ne siyah ne tamamen toz pembeydi. Hayat aslında beyazdan siyaha bulanmış tüm renklerdi. Ve biz o paletten hangi rengi seçersek onu yaşıyorduk...

Bazen mavi bazen pembe ama çoğunlukla siyah...

Eksiklerimiz belki de bizi tamamlayanlarımızdı... Sadece bakmak değil görmek gerekiyordu... Tıpkı 'Küçük Prens'in dediği gibi kalbimizle...

Kalp biyolojik olarak herkesin yumruğu kadar olabilirdi ama o kalbin ederi olurdu insalarda değişik değişik... Ederi ne derseniz sevme kabiliyeti derdim... Çünkü kimi kocaman yumruğu ,kocaman kalbiyle içine küçücük sevgiyi bile sığdıramazken kimisi küçücük yumruğuyla özdeş küçücük yüreğiyle ne sevgiler sığdırırdı o yüreğe...

Demem o ki ;

Alamet ne kalpteydi ne de yürekte alamet insandaydı... Hani kimisinin rengi beyaz olan kimisinin rengi zifte bulanmış olan...

Asi ve Mavi (Devlerin Aşkı- III)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin