17

291 19 0
                                    

💉

Onu kaşları çatık ve tek başına bekleme odasında bulduğumda, "Haven?" dedim. Bana bakarak, "Gittiğini sanıyordum?" dedi.

Yanına otururken, "Gitmiştim... Fakat burada seninle birlikte beklemenin daha iyi olacağını düşündüm." diye cevapladım. "Cidden, bunu yapmak zorunda değilsin..." diye mırıldandı. Hiç gözlerimin içine bakmadığını fark ettim. Bana bakarken bile, sadece yüzümü inceliyordu. Gözlerimi es geçiyordu. "İstiyorum, gerçekten." Güven verici bir şekilde gülümsedim. Basitçe onayladı ve tekrar ellerine bakmaya başladı. "Liam nerede?" diye sordum.

"Arama yapmaya gitti," dedi. Kendini ikna etmeye çalışıyormuşcasına başını salladı.

"Haven?" diye sordum yumuşak bir şekilde, bana baktı. Devam etmem birkaç dakikamı aldı. Daha önce hiç doğrudan gözlerime bakmamıştı. "Benden korkuyor musun?" diye sordum, verdiği tepkiden cevabı anlamıştım. Hareket etmedi, ancak bunu bakışlarında görebiliyordum. Benimle ilgili geçmişte yaşadığı şeyleri düşündüğünü görebiliyordum, gözlerimi gördüğü ve benim yalan söylediğim zamanı. Onu rahat bırakmadığım zamanları. Delirdiğini düşündüğü zamanları. Her şey plan dahilinde ilerliyordu. Benden ölümüne korkuyordu. Ancak daha sonra beni tanımaya başladı ve o kadar da kötü biri olmadığımı fark etti. Her şey birbirine girmişti. Tabii ki de Bo için durum biraz daha farklıydı, o olan biten her şeyi biliyordu. Ama sonunda, her şey mahvoldu. Hayatı boyunca tıkılı kalacağı, zihinsel bir hapishaneye mahkûm edilmişti. Beniim yüzümden. Evleneceği, önceden güvendiği ve sevdiği kişi tarafından.

Haven ileyse her şey plana göre gidiyordu, fakat ben lanet olası hislerimin açığa çıkıp tüm bunları mahvetmesine izin vermiştim. James beni öldürecekti. Bunu her şekilde yapacaktı, ama onu tanıyordum. Şimdi sadece ölüm değil, aynı zamanda işkence de olacaktı. Ve eğer Haven işini kendim bitirmezsem, Haven da aynı yollardan geçecekti. Ve ben bunun olmasına izin veremezdim. Kendime zaten çok kötü şeyler yapmıştım, onun da hazır olduğundan daha fazla acı çekmesine izin veremezdim. Fakat artık çok geçti, o aptal soruyu çoktan sormuştum. Neden sormuştum ki? Tabii ki de benden korkuyordu. Haftalardır hayatının içine ediyordum. Ancak acıtıyordu, benden nasıl korktuğunu bilmek acıtıyordu. İnanıp güvendiği kişinin, benim yüzümden artık ona inanmadığı gerçeği yüzünden benden uzak durmak istediğini bilmek, acıtıyordu. Ona yaptığım şey, acıtıyordu. Ve durmak istiyordum. Ama yapamazdım. Yapamam.

Önüne bakarak, "Hayır, korkmuyorum." dedi. Cevabı beni şaşırtmamıştı, ne diye gerçeği söylesindi ki? Ancak yalan söylüyormuş gibi görünmüyordu, bu çok tuhaftı. "O zaman neden hiç gözlerimin içine bakmıyorsun?" diye sordum.

Hemen cevap vermedi, gözlerimi üzerinden hiç ayırmadım. Alt dudağı titredi, bu söyleyecek bir şey bulamadığı anlamına geliyordu. Tırnaklarıyla oynamaya başladı, bu da gergin olduğu anlamına geliyordu. Ağzını açar gibi oldu fakat hemen kapadı, hiçbir şey söylemedi. "Hey."

Bakışlarımı önümüzde dikilen Liam'a yönlendirdim, yanında Louis de vardı. Ben hariç hiç kimse Louis'i göremiyordu. Liam önce Haven'a sonra bana baktı. Kaşlarını çatarak, "Gittiğini sanıyordum?" dedi.

"Evet, kararımı değiştirdim," derken Louis'e baktım.

"Gigi ile ilgili bir şeyler öğrenebildin mi?" diye sordu Haven. Liam başını salladı, Louis de tekrar bana baktı ve başıyla onayladı. "Hiçbir şey söylemiyorlar, hâlâ ameliyatta." Haven iç çekti ve başını kendine doğru çektiği dizlerinde dinlendirdi.

Tuvalete doğru yürümeye başlamadan önce Haven'a dönerek, "Tuvalete gidiyorum, hemen dönerim." dedim. Adımlarımı durdurduğumda, Louis çoktan oradaydı. "Garip, yani şunu hemen halledelim." dedi, duvara tutunmamak için kendini zor tutuyordu.

Demon (Türkçe Çeviri)Where stories live. Discover now