21.RENK: NEDEN?

2.6K 183 52
                                    


AFRA'NIN AĞZINDAN...

Sağ, yer yer seyrekleşen kaşından damlayan kanı defalarca silmeme rağmen yine akıyordu.

"O kızı hayatımıza aldığına inanamıyorum."

O çok sevdiğim, belki de uğruna her şeyi yapacağım gülümsemesi suratına yerleşirken elimdeki kanlı pamuğu diğerlerinin yerine bırakıp temiz bir pamuk daha çıkardım. Gece rengine benzettiğim belki de her kızın içinin erimesine sebep olacak gözleri, ardımdaki banyo fayanslarına daldı. Pamuğa kahverengi, yarayı temizlemek için kullanılan sıvıyı döküp pansumana devam ettiğim vakit, dişleri, sıvının yarasında verdiği yanma hissi yüzünden sıkıldı ve arasından derin bir nefesi ciğerlerine doğru çekti. Uyuşturucudan kararmış ciğerlerine...

"Keşke bir haber verseydin be güzelim!"

Bana ne zaman kızsa veyahut da sinirlense 'güzelim' diye seslenirdi, beni güzel bulduğu için değil yani. Aksi takdirde günün yedi, yirmi dört saati başımda dikilir 'çirkin şunu yap' veya 'çirkin kalk şunu getir' gibi emirlerini yağdırırdı. O; sadece önem verdiği, kendince değerli gördüğü insanlara lakap takar, geri kalan insanlığı değil lakaplarına, bahçe paspasına bile layık görmezdi. Eğer ağabeyim Araf Ali tarafından lakabın varsa, hayat da önemli biriydin. En azından onun hayatında. 

Aklıma 'fare' lakabı gelince istemsizce pamuğu tekrardan sertçe bastırdım. Fare, Cennet demekti; Cennet ise o kadın... Adını duymak bile yeterince tiksindirici bir konuyken ağabeyim ısrarla kızın bir suçu olmadığını, tüm suçun o haysiyetsiz annesinde olduğunu söylüyordu...

Ne fark eder ki? O da onun kanını taşımıyor mu?

"Soruma hâlâ cevap vermedin?" Olmadık kişiler için en olmadık kişinin canını yaktığım aklıma düşünce pamuğu yavaşça çekip yarasına üflemeye başladım.

"O kızı hayatımda istemiyorum. Senin hayatında da istemiyorum."

Derince, bıkkınlık dolu nefesini tekrardan kararan ciğerine çektiğinde bende, uyuşturucu etkisini gösteren sıvıyı kaşına sürmeye başladım, dikişlerini patlatmış ve yeni, yine, yeniden dikmek zorunda bırakmıştı.

"Of, Afra..." derin bir nefes alıp devam etti, "O kız dediğin kişinin kim olduğunun farkında mısın?" Kaşlarını çattı ama sinirli bir halde değildi. Bıkmıştı. "Farkındayım ve umurumda değil. Sen annemizin başına neler geldiğinin, kimin yüzünden geldiğinin farkında mısın?"

 "Yeter!" Elimi hızla iterek ayağa kalkmıştı. "Cennet, bu olayın neresinde!" Sesini yükseltince suratımı buruşturdum. "Ne demek neresinde?" Ben de ayağa kalkıp karşısına dikildim. İkimizde sinirliydik ama ben, ondan daha sinirliydim. O kızın masum olduğunu düşünmesine katlanamıyordum, onu sevmesi sinirlerimi bozuyordu. 

"Babanın yaptıklarından sen sorumlu değilsen, Cennet'te annesinin yaptıklarından sorumlu değil." Ses tonu sakinleşmişti şimdi. "Böyle düşünmene inanamıyorum..."  Bu yola baş koyduğumuz her an sorduğu o lanet soruyu tekrar sordu; "Cennet'in bizimle gelmesini istiyorum. Biliyorsun öyle değil mi?" Kafamı bile sallamadan, tabir-i caizse bu söylediklerini bir şekilde umursamadan yaptığım işe verdim kendimi, "Nasıl oluyor da her seferinde bir yerlerini yaralayıp geliyorsun yanıma?"  Gülümsemekle yetindi. Küçük, güzel bir gülümseme. 

Babam gittikten, annem intihar ettikten sonra bana Araf bakmıştı. Her ne kadar aynı yaşta olsak dahi Araf; tıpkı bir baba gibi davranmış ve beni koruyup kollamıştı. Ben acımla yüzleşmeye korkarken o sanki hiç acı çekmiyormuş gibi sadece benimle ilgilenmişti. Etrafa olan nefreti; çocuk yaşta büyümesinden idi, çocuk yaşta 'baba' olmasından. Benim babam.

BEN GRİWhere stories live. Discover now