HOPE

825 68 13
                                    

Acı gerçeği duyduğumda adeta beynimden vurulmuşa döndüm.

"Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? Lütfen öyle olduğunu söyleyin," dedim. Ağlamamak çok zordu ama göz yaşlarım artık dayanamayarak kendilerini göz kapaklarımdan aşağı atıyorlardı.

"Üzgünüm ama yapacak bir şey yok. Kendini çok yormuş ve bu rahatsızlık eskiden beri var" dedi. Yanımda Luhan vardı, tek dayanağım oydu şu anda.

Evet ağlıyorum. Günlerdir ağlıyorum aslında. Kai son zamanlarda fazla iş üstünde ve bir şey olmasından korkuyordum ki başına bir iş geldi bile. Film çekimlerinde aniden bayılmalar,nefes darlıkları bunların cabası.

"Olmalı! Bir şeyler yapın ameliyat edin içini açın kapayın bilemiyorum siz doktorsunuz yapın bir şeyler" diyerek sesimin gür çıkması umuduyla bağırdım. Luhan beni sakinleştirmeye çalışıyordu, Sehun oturuyor, büyük ihtimal ağlıyor, Tao ise Kris'i sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Bakın gerçekten çok üzgünüm. Elinizde topu topuna 2 hafta var. Sadece mutlu olmasını sağlayın." diyerek teselli vermeye çalışan acınası doktor hali ne şimdi? Mutlu etmek... Mutlu olmak... Son 2 yıldır benden uzak kelimeler evet. Son iki yıldır o kalp rahatsızlığı ritim bozukluğu ve nefes darlıklarını görmezden gelemiyorum üzgünüm. Aslında küçüklükten beri var olan bir şey ama maalesef son zamanlardaki yoğunluğu bunu ön plana çıkardı. Albüm için konserden konsere gitmesinden bahsetmiyorum bile.

"Lütfen sakin olur musunuz?"

Gözyaşlarım içinde doktora baktım.

"Nasıl sakin olmamı beklersiniz? Sevgilim ölüyor!"

"Üzgünüm kalp nakli yapılamıyor ve yıllardır olduğu için kalp yavaş yavaş ölüyor. Kalbinin ritmi bozuk. Dediğim gibi 2 haftanız var sadece. Onu mutlu edin" diyerek uzaklaştı. Luhan beni göğsüne bastırdı, başka yapacak bir şey yoktu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum,yapacak bir şeyim yoktu. 2 hafta... Zaman dursun hani? Ne güzel olur?

Sakinleştikten sonra Sehun önde ben arkada Kai'nin odasına girdik. Sehun neşeli görünmeye çalışarak "Esmer çocuk? Biz geldik?" diyerek odaya girdi. Oda bunu söylediğine pişman oldu. Bir kaç öksürük duyduk.

Yüzüne baktım. Tıpkı bir melek gibiydi. Solgun ve umutlu. Gözlerinin parıltısı bir umut ışığı ile yanıp tutuşuyor bunu görebiliyorum.

Yanına oturdum, bana baktı. Elimle yanağına dokundum. Teninin pürüzsüzlüğünü hissetmek istiyorum, ona her baktığımda tekrardan aşık oluyorum.

Dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Kokusunu içime çektim, keşke kokusundan parfüm yapabilsem. Dudaklarını kopyalayıp yanımda taşıyabilsem.

Ellerimi saçlarında gezdirmeyi özledim. O benim kahverengi gözlü sevgilimdi. Ellerimi saçlarında gezdirir ve gözlerine bakarak "Sakın yanımdan ayrılma " derdim. Dudaklarıma yapışır ve "O gün asla gelmeyecek. Senin hep kalbinde olacağım" diyerek gülümsemişti. Hayat dolu gülmesini özlemiştim, şimdi gülümsediğinde gözlerindeki pırıltı yerine bir acı vardı. Asla o gür siyah saçlar geri gelmeyecek, gözlerindeki ışıltı olmayacak ve artık o benimle olmayacak.

Ertesi Gün

"Neden eve geldik ki?" diyen Kai'nin o güzel sesi içimi eritti. Geceleri sadece ağlıyorum bu çok normal bence.

"Sen iyi misin onu söyle sevgilim" dedim.

"Daha iyim artık başım dönmüyor" dedi ve birkaç kez daha öksürdü. Ellerimle yüzünü kavradım.

"Her zaman iyisin" dedim. Yine siyah beresi kafasındaydı, bana zorlukla gülümsedi. Luhan eşyaları getirmişti. Ablası odaya girdi ve "Eee nasıl benim prensim?" dedi.

HopeOnde histórias criam vida. Descubra agora