Flower »8

2.7K 236 38
                                    

Ağzımda, sessizce yediğimiz pastadan kalan tatla yatağımın üzerine oturdum. Saat gece yarısına yaklaşıyordu ama bu hediyeyi hemen açmak istiyordum. Daha gün bitmemişti, doğum günüm bitmemişti.

Heyecanla küçük paketi avuç içlerime aldım. Bükülmesinden korkuyor, yavaş hareket ediyordum. Bu küçük paket değerliydi. Zarar görmesini istemiyordum.

Daha fazla düşünmeden paketi açtım.

İçindeki iki kartı parmaklarımın arasına aldım. Biri beyaz, biri siyah olan kartların üzerlerindeki yazıyı okudum.

Tran Barınakları.

Ne gibi bir amacı olabilir diye düşünürken diğer kağıdın üzerinde yazan yazı düşüncelerimi aydınlatıyordu.

Şimdi bu kartı al ve o barınağa git. Kartı onlara vermen yeterli. Ve unutmadan, iyi ki doğdun.

Kartları cebime, telefonumu diğer cebime atıp son anda almayı hatırladığım montumla birlikte saati umursamadan dışarı çıktım. Açık olmasını umarak kartta yazan adrese doğru ilerliyordum. Esen rüzgar kulağımı elinden geldiğince dondururken içimdeki adrenalin ve heyecan içimi ısıtmaya yetiyordu.

Aldığım derin nefesler eşliğinde adresi bulduğumda bu saatte açık olduklarına olan sevincim yüzümden kolayca anlaşılırdı. Mavi'nin hediyesini almama çok az kalmıştı.

Büyük, demir kapıdan içeriye adımımı attığımda çakıllardan çıkan sesle birisinin geldiğini anlayan güvenlik görevlisi gazetesinden kafasını kaldırıp bana baktı. Bir süre suratımı inceledikten sonra yayıldığı sandalyede dik oturmak için hareketlendi. Ona zaman bırakmadan iki adımda yanına ulaştım. Suratımdaki gülümsemeyi kaybetmeden kartı uzattım. Kartı elimden alıp gözlüklerinin üzerinden kartı inceledi. Kafasını kaldırdığında onun da yüzü gülüyordu. Ani değişimine şaşıramayacak kadar heyecanlıydım. Bir tepki vermesi için direkt olarak gözlerine bakıyordum.

Sandalyesinden kalkarak eliyle barınağın içerisini gösterdi. Ben içeriye yönelirken o çoktan önüme geçmiş, nereye gideceğimi gösteriyordu. Dönemeçlerden dönerken gördüğüm hayvanlara gözlerim takılıyordu. Kimisi engelli olurken kimisinin kemiklerini görebiliyordum. Elbette herhangi bir özürü olmayanlarda vardı ama onlar şanslı olanlardı. Ben şanssız tarafla ilgileniyordum. Onlardan birisini almak, ilgilenmek ve mutlu etmek istiyordum. Biliyorum, onları görenler engelli diye tiksinerek bakıp yürümelerine devam ediyordu. Bu yüzdendi barınakta olmaları.

Kısa sürede gülen suratım asılmıştı. Onların insanlardan bir farkı olmamasına rağmen dışlanıyorlardı. İlgiye ihtiyaçları vardı, bizim de olduğu gibi.

Önümdeki adam durunca kaşlarım artık çatılmıştı. Sormamak elde değildi. "Burada çalışmak sizi üzmüyor mu? Her gün bu mutsuz, engelli hayvanları görmek üzmüyor mu?"

Onun da gülümsemesi yavaşça soluyordu. "Nasıl üzmesin. Onların ilgiye ihtiyacı var, insanlar tarafından buraya tıkılmaya değil. Aslına bakarsan, bu yüzden buradasın."

Bakışlarımı ayağını kullanamayan yavru köpekten çekip ona baktım. "Ne için?"

"Onlardan birisinin senin olmasını istemez miydin? Böyle çaresizce bakmak yerine evine götürmek, onlara elinden gelenin en iyisini vermek, istemez miydin?"

"O nasıl soru?" Yeniden yavru köpeğe baktım. Kulağının arkasını kaşımak istiyor, yapamıyordu. Dizlerimi büküp elimi telden geçirdim. Seke seke bana yaklaştı. Elimi kulağının arkasına götürüp yavaşça kaşıdım. O mutluluğu görmek bana yetiyordu. "Tabii ki isterdim."

"Bu dileğin gerçekleşecek, genç adam."

Gözlerimdeki soru işareti, dudaklarımdaki gülümseme ile öylece bakıyordum. Daha fazla merakta bırakmamak adına önünde durduğumuzu yeni fark ettiğim kulübeye girdi. Arkasından gitmeden çıkmasını bekledim. Kısa sürede kucağında küçücük bir köpekle çıkageldi. Ne tepki vereceğimi bilemiyor, öylece onları izliyordum. Köpeği benim kucağıma bıraktığında bile tepki veremiyordum. Yeni doğmuş bir bebek gibi dikkatle tutuyordum köpeği.

Yavaşça kapattığı gözlerini açtı. Bu sırada esniyordu. Uyumuştu. O kadar tatlı duruyordu ki. Kahverengi tonlarında tüyleri onu sevmem için rüzgarda dans ediyordu. Gözleri ise... Maviydi. Mavi'ninkilerden bir farkı yoktu. Şimdiden ona çok iyi bakacağım anlaşılıyordu.

Koyu mavi tasmasına sıkıştırılmış kağıdı aldım tek elimle. Zar zor kağıdı açtığımda yazıyı silemediğim gülümsemeyle okudum.

O kimseyi dış görüşüne göre yargılamıyor, yargılayamıyor. O göremiyor, Matt. Ona ihtiyacı olan ilgiyi vermeni istiyorum senden. Hoş, ben istemesemde ona ilgi göstereceğini biliyorum.

İsmini koymak sana kalmış.

Ne koyacağımı bilmiyordum. Bu yüzden zamana bıraktım.

Adam tekrar kulübeye girip bu sefer elinde bir kaç parça eşyanın olduğu sırt çantasıyla geldi. "İçerisinde maması, tasması, tarağı, oyuncakları, kazağı ve gözü için ilacı var. Hazırlıksız yakalanma diye." Göz kırptı.

Mavi beni çok düşünüyordu.

Görevliye içten bir teşekkür ettikten sonra çantayı sırtıma takıp kucağımdaki yavruyla birlikte çıkışa yürüdüm. "Demek Mavi'yi tanıyorsun." Güldüm. Kendi kendime konuşuyor gibiydim. Mavi'yi göremediği için karşısına çıksa da tanımazdı. Zeki Mavi. Birden esen sert rüzgarla uykudan yeni uyanmış minik titredi. Daha önce hiç köpeğim olmadığı için ne yapacağımı bilemedim. Montumun fermuarını açıp onu montumun tüylü kısmına yasladım, o şekilde kucağımda tuttum. Titremesi devam ediyordu. Geç de olsa çantada kazağı olduğu aklıma geldi. Yolun kenarındaki tümseğe oturup yavruyu dizlerimin üzerine bıraktım. Hızla çantadan kahverengi, şapkalı kazağı çıkarıp bir yerini incitmemeye çalışarak kazağı giydirdim. Yavru, yeniden montumun içerisindeki yerini aldı. Ayaklanıp çantayı sırtıma taktım. Şapkasını takıp yanağını okşadım. "Artık üşümeyeceksin, ufaklık." Gözlerini açıp mayışmış ifadesiyle bana baktı.

Tanrım, gülümsememi durduramıyordum.

Yeniden uykuya dalınca ona bakmayı bırakıp yürümeye devam ettim.

Kucağımdaki minik hareket ettikçe o kızın Mavi olmadığı düşüncesi beynimi ele geçiriyordu. Onu geçen seneden biraz da olsa tanıyordum. Yanlış hatırlamıyorsam okulda çok fazla olayı olmuştu. Bir sürü erkekle olayı olmuştu. O Mavi olamazdı. Bu kadar düşünceli olamazdı.

Ama olduğunu iddia ediyordu. Ayrıca onunla tanıştığımdan beri Mavi mesaj atmamıştı. Bu demek oluyordu ki artık kim olduğunu bildiğim için mesaj atma gereği duymuyordu.

Ufaklığa bakıp iç geçirdim. Bir an önce yarın olmasını istiyordum. Okulda beni görünce nasıl tepki verecek, merak ediyordum. Yanıma gelecek mi, merak ediyordum.

Hapşurma sesi gelince miniği biraz daha sıkı sardım. O sırada aklıma bir fikir geldi.

Köpeklerin koku hafızası güçlüdür.

Yarın onu okula götürecektim. Eğer kızın kokusuna bir tepki verirse, o gerçekten Mavi'dir.

Umarım bölüm yeterince mesaj içermiştir.

Sınır +11 oy, +5 yorum.

The Flower ※ Troye SivanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin