Mecbur-i Garaz

51 12 1
                                    


    Vadinin yamacından, zırhlı bir atın üzerinde dört nala gelirken elimde, öldürdüğüm güçsüz insanların kanıyla kıpkırmızı parlayan kılıcımı tutuyordum. Bu harika bir görüntüydü ve aynı zamanda berbattı. Artık gitmek zorundaydım. Bunu Bay Frank için yapmalıydım, Bayan Frank ve Em'i tehlikeye atmak istemiyordum ve bu yüzden gidecektim. Evet, gitmem gerekiyordu ve ben bundan nefret ediyordum. 

  Rüzgar esiyordu ve çimleri eziyordum ve ağaçlar sallanıyordu. Havada garip bir koku vardı ve bu beni sinir edecek derecedeydi. Sessizlik içerisinde yalnız hissediyordum ve at kişneyip duruyordu. Daha önce hiç bu kadar yalnız hissetmemiştim ve böyle hissetmem çok aptalca falan diye düşündüm. 

   Askerlerin dönmedikleri kısa süre içinde anlaşılacaktı ve aptal oldukları kadar aşağılık ve aynı zamanda rütbeli şerefsizler, Bay Frank'ı rahat bırakmayacaktı. Hayır, buna izin veremezdim. 

  Kulübeye yaklaşınca, Bayan Frank'ı ve Em'i gördüm ve yerdeki kanları falan temizliyorlardı. Onların yanından ses çıkarmadan geçtim ve atı kulübenin arkasına sürdüm. Tahmin ettiğim gibi Bay Frank cesetleri yakmak için bir çukur kazmıştı ve gerçekten yorulmuş görünüyordu. 

  Bembeyaz kesilmiş ve şişmeye başlamış iki tane askerin cesedini buraya tek başına taşımış olmalıydı ve gerçekten büyük bir çukur kazmıştı. Attan indim ve yanına kadar yürüdüm ve gerçekten kasvetli bir yüz ifadesi falan vardı. 

   Bir süre öylece ağaçları izledik ve rüzgar yumuşamaya başlamıştı çünkü güneş kimin güçlü olduğunu haykırmak ister gibi parlıyordu. Sonra sessizliği bozdu ve öksürür gibi bir ses çıkardı sonra bir elini omzuma attı '' Korkmana gerek yok evlat ''dedi. Korkmuyordum ve devam etti '' Başka şansın yoktu.'' 

   Evet, haklıydı başka şansım yoktu ama hala durumu tam olarak kavramış değildi. Yaşlandığı için olduğunu düşünüyordum, artık benim gibi genç ve güçlü değildi ama gerçekten kendine has bir otoritesi vardı. '' Daha fazlası gelecektir '' dedim. '' Efendim '' 

   ''Yoksa '' dedi, şaşırmıştı biraz '' senden kaçmayı başardı mı?'' Bunun imkansız olduğunu biliyordu ''Bu kesinlikle imkansız, efendim. Ama dönmedikleri anlaşılacaktır.'' dedim. '' Bir süreliğine kuzey geçitlerine gideriz '' dedi. Sesi acayip efkarlı falandı. '' Buna gerek yok, efendim''dedim. '' Sadece ben gitsem yeter '' '' Nereye gideceksin, evlat '' dedi ve çok haklıydı. Gidecek bir yerim yoktu, bir ailem yoktu ve lanet olası bir akrabam bile yoktu. Bu gerçekten kötü bir histi ama Bay Frank böyle kötü hislerden kurtulmak için onları kabul etmeyi öğrenmem gerektiğini falan söylemişti ve haklıydı. Zaten o hep haklıydı. 

'' Kuzey geçitlerine giderim, efendim.'' dedim '' Bir süre akrabalarınızda kalırım.'' '' Onlara vermen için bir mektup yazabilirim '' dedi. Bunu ben ailemin olmadığını düşünürken düşünmüş olmalıydı devam etti ve '' Ama geri döneceksin.''

   Gerçekten dönmemi istediğini biliyordum. Bende dönmek istiyordum. Lanet olası savaş yakındaydı ve insanlar hala birbirini öldürüyordu çünkü bu durumdan kâr sağlayan aşağılık lordlar ve  daha aşağılık soylular falan vardı.-biri onların sefil aşağılıklar olduğunu düşündüğümü öğrenirse, harika vücudumu harika suratımı taşıyan kafamdan ayırabilirlerdi-  Bu durumdan kurtulmak için gideceğim kuzey geçitlerine çıkan yol oldukça tehlikeliydi ve biraz tırsmıyor değildim. Bay Frank soru sormamış olmasına rağmen bir cevap bekliyor gibi bakıyordu. Evet, bir şeyler söylemem gerekiyordu ve isteksiz bir şekilde konuştum; '' Umarım savaş olmaz, efendim. Umarım dönerim.''                                            






UnbrokenWhere stories live. Discover now