Yarının sabahı

24 5 0
                                    


Ormanın derinliklerine doğru ilerlerken, Kollarından bağlanmış olan adamlara baktım. Son bir saattir hayattan bezmiş bir şekilde yürümeye çalışıyorlardı. İçlerinden ikisi kardeş olmalı diye düşündüm çünkü esmerlerdi ve yüz biçimleri oldukça benziyordu. Üçüncü yani beyaz tenli adam ise geniş omuzlara, güçlü kollara ve sert bakışlara sahipti fakat bitkin ve susamış görünüyordu.

  Attan indim ve bağlı oldukları halatı kestim, ellerini çözdüm ve gitmekte özgür olduklarını ifade etmek için bir elimle yolu gösterdim. Ama onlar bileklerini ovuşturmaktan ve anlamsız gözlerle yüzüme bakmaktan başka bir şey yapmıyorlardı. '' İstediğiniz yere gidebilirsiniz '' dedim, hareketimin anlaşılmadığını düşünerek. '' Gidecek bir yerimiz yok, efendim '' dedi esmerlerden biri '' Biz Pavillion'dan sürgün edildik, artık bir evimiz yok '' dedi diğeri, derin bir iç çekerek. '' Peki adınız ne ? '' diye sordum. '' Ben İvan Lennon efendim, buda kardeşim Odrann '' dedi Odrann'dan oldukça yaşlı görünen İvan. 

  İkisi bir birbirinin yüzüne baktıktan sonra başlarını öne eğdiler, acı çektikleri her hallerinden anlaşılıyordu. Çünkü gidebilecekleri bir yer yoktu. Bu bana Bay Frank'ın nereye gideceğimi sorduğunda yaşadığım hissi hatırlattı. Belki de onlarda sahip olduklarını korumak için evden uzaklaşmak zorunda kalmışlardı. Belki de onlarda askerleri öldürmüştü. Ne olduğunu bilmiyordum ama beraber çok şey yaşadıkları belliydi. 

   Bu konuda soru sormak için doğru zaman olmadığını düşündüm ve geniş omuzlu adama ; '' Sen ? '' Dedim '' Seninde mi gidecek yerin yok ? '' '' Ben Lorenn Bronx, efendim '' Dedi '' Evime dönmek istiyorum, hepsi bu'' sert ve kendine güvenen, tok bir sesi vardı. '' İstediğin zaman gidebilirsin dostum ve ben efendin falan değilim'' dedim dostça gülümseyerek. '' Fark ettim '' dedi buz gibi bir ses tonuyla, ''Ama bizi kurtarman oldukça etkileyiciydi ''

   Lorenn Bronx, kelimeleri farklı bir aksanla söylüyordu ve bu onu tecrübeli, akıllı yada zeki falan gösteriyordu. Nereden geldiğini ve aslında kim olduğunu merak ediyordum ama şimdi sormanın gereksiz olacağını düşündüm. Günün geri kalanını burada geçirmek zorundaydık, ben yolculuk yapmaya ne kadar hazırsam onlar o kadar yorulmuş ve hırpalanmıştı.

   Ateşi yakan Lennon kardeşler, gece için odun toplamaya gitmişlerdi. Son sığır etini parçalayan Lorenn, pişirmek için yanan ateşin yanına çökmüş, ateşin yeterince sıcaklaşmasını bekliyordu. Ben çadırı çoktan kurmuştum ve bu kadar işi tek başıma yapmak zorunda kalmadığım için mutlu hissediyordum. Lorenn biraz soğuk davransa bile, Lennon kardeşler bana lider olduğumu hissettiriyorlardı, üstelik bunu yapmaları için onlara bağırmamıştım. 

  Lennon kardeşler, Lorenn'in hazırladığı yemeği yerken hayat hikayelerini anlatmaya başladılar; İvan'ın çiftliğinde, abi kardeş sabah akşam çalışıp kendi yağında kavrulurken, askerler gelip onları orduya götürmek istemiş ama İvan orduya katılıp ölmektense kardeşimi korurken ölürüm daha iyi diye düşünmüş ve askerlere saldırmış. Dört tanesini çıplak elle öldürmeyi başarmış ama geriye kalan üçü onu yere sermiş, İvan tam ölmek üzereyken, Odrann kendi yaptığı yayı kullanarak geriye kalan üç askerin kafasını ikiye ayırmış. 

   Odrann, bu büyük savaşta kullandığı yayı ve okları yanında taşıyordu. Sonra kuzenleriyle beraber, kervanları soymaya başlamışlar ama askerler kuzenlerini öldürmüş ve onlarda tam ölecekken, ben bir kahraman gibi atımı kaosun içine sürmüşüm ve askerleri müthiş zekamı kullanarak kandırmış ve hepsinin hayatını hiç kan dökmeden kurtarmışım. 

  Her ne kadar etkileyici anlatmış olsalar da çok abartılı bir hikayeydi. İnanmadığımı söylemektense yorum yapmamayı seçtim ve Lorenn'in hikayesini dinlemeye başladık. O ailesi ile birlikte, *Coldelion ( krallığın en uzak kalesi, Karanlık orman çevresinde yer alıyor) kalesine bağlı skall köyünde yaşarken, Arkların saldırısına uğramışlar. Tüm ailesi gözlerinin önünde öldürülmüş sonra onu kendi evinden sürgün etmişler, oda yolda Lennon ailesiyle karşılaşmış. Lennon'lara borçlu olduğunu düşünüyordu ama onları sevdiği pek söylenemezdi. 

   Hayatım boyunca hiç Ark görmemiştim. Bu yüzden bu hikaye de pek inandırıcı gelmiyordu. Aslında Pavillon'dan hiç ayrılmamıştım. Tabi ki Arkları, Büyücüleri, Su yaratıklarını, Hatatları, Cüceleri, Gammarları ve daha bir çok farklı ırkı barındıran hikayeler ve efsaneleri duymuştum ama gördüğümün dışında hiç bir söylenene inanmayacak kadar büyümüştüm artık.

  Onlara kendi hakkımda anlatacak pek birşey bulamamıştım. Yani onlar gibi bir insandım, Lordenal soyundan geliyordum ve ailemi küçük yaşta kaybetmiştim, tıpkı Lennon kardeşler gibi askerlerle sorun yaşamıştım ve kuzey geçitlerine gitmek için şehirden kaçmıştım. Onlar için uydurduğum hikaye bundan ibaretti ve aslında çokta yalan sayılmazdı yani en azından ben dört tane zırhlı askeri çıplak elle öldürdüğümü söylemedim. Aslında birini çıplak ayakla öldürmüştüm ama bunu söylemenin gereksiz olduğunu düşünüyordum. Yaptıklarımı abartmaktan zevk almıyordum ama abartılı şeyler yapmak hoşuma gidiyordu.

   Lorenn'in söylediğine göre Karanlık Orman ve Coldelion kuzeydeymiş. Yolumuzun üstünde karşımıza Cüceler Büyücüler yada Hatatlar çıkabilirmiş ama en çok Gammerlara dikkat etmeliymişiz. Ona deli muamelesi yapmak istemiyordum ama söyledikleri çok saçma gelmeye başlamıştı. Coldelion kalesine kadar ona eşlik edeceğimi söyledim. Bu arada oda bize rehberlik edecekti, sonra Lennon kardeşlerle beraber kuzey geçitlerine gidecektik. Planımız buydu. 

  Lorenn, Lennon'lara karanlık ormanda gördüklerini anlatıyordu ve ben hala bu hikayelerin, çocukları korkutmak için uydurulmuş saçma şeyler olduğunu düşünüyordum ve haklıydım. Yani farklı ırklar ve varlıklar olsaydı neden şimdiye kadar ortaya çıkmamışlardı, Neden hiç birini görmemiştim ya da böyle kötü yaratıklar varsa neden biz hala kendi aramızda savaşıyorduk, Lordenaller bu kadar aptalmıydı yani, ben bunu kabul etmiyordum. Kesinlikle uydurulmuş hikayelerdi ve hiç bir sorun çıkmadan Condelion'a ulaşacaktık. Yani ben öyle umuyordum.

   Yemekten sonra yaralarına şifalı sandıkları otları süren Lennon kardeşler ve bir domuz kadar hareketsiz uyumakta olan Lorenn'e baktım. Hangi ara uykuya daldığını bilmiyorum ama güçsüz düşmüştü ve bu sabah az kalsın ölüyordu. 

  Güneş çoktan batmıştı ve ben savaşı kaçırmıştım. Bu sinir bozucuydu ama Lennon kardeşlerinde uyumak için hazırlandıklarını fark ettim. Gökyüzünde zaferini kutlayan aydedeye baktım ve ona kocaman sırıttım. Bunu neden yaptım bilmiyorum ama hoşuma gitmişti. Bu sefer onlar dışarıda çimlerin üzerinde yatarken, ben çadırın içinde sabahlayacaktım. 

  Tam bir lider gibi davranıyordum, grubun bir lideri olmalıydı ve Lennon kardeşler beni çoktan kabul etmişlerdi. Çogunluğun desteğini hissetmek güzel bir histi ama Lorenn kesinlikle diğer ikisinden daha güçlüydü, onun da desteğine ihtiyacım vardı. Küçükte olsa böyle bir grubu komutam altına almak istiyordum. Aslında bu çocukça bir hevesti ve başıma çok iş açacağını tahmin etmek zor değildi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 13, 2016 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

UnbrokenWhere stories live. Discover now