Bazen kırgınlığınız geçmese bile, kızgınlığınız geçti diye birini affedersiniz. Çünkü affetmek, kırgınlığın değil; kızgınlığın bittiğinin bir göstergesidir.
Ve bende o gece Claire'ın kollarında ağlarken bunu ona yansıtmıştım. Gözlerimiz yaşlı bir şekilde, geceyi sabaha döndürmüştük.
Bir hafta boyunca okulda değişen ufak tefek şeyler vardı. Claire ile benim barışmam bir olayken, Richard'ın, Calum'la kavgasından sonra okulunu değiştirmesi bambaşka bir olaydı. Gittiğine bir yandan sevinsemde bir yandan da üzülüyordum. Çünkü lanet yüzüne bir yumruğuda ben geçirmek istiyordum. En azından sayemde iki kere dayak yedi diye seviniyordum. Bu da bir şeydir değil mi?
Michael ile hala konuşmuyorduk. Okulada arada sırada geliyordu. Geldiğinde ise derslere girip gidiyordu.
Luke'la ise bir haftadır doğru düzgün görüştüğümüz söylenemezdi. Claire ile vakit geçirmekten Luke'a nasılsın demeye bile zamanım olmamıştı. Ki cuma akşamı bana attığı mesaja kadar.
"Heyyy Elliieieee, Bulletin Placeteyim gelmek isterrrr misn:-))))))"
Mesajı gördüğümde ilk duraksamış olsamda, sonradan sarhoş olduğunu anlamıştım. Cevap bile vermeden taksiye bindiğimde tek düşündüğüm şey, Luke'un neden sarhoş olacak kadar içmesiydi. Çünkü onu sarhoşken gördüğümü hatırlamıyordum bile.
"Ellie Travel, hoşgeldin bebeğim."
Taksiden indiğim gibi belime dolanan elle beraber duyduğum sözler bunlar olmuştu. "Luke, sen iyi misin?"
"Bir saattir seni burada bekliyorum," şaka mı yapıyor acaba diye yüzümü ona döndürdüm. "Sonra fark ettim ki, haberin olmadan beni nasıl bulacaksın?"
"Ne?" Dedim gözlerim yuvarlarından çıkana kadar açtıktan sonra. "Sana ne oldu böyle?"
Gülümseyerek bana bakmaktan başka bir şey yapmıyordu. Belimdeki sıklaştı ve beni yönlendirmeye başladı. Hala ne olduğunu anlayamadığım için duraksadım. "Ne olduğunu söylemezsen buradan başka hiç bir yere gitmem." Omuz silkip ilerlediğinde arkasından bağırdım. "Buraya beni sen çağırdın!"
"İyi, görmüşte oldum. Ne oldu yani?" Bana dönerek, geriye doğru yürüdüğünde kollarını yana doğru açtı. Yalpalamaya başladığına koşarak yanına gittim.
"Sen çıldırdın mı?"
"Soru sormaya mı geldin sen?"
"İyi misin diye merak edip geldim." Kızgın ifadesi yumuşadı ama yinede önden yürümekten vazgeçmedi. Arkasından yürürken ettiğim küfürlere gülerek cevap veriyordu. Arabaya bindiğinde, beni bırakıp gitmesine karşın koşarak arabaya bindim. Kapıyı kapattığım gibi beni süzen Luke'la karşılaşmam bir oldu.
"Claire ile takılmaya yeniden başladığını çok belli ediyorsun." Üzerimdeki elbiseden bahsettiğini biliyordum. Bu yüzden omuz silkmekten başka hiç bir şey yapmadım. "En azından Converse'lerin hala ayağında."
"Buraya kendim hakkında konuşmaya gelmedim Luke. Senin için buradayım."
"Ne zamandan beri beni düşünür oldun Ellie?"
Ne demek, ne zamandan beri onu düşünür oldum? Ben insanları her zaman düşünürdüm. Yani, genelde, galiba, bazende diyebiliriz. Ama bazende olsa düşünüyorum en azından. "Ben insanları düşünürüm."
"Harika bir cevap, alkış sana."
Gözlerimi kısıp ona baktığımda gaza basmıştı. Alkol aldığını hatırlayıp kemerimi taktım. "Kullanabileceğine emin misin?"
VOUS LISEZ
Lesson•hemmings
FanfictionL serisi #1 "Burası," dedi parmağını göğsüme bastırırken. Göğsümden göbek deliğime oradanda diğer göğsüme parmağıyla bir çizgi çektiğinde derin bir nefes aldım. İki göğsüm arasındaki çizginin üstünden bir daha geçti. "Karşı kenarın," Hemen ardından...
