BÖLÜM 2: BİR ŞEHİR İKİ İNSAN FAZLACA KALABALIK:

69 18 1
                                    


    ***

Her zamankinden erken kalktım bugün ve kahveden nefret ettiğim halde kendim için bir tane hazırladım. Bir yandan üstümü değiştirdim. Ve her zamanki gibi kahveyi fincanın dibinde yarım bırakarak çantamı hazırladım. Çantamın içerisine birkaç yedek kıyafet koymayı da ihmal etmedim. Alcander beni evinde bekleyeceğine söz vermişti. Ne zaman görüşsek ya bir arkadaşında olurdu ya da ben onu barlardan toplardım.

Kapının anahtarını üçüncü kez çevirip kilitlediğimden emin olduktan sonra birkaç kez ileri ittim ve sallanmayınca tamamen emin oldum. Evimin hemen bitişiğinde bir yaşlı teyzeyle köpeği otururdu. Her sabah erkenden kalkıp köpeğini gezdirirdi. Bende erkenden kalkıp yollara düştüğüm için Sultan Teyzeyle kapıda karşılaştım.

'Günaydın' diyerek koluna girdim. O ise diğer eli ile köpeğini tutuyordu. Sadece ufak bir tebessüm etti. Her zamankinden daha sessizdi. Hatta öyle ki arada bir kapımı çalıp 'kurabiye yaptım evladım, çikolatalı en sevdiğin şekilde' diyerek en içten gülümsemesini yapardı. Ama bu sabah farklıydı. Ya da bana öyle geliyordu, bilmiyorum. Sessizce yol ayrımına kadar yürüdük ve yol ayrımının köşesinde duran küçük çocukları gösterdi paş parmağıyla. O yöne baktığımda birisinin dizinin kanadığını fark ettim. Hemen yanına gidip 'iyi misin diye sordum. Çocuk cevap vermedi. Onun yerine kalkarak oyununa devam etmeyi tercih etti. 'Çocuk işte' dedim ancak Sultan Teyze ortalıkta yoktu. Acelesi vardı galiba diye düşündüm ve ilk geçen taksiyi durdurmaya çalıştım. Ancak durmadı. Bugün her şey beni buluyordu ve bu çok can sıkıcı olmaya başlamıştı. Birkaç dakika sonra bir taksi durdu ve bindim. 'Havaalanına lütfen'.

Biletimi birkaç defa kontrol ettikten sonra kalkmasına yaklaşık yarım saat olan otobüse yöneldim. Koltuğumu bulup oturduktan sonra Alcander'e 'İki saat sonra oradayım, evde ol' yazdım ve yolladım.

***

'Evet! Mükemmel, şimdi bir kez daha deniyoruz. Sizler devam edin ben on dakika sonra buradayım.'

Aklımdan türlü yalanlar geçiyordu. Telefonum çalıyordu ve açmak istemiyordum. Yine aynı mevzular dönüp duruyordu. Her şey üstüme geliyor ve ben de kaçışı dans etmekte buluyor ve bunu diğerlerine öğretiyordum. İkilemde kalsam da çareyi telefonu kapanmadan birkaç saniye önce açmakta buldum.

'Efendim anne?'

Ses gelmedi. 'Alo, anne orada mısın?'...

Uzunca bir sessizlik.

'Anne ne oluyor?'

Ve yine cevap yok.

Çareyi telefonu kapamakta ve geri aramakta buldum. Aslında konuşmak istemiyordum ancak merak etmiştim. 'Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor' dedi bant kaydı. Bir kez daha deneyecektim ki arkadaşlardan birisi 'Melih, neredesin abi sen ya' diye seslendi. 'Herkes seni bekliyor hadi yeni koreografi ne olacak?'

İçeri geçtim ve yeni dans figürleri türetmeye başladım. Her şeyden habersiz kendi etrafımda bilmem kaç kez döndüm. Yüzüm gülüyordu. Belki de dünya ve insanlar umrumda değilmiş gibi davranıyordum, zaten de değillerdi. Belki de ben gerçeği oynuyordum, onlar sahteydi.

Birkaç kez kendi etrafımda döndükten sonra sırt çantama eğildim. İçinden küçük paketi çıkararak ambalaja sardığım hapı ağzıma attım.

'Yeter içme şunu artık baksana bununla hiçbir şey geçmiyor, geçmeyecek'

'Sevil çek git başımdan. Bir de senle uğraşmayayım. Sana ne kızım yani sana mı zararı?' diyerek Sevil'i başımdan savuşturdum. Geriye kalan dört hapı özenle çantama kaldırdım. Onlar şu hayatta en değerli varlıklarım olmuşlardı. Babamı kaybedip annem bir başkasıyla beraber yaşadığından beri iyi değildim. Üstüne üstlük ergenliğim boyunca sevgili olduğum kız beni geçen senelerde terk etmişti. Biliyordum, bunlar çözüm değildi, en azından geçici bir ağrı kesici niyetindeydiler ve bunlar sayesinde birkaç saatliğine kafamı dinleyebiliyordum. Anneme söz vermiştim bir daha kullanmamaya dair ancak olmuyordu. Benim için değeri olmayan birine verdiğim sözünde manevi anlamda benim için bir önemi var sayılmazdı.

'Bu günlük bu kadar' diyerek çıktım kurstan. Benimle beraber Sevil'de geldi. Daha o bir şey demeden 'Ne var derdin ne senin' dedim. Bir şey demedi sadece hiç anlamında kafasını salladı ve erkek arkadaşı ile yoluna devam etti. Aklı sıra akıl vermeye çalışıyordu ancak nafile.

Çevremdeki herkes suya ihtiyaç duyardı. Ya da bir arkadaşa. Hiç olmazsa oksijen bir yaşam kaynağıydı. Bense beni kontrol edip günden güne eriten bir şeye muhtaçtım.

***

'Özlemişim' dedim sarılırken. Özlemiştim. İlk defa bu kadar özlediğimi hissetmiştim. Bir adım geri çekilerek Alcander'in yüzüne baktım. 'Hoş geldin ufaklık' dedi. Ağabeyimle ilk defa bu kadar yakın olmuştuk. Tuhaf geldi hatta bir an ne olduğunu idrak etmekte güçlük çektim.

'Nasılsın bakalım Alecta?' dedi gülümseyerek.

'Standart' dedim heyecanlı bir şekilde.

Yüzüme 'o nasıl bir ironi' der gibi baktı. 'Söyle bakalım neden geldin buralara. Sen ki bu şehire uğramak, yakınlarından geçmezdin'

Haklıydı. Annemi kaybettiğim şehirdi burası. Bununla beraber liseyi bitirdiğim, çocukluğumu annem, ağabeyim ile geçirdiğim, beni her şeyimle tanıyan şehirdi. Tüm acılarım bu sokaklardaydı. Bense bunlardan sıyrılmak istercesine kaçıp gitmiştim İstanbula. İzmir'i bırakmıştım. Karşıyaka da oturup saatlerce ağladığım bir ağaç tepesi vardı mesela. Benim gidişimle onu da kesip atmışlar bu şehirden. Aslında bir nevi bu şehir sildi beni. Beni bu şehir yok etti. Bitirdi. Her yorgunluğum bu şehirdeydi. Babamla arada bir görüşürdük. En son o da Annem Agata'nın vefatında gelmişti yanımıza. Ben ona bir kere bile sarılamamıştım ve bu şehir işte beni bu anılarla tehdit ederek boğuyor, hapsediyordu.

Tüm bunlar aklımdan geçtikten sonra 'gidiyorum' dedim. 'Ben Norveç'e gidiyorum'. Durdu ve baktı. Sonra da 'gidemezsin' dedi. Aynen böyle bir yerden aniden düşermişçesine, o kadar rahatça söyledi.

Ne hakla bunu dediğini düşünürken bun u dile getirdim. 'Kardeşimsin sen benim orda tek yapamazsın' dedi. Şaşkınlığım ikiye katlandı.

' Bunca zamandır bir kardeşin olduğunu ilk defa mı içten bir şekilde hatırladın?' dedim.

'Alecta! Yeter artık yeter.'

İlk defa bana bağırmıştı. Aslında bağırabilecek kadar çok zaman geçirmediğimizden önceden hiç duymamıştım.

'Neden bunca zaman sonra işime burnunu sokuyorsun' dedim yüksek sesle.

'Alecta. Bak. Bir düşün. Ben hep senin yanında olmak istedim ancak sen bu şehirle anıları da unuttun. Ve beni de hiçe saydın. Alecta! Dur ve bir yüzüme bak. Kaç defa benim yüzüme doğru düzgün baktın söylesene? En son ne zaman dertleştik biz seninle. Ben annemin anısıyla kalmak istedim ancak sen bunları kaldırmaya cesaret edemeyecek kadar aptalsın. Şimdi beni suçlama hakkın yok. Ve sen o ülkeye gidemeyeceksin. Buna müsaade edemem. Sen bana emanetsin. Bu şehir, bu sokaklar, tüm anılarınla bana emanetsin.'

SÜREÇWhere stories live. Discover now