1. Bölüm: Yemin.

775 81 230
                                    

"Baba!" diye bağırdı küçük kız. Lakin bu bir işe yaramamıştı, canı yanıyordu miniğin. Her şeyin farkın da olmasına rağmen ailesi ondan hep bir  şeyler saklıyorlardı, bunun farkın da idi. Onun iyiliğini düşündüklerini söylüyorlardı hep. Şimdi ise... Hiç biri yoktu bu kapkaranlık oda da benliğinden başka kimse yoktu. Gerçi benliğinin bile olduğunu sanmıyordu, o bile küçük kızı terk etmişti. Karanlıkda ki o  görünmez kuyuya acımasızca itmişti. Etraf o kadar sessizdi ki kendi nefes sesleri kulağına çok sesli bir şekilde çarpıyordu. Gözlerini yumdu minik kız, kirpikleri kahverengi gözlerini örtmüştü. Bedenini ürperten soğuğu aldırış etmemek mümkün değildi küçük kız için. Sadece bedeni de üşümüyordu aslında, ruhu da zangır zangır titriyordu.

Korkuyor muydu? Hayır. O korkak bir kız değildi ki! Annesi onu ne kadar narin büyütmeye çalışsa da babası onu hep güçlü bir şekilde büyütmüştü. Korkak olmamayı, yenilmemeyi ve hiç bir zaman pes etmemeyi öğretmişti ona. Hep bir söz söylerdi babası;

"Nefes almaya devam ediyorsan eğer, bir umut var demektir." kendi kendine babasının dediği sözleri tekrar etti. Evet hala nefes alıyordu. Ve evet hala bir umut vardı. Umut onu terk etmemişti. Aslında umutlar herkesin yanın da, her zaman vardı. Umut iyi birşeydi değil mi?  Bilmiyordu, fakat iyi bir şey olarak kabul etmek istiyordu.

Umut etmek basit bir şeydi, hayal etmek gibi. Hayalleri olmayacığını bile bile kurduğumuz gibi, olmayacığını bile bile umut ediyorduk işte. Ama Hazal umutlarını yahut hayallerini gerçekleştirirdi. Kafasına koyduğunu yapanlardandı. Yıkılmazdı o, yıkılsa da fark ettirmezdi.

Henüz 10 yaşın da olmasına rağmen bir çok şeyi biliyor, anlıyordu. Ve fazla olgun düşünüyordu, yaşıtları gibi değil de 20-25 yaşlarında ki bir insan gibi. Bu nedenle herkes ona;

"Büyümüşte küçülmüş!" diye hitap ediyordu. Lakin minik kız bu durumdan şikayetçi değildi. Bir şeylerin farkında olmak ona güç veriyordu adeta. Her korkunun ve kötü durumun altından kalkıyordu, sadece düşünerek. Belki dertleri ve acıları büyük bir şey değildi ama minik bedene göre acı ve zordu işte.

Buradan nasıl çıkacaktı onu düşünmeliydi aslında ama bir çıkış yolu bulsa bile nasıl başaracaktı bunu? Güçlüydü, evet ama o kadar güçlü müydü? Bunun altından sıyrılabilir miydi? Düşüncelerin arasında uyuyan mızmız kız uyanmış ve korkudan yine ağlıyordu. Onu aklının içindeki kapkaranlık bir odaya kitledi minik. Şuan ona gerek yoktu, güçlü olmalıydı. Küçük kız hışımla ayağa kalktı ve;

"Tabii ki güçlüyüm! Murat Demir'in kızıyım! Ben Hazal Demir'im benim yapamayacağım hiç bir şey yok!" diye kendi kendine sinirle söylendi. Bir nevi kendi kendini teselli ediyor ve gaz veriyordu. Adımlarını hızlandırıp göremediği ama hissettiği kapıya yaklaştı.

"Koşun! Koşun! Burada biri ölüyor!" Aslında kimse yoktu ve bunu bildiklerini sanmıyordu. Çünkü buranın bir lambası bile yoktu ve aklına bir an da böyle bir şey gelmişti. Neden böyle saçma bir yol seçmişti? Kendine kızarken kapı açıldı ve bir adam içeri girdi.

"Ne konuşuyorsun ufaklık! Burada senden başka kimse yok!" diye azarladı adam minik kızı. Kız yüz ifadesini korkmuş bir ifade olarak tutmak için kendi kendine korkunç şeyler hatırlatıyor ve kendine burada birinin olduğuna inandırıyordu. İnanmıştı da ve şuan korkuyordu. Adama tekrar dönüp;

Siyahın Darbesi. Where stories live. Discover now