yetmiş dokuz gün önce

2.3K 311 55
                                    

Tüm yıldızlar söner, tüm yapraklar düşer.

Chanyeol'le onun yatağında uzanmıştık. Büyük elleri saçlarımda gezinirken benim ellerimde onun göğsünün üzerinde karma karışık şekiller çiziyordu.

Chanyeol'ün yanında olmak cennetin en güzel köşesinde hayatını sürdürmek gibiydi.

Park Chanyeol benim için gül bahçelerinden daha güzel kokan tek şeydi. Benim için bir şarkı, bir şiir, bir tabloydu. Kokusu bir uyuşturucudan daha fazla etki ediyor, kafa uçuruyor ve gülümsememi sağlıyordu.

Artık hislerimden emindim. Chanyeol'e gerçekten fena halde tutulmuştum. Eh, onun aşkı tüm bedenimi sararken ben de onun tüm bedenini aşkımla sarmayı istiyordum. Ve hayır, boyu hiç sorun değildi.

Odanın elektriği aniden kesilince ellerim Chanyeol'ün gömleğini sıkıca tuttu. Ellerimden kayıp gidecek diye daha sıkı tuttum ama onun kıkırdamasını duyunca yüzüne bakmaya çalıştım. Ama gerçekten de pek bir şey göremiyordum. Görmek için kafamı biraz daha kaldırıp yaklaşmaya başladım. Burnum burnuna değince tüm vücudumdan bir titreme geçti. Sıcak nefesi yüzümü okşuyordu ve elleri şimdi belimin iki yanını sarmalamış durumdaydı.

"İçtin mi sen?" uzun sayılacak bir süredir konuşmadığımız için sesi bir ton daha kalın geliyordu kulağıma.

"Hayır." Sıcak nefesim onun yüzüne vurup bana dönerken cevabım oldukça netti.

Sarhoş değildim. Uyuşturucu almamıştım ya da sigara içmemiştim.

Kesinlikle bunların hiçbirini yapmamıştım.

"Kucağımda oturduğunun farkındasın yani?" Ellerim yüzüne gittiğinde hissedilemeyecek bir şekilde yüzünde gezindi ellerim. Soruyu sorarken kaşlarını havaya kaldırıyordu çoğu zaman, tıpkı şu an olduğu gibi.

"Karanlıktan korkarım ben Chanyeol." Bunu öyle bir ses tonuyla söylemiştim ki, kendimi çok tuhaf hissetmiştim.

"Gün gelecek, karanlık seni anlayan tek şey olacak."

Şu an söylediklerini anlamıyordum. Sıcak nefesi parmak uçlarıma çarparken kalbimin parmak uçlarımda attığına yemin edebilirdim.

"Aptal aptal konuşma da git elektriklerin ne zaman geleceğini öğren." Kucağından kalkarak yanına geçtim ve uzandım.

Üzerime eğildi. "Pekala, bakacağım. Sen de burada uslu uslu dur. Tamam mı, beyaz tavşan?" dedikten sonra beni öpmek için biraz daha yaklaştı. Burnumun ucunu öpmüştü. Muhtemelen karanlık yüzünden hedefi ıskalamıştı. Geriye doğru çekilirken kahretsin diye birkaç kez tekrarlamasını duymuştum. Bu halleri gülmeme neden oluyordu ve ben de güldüm. Chanyeol odadan çıkıp giderken ellerimle karnımı tutup gülmeye devam ettim.

Bir süre sonra yan tarafta duran telefonu aramaya başladım. Ellerim bir şeyi yere devirdiğinde onu almak için aşağıya eğildim. Bu Chanyeol'ün sürekli olarak tükettiği sigara paketinden başka bir şey değildi. Büyük camın önüne geçtim. Hava aydınlanmaya başlamış. Işıklar bulutların arkasından kendini gösteriyordu. Çakmağı da alarak sigarayı yaktım. O gece ilk defa gökyüzüyle beraber sigara içmiştim.

Chanyeol odaya geldiğinde yatağa oturmuş onu bekliyordum. O odaya girdiğinde elektrikler hala yoktu. Bir tarafım titrerken bir tarafım Chanyeol'ün yanaklarını defalarca öpmek için kanat çırpıyordu.

Kendini yatağa attığında yatağın boş tarafı çöktü. Sonra beni birazcık daha kendine yaklaştırıp sıcacık bedenine sardı buz tutmuş bedenimi.

Derin bir iç çekti. "Yarın akşama kadar elektrikler olmayacakmış. Bir şey patlamış dedi ama anlamadım. Jongin ise oldukça kasvetli. Ona bu aralar bulaşmasan iyi olur. Bir de eğer korkuyorsun aşağıdan senin için el feneri alabilirim."

Bu kadar düşünceli olması içimde bir yerleri öyle etkiliyordu ki, sonu kötü biten bir romanı tekrar tekrar okumak gibi hissettiriyordu.

Duraksadıktan sonra tekrar konuşmaya başladı. "Uslu duracağını söylemiştin, beyaz tavşan. Bu yaptığın oldukça kötü bir şey."

Çocuğu ilk defa sigara içtiği için onu azarlayan bir baba edasıyla söylediğinde sadece güldüm. Aslında bu gülümsemem yalnızca küçük bir tebesssümden ibaretti. Chanyeol'ün görüp görmediğinden emin bile değildim.

Uzun bir sessizlikten sonra konuştum. "Sonumuzu göremiyorum. İleriye yürürken takılıp düşer miyiz,  bilmiyorum. Hayallerimizi kurarken bacağımıza ipler mi bağlarlar, bilmiyorum. Tek bildiğim sen. Tek gördüğüm sen."

Bir şey söylemedi. Dediğim onca şey arasında sustu ve başını biraz daha indirip boynuma kadar getirdi. Burnunu birkaç defa sürttükten sonra sıcak nefesini boynumda hissetmemle donakaldım.

"Bu gece benimle uyu, beyaz tavşan. Hiçbir yere zıplamadan."

Yan döndüm ve elimi kolunun üzerine getirerek okşamaya başladım. "Her gece beraber uyuyoruz ya."

Gözlerim karanlığa biraz daha alıştığı ve gökyüzü ışığının bir kısmını odaya gönderdiği için açtığı gözlerinin doğrudan gözlerimin içine baktığını görebiliyordum.

Gökyüzündeki yıldızlar şimdi gözlerinin içinde gibiydi.

"Öyle değil, beyaz tavşan. Ruhunu ruhuma sar bu gece. Ruhlarımız uyusun."

Öyle yaptım. Ruhum Chanyeol'ün ruhuna sarılırken kapattım artık zor dayanan göz kapaklarımı uyumadan önce ona fısıldadığım son sözler, "Kalbin çok hızlı atıyor Chanyeol" dü.

Train // chanbaekWhere stories live. Discover now