8. Bölüm *Merdiven*

8.1K 461 67
                                    

Çığlık atarak elimdeki değneklere rağmen en hızlı şekilde kaçmalı mıydım, yoksa durup onu tüm bu yaptıkları konusunda sorgulamalı mıydım bilmiyordum. Korku dolu şekilde bir elinde üzerindeki koyu kırmızı sıvı maddenin bulaşmadığı yeri el sallarcasına parlayan bıçağa, bir ifadesini net olarak çözemediğim yüzüne baktım. Ve hiç beklemediğim bir anda yere çöküp ağlamaya başladı. Neler olduğunu anlayamamıştım. Numara mı yapıyordu? Bu da planlamış olduğu bir oyun falan mıydı?

Hıçkırıklarının arasında boğuk bir sesle “Efe’yi öldürdüm,” dedi. “Bilerek olmadı, gerçekten.” Deli gibi ağlıyordu. Hala tam olarak ne olduğunu anlayamamıştım. Yavaşça merdivenin basamağına oturup ellerimle kafasını kaldırdım.

“Neler oluyor? Bana başından bir anlatır mısın?” Ne diyeceğimi, ne yapacağımı şaşırmış durumdaydım. Eğer Irmak beni iten ve asansörü durduran kişiyse bu şekilde ağlaması hiç de mantıklı değildi.

Bir süre sakinleşmesini bekledim. Sonra kafasını yavaşça kaldırdı ve burnunu çekerek ağır ağır konuşmaya başladı. “Efe ile Mert’in bu gece bodrum katına gideceklerine dair yaptıkları planı duymuştum ve ben de gece kalkıp alt kata indim. Kantin katına gelince Mert ve Efe’yi gördüm. Beni görmemeleri için duvarın arkasına geçip aşağıya inmelerini bekledim. Onlar indikten sonra…” Arada nefesi kesiliyordu ve nefes alış verişinin düzene girmesi için bir süre bekliyordu. “Onlar indikten sonra arkalarından göremediğim birisi daha onları takip etti.” Bu söylediği şey yavaş yavaş ürkmeme sebep olmuştu. Gözlerini bana çevirdi. “O kişinin gölgesinden elinde bir bıçak tuttuğunu anlamıştım.” Bu söylediği şey sonucu tüm başıma gelenlerin bir film şeridi gibi gözümün önünden geçmişti. Sonra korkarak etrafıma baktım. O kişi şuan bizi izliyor olabilirdi. “Ben de korktum ve kantinden bir bıçak alıp bodruma indim. Mert, Efe veya o kişi ortalıkta gözükmüyordu. Sonra koridorun en ucundaki odada bir patırtı duydum. Boğuşma sesi veya onun gibi bir şeydi. O kişinin Mert ve Efe’ye bir şey yaptığını düşündüm ve hemen refleks olarak yanımda duran kapıyı açmaya çalıştım. Kilitli olması gerekirdi ama açılmıştı. İçeri girdim, kapıyı kapattım ve elimdeki bıçağı kapıya doğru yöneltip bekledim.” Durdu ve ileriye doğru boş bir şekilde baktı. “Sonra kapı hızla açıldı ve o korkuyla elimdeki bıçağı içeriye giren kişiye savurdum. Giren kişinin Efe ve Mert’in peşindeki kişi olmasını ummuştum.” Bana doğru baktı. “Ama karşımda kanlar içinde yere serilen kişi Efe’ydi.” Bunu ağlayarak söylemişti. “Ben de hemen dışarıya koştum ve buraya gelince yere çöküp ne yapacağımı bilmez halde durup düşünmeye çalıştım. Ben bittim İzel. Her şey bitti.” Tekrar hıçkırıklara boğulmuştu.

Durup söylediklerini hazmetmeye çalıştım. Sonra “Efe ölmedi,” diyebildim. “Mert onu hastaneye götürdü.” Ağlamaya devam ediyordu. Bu haline üzülmüştüm. Onu anlayabiliyordum. Eğer o kişinin benim peşime düştüğü anlardan birinde elimde bıçak olsaydı ben de onu öldürmeye çalışırdım. Irmak’a doğru baktım. Dışarıda göründüğünden çok daha duygusal ve kırılgan olmalıydı. Önyargılarla hareket etmenin hata olduğunun farkındaydım. “Kim olduğunu görebildin mi?” diye sordum. “Kız veya erkek?”

Elleriyle gözyaşlarını sildi ve “Hayır,” dedi. Sonra “Hastaneye gidebilir miyiz?” diye sordu.

Kafamı olumsuz anlamda salladım. “Hayır, bunun yerine gidip babanın odasından kamera kayıtlarına bakalım.” Bu o an aklıma gelmişti ve bu parlak fikir nedeniyle içimden kendimi alkışladım. “Ama önce bıçaktan kurtulmamız lazım.”

Kantin katına indik ve bıçağı dört-beş poşete sarıp okulun dışındaki sokağın köşesinde duran çöp kutusuna attık. Okula dönerken Irmak korkmuş bir şekilde “Kimse bulmaz değil mi?” dedi.

BodrumWhere stories live. Discover now