•Bölüm 20•

16.9K 1.1K 224
                                    

İrem'in ölümü bizi iyice hayal kırıklığına uğratmıştı. Karşımızda ileri görüşlü, zeki biri vardı. Bu beni korkutmaya yetiyordu zaten.

"Şimdi ne olacak?" sesim titriyordu. Bu soruyu sormam biraz saçma olmuştu gerçekten.

"Buradan uzaklaşacağız." uzaklara bakarken söylemişti.

"İpek haklı. Servise gidip orada bekleyeceğiz. Yapılacak başka birşey yok."

Can'ı haklı bulmuyordum. Oradan uzaklaştığımız süre boyunca herşey olmuş olabilirdi. Bile bile hayatımı riske atmak söz konusu bile olamazdı. Sanki düşüncelerimi okuyormuşçasına diğerlerini yanıtlayan kişi Emre'ydi;

"Oraya gitmek güvenli değil."

"Başka ne yapabiliriz peki?" İpek saçma bir soru yöneltmişti, bunun cevabını bilen yoktu.

"Herkes için mezar hazırlayan katilimiz onları burada bırakmaz değil mi?" kısık sesle söylemişti.

"Can, bu iyi bir fikir değil." katili yakalama fikri biraz uçuk kaçıyordu. Sanırım o kadar cesur değildim.

"Bu fırsatı bir daha yakalama şansımız yok."
"Neyin fırsatından bahsediyorsun sen ya?! Ölüm fermanımızı imzalamaktan başka birşey değil bu." bizim dışımızda konuşan yoktu. İkizler -Emre ve İpek- bizi izlemekten başka birşey yapmıyordu. Koray ise Hakan'ın cansız bedenine bakıyordu.

"Birşey söylesenize!"

"Bence yapmamalıyız." Fikrini belirten İpek olmuştu, Koray konuşmuyordu.

"İşe yarayacağı bile kesin değil, risk almaya değmez."

Diğerlerinin de benim tarafımda olması Can'ın fikrini çürütmüştü.

Koray hepimizden fazla etkilenmişti Hakan'ın ölümünden. Hiç anlaşamazlardı, birbirlerine etmedikleri küfür kalmamıştı şakayla karışık. Hep içten içe hissederdim birbirlerini çok sevdiklerini. Şimdi ise bir hiç uğruna gencecik hayatlar sönüyordu nedensiz.

Neden oluyordu bunlar? Kimin bizimle ne alıp veremediği vardı? Korkuyordum ve daha ne kadar dayanabilirim, emin değildim. Daha kaç arkadaşım daha ölecekti bu lanet ormanda? Daha neler yaşanacaktı biz burada savunmasızca beklerken?

Herkesin gözlerini kaçırdığı cesetlere yoğunlaştırmıştım dikkatimi. Daha bir hafta önce okul kantininde oturup gülüşen bu insanlar şuan nefes almıyordu. Mavi gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüş Koray espri yaptıkça gülerdik. Kızıl toprağın üstünde yatan cesedin sahibi, Hakan, terslerdi sürekli onu. Sonra iddaya girerlerdi, kaybeden hep Koray olurdu. E tabi Hakan ondan bir süre çenesini kapatmasını isterdi. Ama o duramaz, yine bir espri yapardı. Sonra Emre ve ben gülmeye başlardık. Hatta sanırım tek gülen biz olurduk genelde. Biz masalarda gülüşürken İrem kantine koşup jelibon, cips, soda tarzı atıştırmalıklar alıp yeniden yanımıza gelirdi. Aynı anda açıp masaya döker, yerdik. Ayça, İpek masanın kirliliğinden dolayı genelde yemezlerdi. Tüm okul bize özenir, hayretle bakardı. Hep bizim gibi olmak isterdi hepsi. Samimi arkadaşlardık, bu belki eski arkadaşlar olmamızdan da kaynaklanıyordu ama hiçbir şekilde birbirimizi yarı yolda bırakmazdık. Kavga olduğunda hiç düşünmeden katılırdık, İrem yüzünden kaç kere disipline gitmişimdir kim bilir... Tek tek azalıyorduk, kurtulsak bile eski günlerdeki gibi olamayacaktık hiçbirimiz. O masaya yeniden her oturuşumuzda bir tarafımız eksik olacaktı. O masaya oturabileceğimiz bile kesin değildi ya... Hepsi çok kötü şekilde can vermişti ve sıra yavaş yavaş bize geliyordu.

Sürekli bize birşeyler ısmarlayan, sarışın, güzel kardeşim artık yoktu. Kim bilir ne kadar canını acıtmıştı o lanet olası şeyler. Dikkatli incelediğimde başına da saplanmış birkaç kazık olduğunu farketmiştim. Tek amacı Koray'ın o lüks evine gidip eğlenmekti. Havuza girip selfie çekmek, sosyal medyada diğer kızları kıskandırmak istiyordu.

Daha birkaç gün önce özenle taradığı sarı saçları kanın kızıllığıyla rengini yitirmişti. Berbat görünüyordu zarif bedeni. Koray'la korku filmleri izlediğimde kapatırdım gözlerimi. Ama o kanlı sahnelere bu ölüm yolunda alışmıştım.

Saatler süren sessizliği Emre bozmuştu;

"O karavandan çıkmamalıydık." yutkundu. Gözü onların cansız bedenlerindeydi. "Birilerinin yardıma gelmesini bekleseydik belki onlar ölmeyecekti." kendini suçlu hissettiğini fark edebiliyordum.

"Bu orada güvende olduğumuz anlamına gelmiyor. Olacağı varsa olurdu zaten, üzme kendini." ses tonumu kontrol edebilseydim kendini daha iyi hissetmesini sağlayabilirdim belki.

"Aynen abi. Biz nasıl kurtulacağız?" İpek tereddüt ederek söylemişti. Kendini güvende hissetmediğini mimiklerinden anlamak pek zor değildi.

"Kurtulacağınızı nereden çıkarıyorsunuz!?" ve büyük bir kahkaha... Ses değiştirme cihazından söylendiği belli olan ses uzaklardan geliyordu. Fakat megafonla söylendiği için bize ne kadar mesafede olduğunu kestiremiyordum.

"Hiç şansınız yok!" aynı ses değiştirici ayarıyla söylenmişti fakat bu ses diğerinin aksine kuzeyden geliyordu. Teorilerimde yanılmak isterdim ama maalesef haklıydım. Katillerimiz birden fazlaydı!

Ölüm Yolunda [BİTTİ]Where stories live. Discover now