Kırık Boy Aynası

594 98 84
                                    

Acıyordu. İşte bu hayallerime son darbeydi.
Şu anda ne mi yapıyordum?

Battaniyemin altında saklanıyordum. Etrafımda boy aynamın kırık parçaları, dağınık bir yatak, milaat öncesi bir koltuk ve kalbi kırık papatyalarım vardı. Kayboldum. Kırılmış, etrafa saçılmış, kanlı aynalarda kayboldum hemde. Biri bana gökyüzünden halatlar gönderseydi de, çıksaydım en tepesine rüzgarların. Ama çıkamadım. Kayboldum demiş miydim? Hemde üç beş metre battaniyenin altında.

Annem öldüğünden beri babam hep böyle davranıyordu. Kimi suçluyordu beni mi? Beş yıldır morarmamış bir yerim kalmamıştı. Kaldıysa da morarmıştır artık. Umutlarım bile kaçıyordu benden.
Hâlâ battaniyemin altında nefes almaya çalışıyordum. Oda dağınıktı. Yatağım alabora olmuş, üstler başlar her bir yerlerde, kitaplarımın zaten ahı gitmiş vahı kalmıştı... Halam kapıda belirdi, bense kapının sesini bile duymamıştım.

"Mısra yine ne yaptın?!"dedi.

Ağzımı bile açmadım ama düşüncelerim konuşmaya devam ediyordu.
Neden nasılsın, iyi misin, yerine direk azarlamaya geldi bu kadın şimdi?

"Acıyor."

"Acır tabi başka ne bekliyordun?"

Bir kere de olumlu bak be kadın.

"Yine niye dövdü Mısra? Bak bu sefer çok kötü olmuşsun."

"Hala sen hâlâ niye buradasın?"

Kafiyenin dibine vurmuştum içimden güldüm. Odanın diğer ucundan gelip altında saklandığım battaniyeyi üzerimden kaldırdı ve beni hafifçe yatağa yerleştirdi. Darmadağınık yatağıma.

"Dur sana ben bir nane limon kaynatayım."

Zaten başka bir şey yapmasını bilmiyorsun. Burada ölsem yine nane limon kaynatırsın.

Evet çok güzel, dedim içimden yüzümdeki morluklara bakıp. Kumral saçlarımın uçları kan olmuştu sanki. Kırmızı da yakışırmış bana. Moralimi düzeltmeye çalışırken ben diye düşünüyordum. Dertlerimi unutmak için espriler yapıyordum. Güzel değildim belki ama iyi biriydim. Annem beş yıl önce trafik kazası geçirmişti. Beni korumak için kendini arabanın önüne atmıştı. O günden beri insanlara küskünüm. Babam beni dövüyorsa da haklı, yaşamayı da ölmeyi de hak etmiyorum. Kendime cezalar üstüne cezalar veriyorum.
Tekrar odanın karışısında belirdi halam, elinde nane limon. Gelip oturdu dağınık yatağımın kenarına.

"Artık buradan gitme vaktin geldi."

Uçak biletini aldım Miami'ye gidiyorsun diyecek falan sandım. Fakat hiç beklemediğim bir şey dedi.

"İstanbul'a gidiyorsun, hem orada okul da ayarladım. Kalacak bir kız evi bile buldum."

"A. Ama.."

"Aması maması yok Mısra. Sen kendine bir gel göndereceğim seni."

"Ben babamın yanından ayrılmak istemiyorum."

"Ama o seni çok seven baban(!) istedi gitmeni."

Ben daha çok dövülmek istiyordum ama! Fikrimi neden sormuyorlar?

"Ben, ben.. Gitmeyeceğim. Hem ben büyük şehirlerden korkarım ki."

Otobüse binemem, insanlarla konuşamam, ama İstanbul'a mı gidiyorum?

"Tabiki de gideceksin. Burada kalıp ne yapmayı planlıyorsun? Bir geleceğin, bir hayalin bile yok baksana."

Ne yani senin var mıydı ki? Ne demeye laf ediyordu bu kadın şimdi? Halam gençti. Ama genç olması bana yakın olabileceği anlamına gelmiyordu.

Yanık MısraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin