『9.Bölüm』

13.2K 1K 131
                                    

Jimin'in Ağzından

Elim ayağım birbirine dolanmış bir şekilde, bilmem kaçıncı rüyasını gören Taehyung'un karnına birkaç yumruk indirerek uyandırdım. Onu uyandırmanın en etkili yöntemi buydu. Acı çığlıkları arasında konuştu:

"Ne var be, ne var?"

"Ne yok ki Tae, ne yok ki!"

Heyecanımı belli etmemeye çalışsam da bu konuda pek başarılı olduğum söylenemez.

"Soomin aşağıda, bana yardım et dostum lütfen. Benim aşağıya inmem gerekiyor."

♛♛♛

Bizimle birlikte yaşayan menajer hyunga pembe bir yalan söyleyerek, Tae'yle birlikte aşağıya indik. Apartmanın çıkış kapısına geldiğimizde Tae'ye dönüp
"Sen git." dedim.

"Vay be Jimin, senin için yalan söyledim. Şimdi de beni kovuyor musun?"

Tae'ye tatlı bir bakış atıp gitmesi için kafamla işaret ettim.

Tae gittiğinde artık sadece 10 metre ilerideki Soomin ve ben kalmıştık. Beni görmediği için onu inceleyebilirdim, bende bu fırsatı değerlendirdim. Sıkıldığını belli eden yüz ifadeleri, üşüdüğü için birbirine sürttüğü elleri, arada bir düzelttiği ıslak kahkülleri...

Kalbimin daha yavaş atmasını, heyecanımın biraz olsun dinmesini dileyerek çıkış kapısını açtım. Birkaç adım attıktan sonra elimdeki büyük şemsiyeyi açıp yürümeye devam ettim. Yere bakan yüzü nedeniyle yanına gelene kadar beni fark etmemişti.

Tüm bunlar saniyeler içinde olurken o da kafasını kaldırdı. Çatık kaşları ve büyük gözleriyle bana bakarken bir anda çatık kaşları düzeldi, büyük gözleri dahada büyüdü. Yüzünü tebessüm ve şaşkınlık bürüdü.

İnsan zamanı durdurmak istediği yere aittir, derler. Eğer bu doğruysa ben tam da şu ana aidim. Gözlerinin içine baktığım 10 saniyeye.

10 saniye sürdü, tam 10 saniye daha sonrası mı? Daha sonrası şöyle; kafasını eğip ağlayan bir Soomin, ne yapacağını bilmeyen bir Jimin. Ağlayarak konuşmaya başladı:

"Özür dilerim çok özür dilerim. Be-een kötü bir şey yapmaya çalışmıyorum. Sana asla zarar vermem çok özür dilerim"

Bir süre konuşmasını kesti daha sonrasında yüksek sesle ağlamaya başladı.

"Şimdi gidiyorum, bir daha gelmeyeceğim. Beni affet lütfen!"

Sen beni affet tatlı kız, ne haddime seni sevmek! Bunu söyleyemedim ama söylediğim şey bu cümleden pek farklı sayılmazdı.

Elimi omuzuna koydum, gözleri omuzunda olan elime kayınca hızlıca elimi çektim.

"Yine beni görünce ağlamaya başladın. Tekrar soruyorum beni görmek bu kadar üzücü mü?"

Yanıtlamasına fırsat vermeden konuşmaya devam ettim:

"Seni kaybetmek istemiyorum."

21 yıllık hayatımda ilk kez böyle bir cümle kuruyorum, ilk kez birini kaybetmek istemiyorum.

Ben aşk filmleri, aşk kitapları sevmeyen biriyim. En saçma bulduğum gün sevgililer günüdür mesela, en saçma ürün ise çift kıyafetleri. Aşk bana göre değil ki... Ben nasıl birini sevebilirim?

"Na-aasıl?" kekeleyerek konuştu.

"Bana telefon numaranı ver."

"Haah? Ne? Nasıl? Ne numarası?"

Evet ben aptaldım ama şimdi karşımdaki bu kız benden daha aptalca davranıyordu. Ve biz iki aptal bir türlü doğru cümleler kurarak anlaşmayı başaramıyorduk.

❍❍❍
Okuma 1K olmuş, çok teşekkürleer ♡♥♡

JUST FANGIRL | Park JiminTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang