Gecenin Kraliçesi

348 33 0
                                    

Hissediyordum...Garip bir hava etrafını sarıyordu ama bunu anlamlandırmam mümkün değildi.Sanki korunuyor hatta gizemli bir büyüyle saklanıyordu. Bu hissettiklerim bile yeterliydi Hyun Woo'ya düşmanlık beslemem için...

Kalikus yaratığı yurdun koridorunda Yuju'yu yaraladığında onu alt etmişti. Normal bir insanın yapamayacağı bir çeviklikle ve cesur bir tavırla. Bu mümkün değildi. O kuşun cesedini bile görseler korkarak kaçarlardı. Kim başı insan başı vücudu kuş olan bir yaratıktan korkmazdı ki? Ama o korkmamış aksine bir bıçakla öldürmüştü. Olaya çok geç kaldığımdan bıçağı görememiştim.

Ormandaki olay ise beceriksizliğimin bir göstergesiydi. Yuju öylece gücünü toparlayıp şaşkın bir şekilde ormanda dolaşırken yanında olmalıydım ama yoktum. Orada ona bir şey saldırmaya çalışmıştı. Garip olan Hyun Woo'nun her yaratıktan sonra ortaya çıkmasıydı.

Yuju'ya her şeyi anlattığım o gün aklımdaki soru işaretlerini kaldırmak için okula girer girmez Hyun Woo'yu aramaya başladım. Buna son vermeliydim. Düşmanlarımı tanımalıydım. Bu dünya önceki yaşadığım dünyadan farklıydı ve gücümü şehirde kullanmam hayli zordu. Okulun köşesinden döndüğümde aradığım adam aylak bir şekilde bana doğru yürüyordu. Elleri ceplerindeydi. Gömleği kravatı o kadar düzenliydi ki ondan şüphelenmek değil etkilenmek gerekirdi. Saçlarını özenle taramıştı. Ama beni görünce gözlerindeki o bakış bir şeyler düzgün gitmediğini gösteriyordu. Garip bir parıltı ile bana baktığında hızla onu itekleyerek duvara yapıştırdım. Bunu beklemiyor gibiydi. Gövdesi sertçe duvarda sektiğinde bana saldırmasını bekledim ama gözlerimin içine dimdik bakıyordu. Dünyada sadece ikimiz varmışız gibi bir auranın içinde hissetmiştim. Bunu fark ettiğinde dudakları istemsiz yukarı kıvrıldı.

"Demek bana karşı gelemeyecek kadar güçsüzsün!"

Kelimeler beni kendime getirmeye yetmişti. Ama onunla ilgili düşüncelerimin allak bullak olması ona karşı nasıl bir yöntem belirleyeceğimi engelliyordu. Sırtı biraz daha dikleştiğinde omuzlarından tutup geriye sabitledim.

"Hyun Woo ilk ve son kez diyeceğim!"

O gülümsemesi her şeyi batırıyordu. Dikkatimi toplamalıydım. Ben Ji Yong'dum! Hoon'un yardımcısı...En güçlü yardımcısıydım...Doğaya hakim olma güçlerim Hoon'dan bana armağandı...Beni bu kadar hafife alamazdı.

"Yuju senin etkin altına girmeyecek! O BENİM! BENİM OLANA YAKLAŞAMAZSIN!"

Omuzlarını tüm gücümle sıktığımda suratında bir acı ifadesi olmasını bekledim ama yoktu.

"Eğer ondan uzak durmazsan olacaklara katlanmak zorundasın..."

Ellerimi hiç güç sarf etmeden omuzlarından aşağıya ittirdiğinde konuşmaya başladı.

"Kıymetli şeylerin el değişmesi kolaydır biliyor musun Ji Yong? Unutmaması gereken kişi sensin...Senin olan şeyleri aramak için geç kaldın!"

Anlamlandıramadığım sözleri söylediğinde gözlerini devirerek yanımdan ayrıldı.

Şimdi karşımdaydı. Ve her şey birden bire netleşti. Yaratık son nefesinde onun adını iğrenç dudaklarından döktüğünde her şeyi anladım. Ejder kabzalı bıçağı saplayış becerisi ve ben büyülü kelimeleri söylerken kaçması anlamam için yeterliydi. O kötünün kötüsüydü o Hoon'un kardeşinin adamıydı... Buraya ne için geldiği belliydi.Ona doğru bir hamle yapacakken Jin'in feryat eden sesini duydum.

"Biri yardım etsin! YUJU BAYILDI!"

Ani bir hareketle arkamı döndüğümde Jin'in kolları arasında baygın olduğunu gördüm. Teni buz kesmiş kadar beyazdı. Jin'in kucağındaki Yuju'nun önüne diz çöktüğümde Hyun Woo'nun gölgesi üzerimize yansıyordu. Hava az öncekinden daha aydınlıktı. Yuju'nun yüzünü ellerimin arasına aldığımda soğuk tüm vücuduma yayıldı. Bu iyi değildi hem de hiç iyi değildi. Panikle kolundaki merheme baktım. Eser kalmamıştı. Yaradaki siyah irin daha da koyulaşmıştı.Yanlış bir şeyler gidiyordu.

Jin'in yüzünde az önceki fırtınadan dolayı küçük çizikler kalmıştı.Gözleri az önce yaşananlara inanmıyormuş gibiydi ama metanetini korumaya çalışıyordu. Hyun Woo yanıma diz çöktüğünde kolunu eline alıp inceledi.

"Bundan nasıl kurtaracağını biliyorsundur."

Sesi paniksiz ve alaycıydı. Sanki bunu bekliyor gibiydi. Bunu yaparsa görevini tamamlamış mı olacaktı?Onunla ilgili bilgim sınırlıydı.Eline sertçe vurduğunda gözlerimi kısarak ona baktım.

"Uzak dur....Bir yolunu bulacağım....Mutlaka bulmalıyım..."

Yuju'ya saldıran yaratığı da bugün olanı da yeni görüyordum. Kitaplardan bilgi edindiğim bu türlerin zehirleri hakkında fikrim yoktu. Ama bir yolunu bulmalıydım.

"Jin onu sırtıma yerleştirmeme yardım et!"

Sesime itaati sorgusuz kabul etmişti. Zayıf bedeni sırtıma yerleştirdiğinde ilerlemeye başladım. İlaç olarak ne yapmalıydım.Aklımdaki bitkileri sıraladım.

kuvasya ağacı olmazdı.Onu burada bulsam bile faydası değil zararı dokunabilirdi.Kanındaki yoğunluğu azalttığından dolayı neler olabileceğini kestiremiyordum.

Termiye otu açık yaralarda faydalı olduğunu biliyordum ama bu açık yaraya iyi geleceğini sanmıyordum.

Salvia otu Afrika'da yetiştiğini biliyordum. O ise zehre müdahale etmiyordu.O içsel sorunlar içindi. Sinirle derin bir nefes verdim. Aklımdakileri sıralamak bir işe yaramıyordu. Hoon'un kitabı olsaydı eminim bir şeyler bulabilirdim. Ormanda ağaç köklerine anlamsız bakarken arkamdan Hyun Woo'nun sesini duydum.

"Gecenin kraliçesi çiçeği iyi gelecektir."

Ona bakmadan çiçeği düşündüm.

Hoon'un gizli bahçesinde milyonlarcasını görmüştüm ama hangisi olduğunu hatırlamıyordum. Hem ona güvenmemem gerekiyordu.

"O çiçek sadece Hoon'un gizli bahçesinde yetişirdi."

Sakin kalmaya çalışarak konuştum.

"Bunu bilmen bile garip!"

Sırtımda daha da soğuyan Yuju'yu hissediyordum.Hyun Woo olayın ciddiyetini fark etmemiş gibiydi.

"O çiçeği bilmediğini biliyorum...Söylemesem daha iyi..."

Yuju'yu yere nasıl yatırıp ona hamle yaptığımı hatırlamıyordum.Boğazı ellerimin arasında incelirken tısladım.

"Onu öldürmek için mi geldin Hyun Woo?"

Jin bizi ayırmak için parmaklarıyla kilitlenen parmaklarımı açmaya uğraşıyordu fakat başarılı olamıyordu ki Hyun Woo ciddileşip yumruğunu yüzüme savurdu. Geriye doğru savrulurken elmacık kemiğimde bir sızı hissettim. Üzerime soluk vermeden çöktüğünde bir yumruk daha atacaktı fakat onu yüzümü ters yöne çevirerek engellemiştim. Ama üzerimden atamıyordum.

"Gerizekalısın Ji Yong! Kız ölüyor! Oyunun bu kadar erken bitmesini isteyebilir miyim?"

Öfkeyle açtığı gözleri irileşmişti.

"Ve çok az vakti kaldığını bile bilmiyorsun!"

Onu son bir kuvvetimle ittiğimde yanıma yığıldı. Nefes nefese aynı gökyüzüne birkaç saniye baktık. Çok az vakit kaldı ne demekti. Onu dinlemeli miydim?

"Bu gecenin kraliçesini nereden bulabilirim."

Güvenmek zorundaydım.

"Cho Oyu da..."

Duraksadım...Yani yeri bir an bile değişmemiş miydi? Hoon'un gizli bahçesinin olduğu dağda mıydı?O dağa çıkmak için yeterince vaktimiz var mıydı? Hyun Woo sözlerini tamamladı.

"Gökyüzü Tanrıçasının yaşadığı dağda...Yani Hoon'un...Muhteşem Hoon'un..."

Yola çıkmalıydık...Ama bu yolculuk için kendime güvenim yoktu...Yollar bir insan bir düşman ve bir hasta ile daha da zorlaşacaktı...

Efsane/ G-Dragon FanficWhere stories live. Discover now