Bölüm 47

2.6K 209 13
                                    

Kapıyı çalmadan önce duvardaki zili çalmayı denedim. Tıpkı buraya ilk geldiğimde olduğu gibi yine ses gelmeyince demir kapıya nazikçe vurup biraz bekledim. Kapının açılmaması karnımın kasılmasına neden oldu. Uyandığımdan beri üzerimde olan sıradışı sakinlik yerini küçük çaplı bir panik duygusuna bırakıyordu. Kapıyı bu kez ilkinden daha sert çaldım. Bahçenin içinde bir kapı daha vardı bu da Mahinur Teyze'nin dış kapıyı duymasında zorluk çıkarmış olabilirdi. Daha sert olan ikinci çalışımdan sonra, kapının diğer tarafından açılan iç kapının sesi geldi. Derin bir nefes daha aldım.

"Kim o?" diye seslendi Mahinur Teyze bahçeden.

Kısa bir an ne diyeceğimi, kendimi nasıl tanıtacağımı bilemedim. Birkaç saniye süren sessizlikten sonra "Benim," dedim "İnci."

Mahinur Teyze, bahçeyi ayaklarını sürüyerek aşarken heyecanlandığımı hissettim. Beyaz saçları omuzlarına dökülmüş olan Mahinur Teyze, hırkasına sıkı sıkı sarınmış olarak mavi renkli demir kapıyı ardına kadar açtı. Yüzündeki gülümseme ve memnuniyet ifadesi tüm heyecanımı silip süpürdü. Yabancı bir eve değil de, yıllardır tanıdığım, büyüdüğüm bir eve gelmişim gibi sıcacık bir his yayıldı içime.

"İnci kızım!" dedi Mahinur Teyze. Neredeyse sevinçle haykırmıştı. "Hoş geldin! Buyur, geç!"

Demir kapıdan yavaşça geçip küçük bahçeye girdim. Kapının yanındaki tahta sedir aynı çıplaklığı ile yerinde duruyordu. Sedirin altındaki spor ayakkabılar da oradaydı. Serkan'ın ayakkabıları diye geçirdim içimden... Gülümsediğimi fark ettim.

"Ben bugün okula geç kaldım Mahinur Teyze" dedim iç kapının önünde durduğumda. Gözüm iki kez kapıdan içeriye kaydı. Sesimin biraz yüksek çıktığını sonradan fark ediyordum. Sanki içeride olduğunu umduğum birine duyurmaya çalışıyordum sesimi... "Seni ziyaret etmek istedim. Müsait miydin?"

"Ne iyi ettin, kuzum" diye sevindi Mahinur Teyze. "Müsaitim müsait. Yalnızım zaten televizyon seyrediyordum. Geç, buyur içeri" diye kapıyı işaret etti.

Ayakkabılarımı çıkarırken Serkan'ın evde olmamasından dolayı küçük bir üzüntü duyduğumu hissetsem de evin içine girdiğimde tüm üzüntüm silinip gitti. Dışarıdan göründüğü gibi ufacık bir evdi burası. Kapıdan girdiğimde montumu çıkarıp duvardaki askıya astım ve oradan televizyonun bulunduğu küçük odaya geçtim. Elimdeki kuru pasta kutusunu Mahinur Teyze'ye uzatınca zahmet etmiş olmamla ilgili bir sürü sitemi peş peşe sıralayıp evin dağınıklığı için kusura bakmamamı tembihledi. Yaşını almış çoğu insan gibi buna çok önem veriyordu. Aslında hiç de dağınık olmayan küçük odada iki çekyat karşılıklı duruyordu. Bir duvarı neredeyse boydan boya kaplayan camekanlı vitrin artık kimsenin evinde görmediğimden olacak bana oldukça değişik geldi. Odada iki kapı daha vardı. Bunlardan ardına kadar açık olan evin mutfağına açılıyordu. Oturduğum yerden mutfak tezgahını görebiliyordum. Diğer kapı ise kapalıydı. Orayı Serkan'ın odası olarak hayal ettim. Sobanın ısıttığı ev fazlaca sıcak olsa da, buradaki bir şey, sobanın verdiği sıcağın ötesinde başka bir sıcaklık daha yayıyordu. Buna bir isim vermem gerekseydi... Sanırım 'Samimiyet' derdim.

"Annen nasıl güzel kızım, onu da getirseydin keşke" dedi Mahinur Teyze. Tam karşıma oturmuş, mavi yorgun gözleri mutlulukla ışıl ışıl yanıyordu.

"Annem çalışıyor" dedim. "Geç uyandım. O yüzden okuma gitmek istemedim."

"İyi yapmışın. Her gün okul okul! Canlarını çıkartıyorlar çocukların! Sokaklarda gezmiyon ya, gelmişin Mahinur Teyzene! Bir şey olmaz bir günden!"

Hanımeli KokusuWhere stories live. Discover now