chapter 2:dust and silence

359 49 68
                                    

Varoluşumu tanımlayamadığım gibi korkunun içimde yer edişini de anlamlandıramazdım, ki, korku dile gelecek olsaydı, söyleyeceği şeyler düşüncelerime göre şekil alacaktı.

"Seni korumak adına, içine işlendim. Trilyonlarca hücrende yaşamımı kurdum, ve elbet bilinç dedikleri ruhunun psikolojisinde varoldum. Burada sözü geçen tek anahtar 'tehlike' kelimesinden doğar. Bu şey yakınlarında gerçekleştiğinde ben devreye girerim. Uykumdan uyanır, adrenalini tüm damarlarına aktarırım. Kalbin hızlı attıkça nefes alışın da hızlanır, beynine daha fazla oksijen gitmesine neden olur. Yaşamakta olduğun tehlike içerisinde, yapacağın eylemleri düşünmen için zihnini açarım ki, o tehlikeden kurtulabilesin. Bazen günlük hayatının içine de sıvışırım; cesaretini, ateşe atılan dal parçacığı gibi koparırım. Sen içine kapandıkça, seni koruyuşum güçlenir, ama sen delirirsin. Ve ben deliliğin ne olduğunu bilmem. Kendimden başka hiçbir şeyi bilmem. Bana bencil de. Ama sen insansın. Bencil olan sensin."

Kalbim artık atmıyordu, başka bir yere gittiğinden emindim. Hala zangır zangır titreyişimin içinde bir yerlerde, kalp atışlarımın gürültülü sesini çok yakından hissedebiliyordum. Zihnimin içinde, kafasını hızla duvara vuran bir insanda çıkan sesi çıkarıyordu. Kalbim kafamda değil, zihnimin içinde atıyordu. Bu yüzden mesaja bu kadar uzun süre bakmış olmalıydım. Berilium benden önce çıkmıştı şok halinden, korkunun düşüncelerine göre şekil alışıyla beraber sebebiyet verdiği birtakım eylemlerde bulunmaya başlamıştı. Neden kendime gelişim bu kadar uzun sürmüştü?

Berilium "Ne demek bu?" diye söylendiği zaman, başımı kaldırınca gördüm onu. Yanı başımda olta atıyordu. Oldukça yakında duruyordu hatta. Demek içinde ateşlenen korku, onu benden fazla uzağa götürmemişti. Korkuyla hareket ettiğini anlamamak ne mümkündü, hareket etmeye bile korkuyordu. Sadece iki adım ileri gidebiliyor, geri dönerek tekrar iki adımla olta atıyordu.

İkimiz de Luke'un nasıl biri olduğunu biliyorduk. Arabası bozulduğu zaman en yakınında benim evim olduğu için buraya gelmişti, başka nereye gidecekti? Geri döneceğini söylediyse de dönerdi, eğer bir hadise yaşasaydı arardı, mesaj atacaksa açıklardı. Mesaj atacaksa, böyle bir şey yazmazdı.

Böyle hızlı nefes almaya devam ettikçe korkuyu yaşatmaya devam ettiğimi biliyordum. Telefonumun ekranı iki saniye önce baktığım gibi açık duruyordu. Birçok şey düşünüyordum ama mantıklı düşünecek kadar değil, yanlış bir şeylerin dolandığını anlayacak kadar. Bu yüzden Luke'u aramam gerekiyordu, öyle de yaptım, rehbere girip adının üstüne bastım fakat operatör karşıma çıktı. Gözlerimi Berilium'a diktim. Onun da gözlerinde, anlamlandıramayacağım fakat anlayabileceğim çoklu duygu karmaşası vardı, bir kasırga misali hızla geçiyor; döngü içerisinde süzülüp duruyordu.

Berilium, sanki içinde ortaya çıkan korku dile gelmiş gibi kendini heyecanla yanıma attı. "Şarjı bitme olasılığı?"

İkimiz de bunun çok düşük bir ihtimal olduğunu biliyorduk.

"Polisi arıyorum." Korkunun sesimi bile değiştirmesi ne garipti. Sakin kalmaya çalışmam onu ne kadar da büyütüyordu, onun bana verdiği dehşet hislerini eylemlerime dönüştürmeyi reddetmem nasıl da çıldırtıyordu onu.

Berilium bir şey söylemeden numarayı tuşladım ve polise evin etrafında yabancı biri olduğunu söyledim. Adının David olduğunu söyleyen polis, eve ekibi gönderdiğini açıkladı. Bu sırada konuşmaya devam etmemizi istedi.

"Sakin olmaya çalışın, ekip yola çıktı. Kapıyı kitlediniz mi?"

"Evet," diye hızla araya girdi Berilium. "arkadaşımız gelmişti, ona olayı anlatınca dışarı bakmaya çıktı ve şimdi telefonu çekmiyor.."

"Anlıyorum. Siz sadece pencereden uzak durun ve hepsinin kapalı olduğundan emin olun."

İçimde susturmaya çalıştığım korku yükselerek ayağa fırlamama neden oldu. Korkuyu ateşleyen şeyi, hatırladıklarım tetikledi. Berilium'un kırmızı külüstürünü evimin önüne çekerken pencereden onu izleyişimi hatırladım: Onu karşılamak için odamdan çıkıp merdivenlere yaklaşmadan önce başımı çevirip öylesine annemlerin odasına baktığımı, odanın penceresinin açıkta durduğunu. Sonra aşağı inerek annemle Berilium'un konuşmasını izlediğimi. Annemin gitmeden önce yemeklerin buzdolabında durduğunu, istediğim zaman yiyebileceğimi ve yağmur yüzünden odasının penceresini kapatmayı unutmamam gerektiğini söylediğini.

Öyle bir vahşilikle harmanlandım ki, ölüyor olduğumu zannettim. "Annemlerin odasının penceresi açık." dedi titreyen sesim. Berilium'un yüz ifadesi dünyada görebileceğim her şeyden uzaklaştı ve asla tanımlayamayacağım bir ifade aldı. Olduğum yerde kaskatı kesilmiştim, korkunç şeyler düşüyordu zihnime; gözlerimin önünden bir sürü görüntü geçiyordu, bu dünyada korkabileceğim her şeyden korkuyordum artık. Dışarıdaki adamın, evimin etrafında; siyah botlarını yağmurlu toprağa eze eze yürüdüğünü, ebedi gözlerini pencerelerin üzerinde gezdirerek her adımında insani sallanışını, sonuna kadar açılmış bir pencere görerek koca bedenini durdurduğunu, şapka münasebetiyle yağmur almayan çehresinde, kirpiklerinin açılarak gözlerinin pencereye dikildiğini düşünmek istemiyordum. O pencereye tırmanabilecek bir kuvvette olduğuna ihtimal dahi vermek istemiyordum. Ben Luke'la konuşurken Berilium'un pencereden dışarı baktıktan sonra "Gitmiş," diyen ses tonunu hatırlamak, bunu hiç istemiyordum.

Özellikle evimin içinde nefes alarak yürüdüğünü bilmeyi, öğrenmeyi, öğrenecek olmayı, yüzleşmeyi, sorgulamayı istemiyordum. Bu, korkunun başka bir kabın şeklini almasıydı. Öyle bir korkuydu ki duyduğum, o adam evimdeyse tam şu anda yerin dibine, belki mezara girebilir; yok olmak, ışınlanmak, kısacası hayatımı sonlandırabilirdim ve bu anı durdurmak için elimden gelen ne varsa kullanmaktan çekinmezdim.

Korku.

Sürdürdüğümüz sessizliği David bozarak şöyle dedi: "Neredeki pencere?"

Refleksle merdivenlere çevrilen gözlerim korkmuş biçimde başka yere çevrilmek istiyorlardı, görebileceğim şeylerden ötürü. Oysa karanlığın içinde duran veya durmayan herhangi bir şeyi görmek ne mümkündü. Kendimi olabilecek her şeye hazırlamaya çalışıyordum fakat adamın evin içinde gezinme ihtimali öyle korkunçtu ki, konuşmaya başlayıp onun sesimi duymasını sağlarsam ışık hızında buraya gelecekmiş gibi geliyordu. Yerime geri oturmak için yavaşça alçalarak hoparlördeki telefonu normal konumuna getirdim, kulağıma yapıştırdım. "Üst kat." dedim sesimi yağmurun düşük seviyedeki gürültüsüyle bir tutabilmek için kısarken. Berilium'un gözleri de merdivene dikildi.

"Şimdi senden sakin olmanı istiyorum, Rhea." diye konuştu David. "Normal bir şekilde insan düz duvara tırmanıp pencereden içeri giremezken, özellikle yağmur koşullarında ıslak bir duvardan tırmanması daha da imkansız. O yüzden senden bir şey yapmanı isteyeceğim.."

Ne isteyeceğini zaten biliyorum.

"...yukarı çıkıp pencereyi örtebilir misin?"

Korku.

The VeilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin