26. BÖLÜM

964 50 8
                                    


Bu bölüm aybukegizem 'e ithaf edilmiştir...

[4 GÜN SONRA (cuma) ]

"Ama çık artık."

Nikâh tarihini aldığımızdan beri tam dört gün geçti. Gerçekten de her şey hazırdı. Şu an gelinliği son kez deniyorum.

Murat en başından beri gelinliği hiç görmedi. Son provaya o da geldi. Ve şu an kabinin önünde benim çıkmamı bekliyor.

Gelinlik tek kelime ile harikaydı. Kuyruğunda ağaçtan düşmüş gibi, beyaz yapraklar vardı. Aynı şey duvağın ucunda da mevcuttu. Straplez model, uzun kuyruklu bir gelinlikti. Ama mükemmeldi.

Murat'ı daha fazla bekletmeden kabinin kapısını açtım. Arkası bana dönüktü. Ona seslendiğimde bana döndü. Ve ağzı bir karış... Yok yok üç karış açıldı.

"Nasıl?"

"Soruna cevap verecek kelime henüz Türk Dil Kurumu'nda bile yok sanırım. Bir insana gelinlik bu kadar mı yakışır? Aşkım... Mükemmelsin."

Söyledikleri çok hoştu. Kollarımı sıkıca onun boynuna doladım ve yanağına küçük bir öpücük bıraktım.

***

Hangi cumartesi günü bu kadar mutlu uyanmıştım acaba? Hayatım boyunca geçirdiğim en güzel cumartesi bugün olacak. Çünkü bugün benim düğünüm var.

Yatağımdan kalktım ve banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp havluyla kuruttum. Kıyafetlerimi değiştirip odamın kapısını açtım. Karşımdaki kapıyı görünce duygulandım.

Babamın çalışma odası, benim odamın karşısındaydı.

Ben ne zamandan beri bu odaya girmiyorum?

Karşımdaki odaya doğru yürüdüm ve kapıyı açtım.

Kahverengi... Babamın en sevdiği renkti. Bu eşyaları aldığımız günü çok iyi hatırlıyorum. Annem, ben ve babam... Üçümüz birlikte almıştık bunları. Ama şimdi ikisi de yok...

Kahverengi masaya doğru yaklaştım. Masada; onun kalemleri, notları ve bir de resmi vardı. Kahverengi masanın üstünde duran, siyah çerçeveyi elime aldım. Gerçek olarak gözlerimin önünde ondan bu kaldı...

Yanlamasına duran ince bedeni; bana şimdi niçin, kınından çekilmiş bir kılıcı andırır görünüyor? Başını yarı çevirip, koyu renk saçlarının ağırlığı altında gür kaşlarının yayını gererek titiz ve dalgın bakışları ile yokladığı ufukta neler sezmiştir?

Bir objektifin önündeki duruşundan çıkan bu manayı; hayatının olayları ile karşılaştırarak düşündükçe, şimdi içim yana yana ne kadar daha derinden kavrıyorum!..

Elimdeki çerçeve ile birlikte dizlerimin üstüne düştüm. Onu o kadar çok özledim ki...

Gözümden akan yaşları elimin tersi ile sildim. Ayağa kalkıp çerçeveyi yerine koydum. Odaya son bir kez daha bakıp dışarı çıktım. Merdivenlerden aşağı inip evin kapısını açtım. Kapının önünde duran arabama bindim. Ailemin yanına doğru sürmeye başladım.

***

"Babam, annem..."

Onların, bu toprağın altında olduklarını bildikçe konuşmakta zorlanıyordum.

"Biliyor musunuz ben bugün evleniyorum. Senin ölmemen için Murat'a engel olamamıştık anne. Evet, seni öldüren kişi o! Ama her insan hata yapar anne. Siz de yapmıştınız."

Geçmişte yaptıkları aklıma geldi. Ama şu an bunları düşünmek yok Azra!

"Baba... Belki o gün sana onları söylemeseydim; benim evlendiğimi, bugünü görebilecektin. Şu an bu toprağın altında olmanın sebebi benim. Biliyorum baba! Özür dilerim. İkinizden de çok özür dilerim."

Etrafımdaki diğer mezarlara baktım. Kimi annesini, kimi babasını, kimi ise çocuğunu bu toprağın altına koydu. Ölüm... O kadar değişik ve acı bir kelime ki. Bazen bir kurtuluştur aslında. Bir hastanın acı çekmesine engeldir ölüm.

Geldiğimden beri cebimde titreyen telefonumu çıkardım. Murat arıyordu. Telefonun ekranındaki yansımama baktım. Ağlamaktan gözlerim şişmişti. Onu daha fazla meraklandırmadan aramayı cevapladım.

"Aşkım neredesin? Sabahtan beri arıyorum."

"Ailemin yanındayım."

"Anladım birtanem. Gelip seni alayım mı? Yoksa araban yanında mı?" diye sorduğunda "Arabam yanımda. Birazdan eve geçerim." dedim.

Bana görüşürüz dedikten sonra, ben de aynı şeyi söyleyip telefonu kapattım. Ayağa kalkıp son bir kez daha onlara baktım.

"İkinizi de çok seviyorum. Beni affedin. Hoşçakalın..."

***

Eve gidene kadar kendimi toparlamayı başarmıştım. Onların gidişlerine üzülsem de, bugün benim düğünüm vardı. Ve ağlayıp etrafımdakileri de üzmek istemiyorum.

Eve geldiğimde Gökçe beni sorguya çekmişti. Bana "Eğer annen ve baban burada olsaydılar çok üzülürlerdi. Kızlarının, bu mutlu gününde ağlamasını istemezlerdi." demişti.

Haklıydı... O yüzden bugün ağlamak yok Azra!

Murat önce saçını yapmaya, sonra da gelin arabasını almaya gitmişti. O yüzden Gökçe ile beraber kuaföre gidecektik. Beni oradan alacaktı.

Gökçe ile birlikte, kapının yanındaki gelinliği ve Gökçe'nin elbisesini arabaya koyduk. Ve kuaföre doğru yola çıktık.

★★★★★★★★★★★★

Bir bölümün daha sonuna geldik. Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.

Multide Azra'nın gelinliği var... =D

Kaybetmek veya Vazgeçmek (Tamamlandı)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora