Gizemli Orman

300 123 7
                                    

- "Kurtarıcı! İsmine hâla uyum sağlayamamışsın."

Bu sesi bir yerlerden hatta çok iyi bir yerden tanıyordu. Okun sert ve gür sesiydi. Bu dev gibi adamları teker teker yere serdiği şeyler de attığı keskin oklarıydı. Ok isminin hakkını vermiş ama Kurtarıcı kendini kurtaramamış, isminin hakkını verememişti. Bütün bu olayların başlangıcının yaşlı adamın peşinden gitmeye doğru başlamasıyla cereyan ettiğini yeni yeni idrâk edip bu adamların yaşlı adamla bir bağlantısı olup olmadığı noktasını düşünmeye başlamıştı.
Bu arada o gizemli yaşlı adam nereye kaybolmuştu? Aniden ortaya çıkıyor aynı şekilde aniden kayıplara karışıyordu. Bu orman, güzel olduğu kadar da içinde çeşitli gizemleri, duyguları barındırıyordu. Yavaş adımlarla Ok'un yanına doğru yürümeye başladı. Sağ ayağı ileriye doğru adım atıyorsa sol atağı tam aksine geriye doğru gitmek için çabalıyor gibiydi. Hayatı temsil ediyordu sanki. Hedeflerimize doğru ilerlemeye çalışırken sol ayak, engel olmayan ancak engel zannettiklerimizdi...

Gücü tükeniyordu, günlerdir aç ve susuz bir şekilde, bilmediği bir yerde ancak kitaplarda okuyabileceği olaylarla karşılaşmıştı. Bildiği tek şey, bir bilinmezlik içerisinde olduğuydu. Ok'un yanına geldiğinde bedeni yorgunluğuyla savaşmayı bırakmış ve kendini yere bırakmıştı. Bu ani düşüşü Ok bile beklemediği için onu tutma fırsatı da olmamıştı. Gözüne kaçan topraklar acı duymasına neden olmuş , acısını dindirmek için göz kapaklarını hızlıca açıp kapaması da fayda etmemişti. Hafifçe esen rüzgar sanki sert bir şekilde gözüne vuruyor, onun acı çekmesini istiyordu. Gözlerine kaçan toprağı çıkarmaya uğraşırken Ok'un gittiğini fark edememişti. Yol ayrımında hafifçe esen rüzgarın etkisiyle açlıktan titremeye başlamış olan vücudu ile tekrar bir savaşa girmesi gerekiyordu. İradesiyle bedenine hükmetti ve yavaşça doğrularak ayağa kalktı. Şimdi ilk hedefi karnını doyurmak ardından kendisine sığınacak bir yer bulabilmekti. Elini bir nebze olsun ısıtmak için ceketinin cebine attığında küçük bir notla karşılaştı:

- "Korku, en büyük düşmandır. Korkma!"

Öyle korkma demekle iş bitiyor muydu? Yaşadığı olaylardan bağımsız bir şekilde sadece bu bilinmezlik korkmasına yetiyordu. Kağıdı yeniden cebine koyuyordu ki duyduğu ses karşısında aniden irkildi. Karşısında dişlerinin keskinliği bu kadar mesafe uzaklıktan belli olabilen, iri yapılı, kaslı, uzun boylu bir kurt gördü. Cebindeki not zamanlı mıydı acaba? Korkmamalı ve güçlü olduğunu ispat etmeliydi. Kurdun üzerine yürüyor kurt da ona doğru geliyordu, hayali olarak belirledikleri noktaya geldiklerinde kurda sert bir tekme attı. Sürüklenerek arkaya düşen kurt, keskin dişlerini göstererek rakibinin gözünü korkutmaya çalışıyordu. Kurtarıcı, tekrar hamle yapmak istediği sırada kurt iki ayağının üstünde yükselmiş ve Kurtarıcının omzunu ısırmıştı. Kurtarıcı, aynı anda kolundaki acıyla daha bir hırslanmış kurdun tam göğüs bölgesine vurduğu sert tekmeyle onu nefessiz bırakmıştı. Kurt yere düşmüş, tekrar kalkamamıştı. Ormandaki diğer canlılar bu kavgaya şahit olmuş, gösterinin bitmesiyle herkes evine dönüyordu, ağaç dallarının arkasına saklanıp bu kavgadan bize de pay düşer mi diye düşünen akbabalar hariç.
Kurtarıcı, isminin hakkını vermeye başlıyor muydu acaba? Güçlü rakibini saf dışı bırakması, rüzgarın da etkisiyle gururunun okşanmasını sağlamıştı. Artık kendine güveniyor, kendisini öncekinden daha güçlü hissediyordu...

Kurdun yanına geldiğinde yavaş yavaş soluk aldığını ancak ölmek üzere olduğunu gördü.
- "Sana daha fazla acı çektirtmeyeceğim, merak etme." dedi. İleride birbirlerinin ardı sıra yerde yatan ölülerin yanına gitti ve göğüslerine, bacaklarına, vücutlarının farklı noktalarına saplanan okları teker teker çıkarmaya başladı. Şimdi elinde onlarca, vücutlara girmesiyle keskinliğinden biraz olsun ödünç vermemiş oklar bulunuyordu. Tekrar kurdun yanına geldiğinde kurt acı bir çığlık atarak ormanı inletmiş, ağaçların dallarındaki kuşların korkuyla uçmalarına neden olmuştu. Can çekişirken bu denli inlemesi, Kurtarıcıyı da beklemediği noktadan vurmuş, biraz korkutmuştu. Elindeki oklara bakarak gözüne en keskin gelen oku havaya kaldırıp kurdun göğsüne indirmesiyle kurt son kez inlemeyle hırlama arasında bir ses çıkarıp son nefesini vermişti. Kurtarıcı bu ormandaki ilk cinayetini işlemişti. Önce başını ellerinin arasına alıp yaptığı hareketi düşünmüştü. Bir canın hayatına son vermiş, onu öldürmüştü. Yüreği onu katil olmakla suçlarken aklı nefsi müdafaa yaptığını, kendini koruduğunu söylüyordu. Bir yanı ne olursa olsun öldürmemesi gerektiğini söylerken diğer yanı yapması gerekenin bu olduğunu ifade ediyordu. Artık yeni bir savaşa daha dahil olmuştu. Yüreği ile aklı savaşıyor, belki de insanlık tarihinin gördüğü en çetin, en zorlu savaşına tanık oluyordu. Kurtarıcı, savaşın nedeni mi yoksa savaşın kendisi miydi?

Açlık, insana yapmam dediğini yaptırmıştı. Hayatta kalmak için yapmak zorunda olduğu şeyi yapmıştı. Okları bıçak gibi kullanmış, kurdun etlerinden bir kısmını kemiklerinden ayırıp küçük parçalar haline getirmişti. Küçük bir et parçasını çiğ de olsa ağzına attı. Tiksinerek çiğniyordu ancak zamanla alışıp karnının doyduğunu hissedinceye kadar yemeye devam etti. Karnı doyunca vücut sıcaklığı artıp üşümekten az da olsa kurtuldu. Kurdun sadece etinden değil postundan da yararlanacaktı elbette. Kurdu ilerideki kulübelere kadar sürükleyerek götürdü ve seçtiği iki kulübenin arasına bıraktı. Kurdun ağırlığı tahminen 45-50 kilo arasında vardı. Akbabalar yavaş yavaş etrafına toplanmaya başlamış kurdun leşiyle güzel bir ziyafet çekmek istiyorlardı. Kurtarıcı, kurdun etlerini ve postunu hızlı bir şekilde almalıydı. Güneş karşı tepelerin arkasına giderken rüzgar da şiddetini artırarak ince, keskin  bir sesle ritim yaparcasına esiyordu. Etlerin yiyebileceği kısımlarının tamamını kemiklerinden ayırması onu bir hayli zorladığı için işini bitirmesi geceyi bulmuştu. Kolundaki kaslarını en incesinden kalınına kadar hissediyordu. Yorgunluktan gözleri kan çanağına döndüğünde kulübeye kendini atmış ve küçük odanın köşesinde duran yumuşacık yatağa, denizden  tutulan bir  balığın uzun süre kovada bırakılıp sonra tekrar denize bırakıldığı sahneyi canlandırırcasına, balıklama bir şekilde atlamıştı. Hızını alamadığı için kolunda küçük bir acı hissetmiş ancak uzun süre sonra karnı tok bir şekilde uyuyacağının verdiği rahatlıkla acıyı unutmuştu.

Kurtarıcı'yı kim bilir daha neler bekliyordu? Güçlü olmalı ve kendini kurtarmasını bilmeliydi. Gece boyunca uyandı, tekrar uyudu. Uyandı, uyudu. Aklına yine  bir soru takıldı:
Neden burada bu mücadeleyi veriyordu? Vermek zorunda mıydı? Buradan bir çıkış yolu yok muydu? Yoksa bu orman zaten Kurtarıcının yurdu muydu?

Yoksa Kurtarıcının kurtarıcısı bu orman mıydı?

 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 23, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Karanlık Gecenin GüneşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin