☾he has never been kissed

2.1K 148 137
                                    

LUEK STOP BEING SO GOD DAMN HOT

Cuma günü gelip çatmıştı. Herkes çok neşeli görünüyordu. Jack gelip çıkışta kızlarla takılacağımızı söylemişti ancak ayrıntıları hatırlamıyordum.

Çünkü tek umursadığım, tek baktığım, dikkatimi tek verdiğim şey lila rengindeki bandana ve kazağının içindeki Michael Clifford'du.

Zaten minicik bir şeydi, saçları da kabartıktı, kendine bol gelen kazaklar giyerek kedi yavrusu gibi görünmeyi mi amaçlıyordu? Her neyse, çok sevimliydi.

Of, ama sikeyim, bu çocuk neden bu kadar dikkatimi çekiyordu? Ona acıdığım için miydi bu hislerim? Geçen sene neden hiç dikkatimi çekmemişti? Şimdiyse tüm kafamdaki şey oydu. Çizdiği resimler, sayesinde yazabildiğim şarkılar, ten renginin ne kadar mükemmel ve dudaklarının ne kadar öpülesi göründüğü...

Ona karşı olan bu hislerimin nedenini öğrenmeden asla durmayacaktım.

Acaba onu bir kez öpmeyi başarsam, anlar mıydım? Hayatımda daha önce hiç erkek öpmemiştim. Ancak neden şeytanlar kulağıma Michael'ın dudaklarının çok baştan çıkartıcı olduğunu söylüyordu?

Tamam, onu öpecektim.

Daha önce öptüğüm milyonlarca kızdan bir farkı olmayacaktı. Zaten benden ödü kopuyordu, ne desem kabul ederdi.

Yedinci dersimiz ortaktı, gelip çaprazıma oturdu ve öğretmen geldiğinse gülümseyerek telefonunu kapatıp cebine koydu. Bense hızla bir not yazarak onun sırasına fırlattım. Ürperdiğini görebiliyordum.

'Tenefüste biyoloji sınıfına gel.' yazdığım notumu okumadan yırttı ve parçaları sırasının dışına doğru itekledi. Ne bok yiyordu? Notumu okumak zorundaydı. O yüzden hızla bir tane daha yazdım ve sert bakmaya çalıştım.

'Ne sikime notumu yırtıyorsun? -l'

'Kazağımla dalga geçtiğini bildiğim için? -m'

ŞAKA MI EDİYORDU BU SİKTİĞİMİN KEDİSİ?

Sabahtan beri aklımda olan şey kazağının renginin soluk tenine ne kadar yakıştığıydı.

'Şey, hayır? Fikrimi sorarsan güzel duruyor. Tenefüste biyoloji sınıfında ol. -l'

Notu okudu ve bir kenara koydu. Ders boyu onu nasıl öpeceğimi düşündüm. Bu alt kısmımda bir hareketlenme yaratsa bile göz ardı ettim.

Sonunda zil çaldığında ayağa fırlayarak biyoloji sınıfına indim, içeride olan birkaç çocuğu dışarı itekledim ve Michael'ı beklemeye başladım. Ürkek adımlarla, kırmızı yanaklarıyla içeri yürüdüğünde arkasından kapıyı örttüm.

Yavaşça ona yaklaştım ve karşısındaki öğretmenler masasına kalçamı yasladım.

"Sana baktığımda ne görüyorum biliyor musun? Kaybolmuş bir oğlan."

"N-ne demeye çalışıyorsun?" dedi ürkekçe. "Beni dövmeyecek misin?"

"Michael, deli misin sen?" diye bağırdım sertçe. "Neden öyle bir şey yapayım ki?" dedim sesimi kısmaya çalışarak.

"Şey, bir düşüneyim-" dedi küstahça ancak lafını kestim.

"Kaybolmuş bir oğlan, diyordum." dedim uyarıcı bir bakışla. "Kim olduğunu anlayamıyorsun, öyle değil mi? Herkes senin hakkında senden daha emin bir şekilde 'gay' diye bahsederken, bunu sen bile bilmiyorsun."

Usulca kafasını sallarken düşünceli görünüyordu. Muhtemelen söylediklerim ona doğru gelmişti çünkü ben de böyle hissediyordum. Tek fark, bana gay diyenlerin olmamasıydı.

"Bu karışıklığa, hemen burada son vermek ister misin?" dedim gözlerinin içine bakarak. Çok güzel bir yeşildi.

"N-nasıl?"

"Seni öpeceğim, ve eğer bir şeyler hissedersen, bundan artık emin olabileceksin."

Gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Yeşil gözleri parlıyordu. "Ben daha önce-"

"Sen daha önce öpüşmedin, sorun değil." dedim gülümseyerek. Hiç, hiç sorun değildi hem de. Masumluğu beni eritiyordu.

"Sen, bunu söylerken ciddi misin?" dedi yavaşça. Hala çok masumdu.

"Evet. Tüm olanlardan sonra sana bir iyilik borçluyum. Kabul ediyor musun Clifford?"

"Ediyorum."

Rahatlamayla nefesimi verdim. Kalçamı yasladığım masaya biraz daha oturarak Michael'ı bacaklarımın arasına çektim. Ellerim belindeydi, ona bu kadar yakından bakmak çok daha güzeldi. Bir türlü gözlerimi dudaklarından çekemiyordum.

Öte yandan, çok mutluydum. Birazdan onu öpecektim ve ona olan hislerim öylesine mi, yoksa gerçekten önemli mi öğrenecektim. Ancak işin komik kısmı Arzaylea bile beni bu kadar heyecanlandırmıyordu ve biz daha öpüşmemiştik bile!

Bana baktığında "Şimdi seni öpeceğim." diye fısıldadım.

Kalp atışlarını hissediyordum. Kontrolden çıkmış gibi atıyordu. Muhtemelen benimkiler de öyleydi. İyice yaklaşarak dudaklarımı Michael'ın dudaklarına değdirdim. Bu kadar yavaş başlamamın sebebi, aniden kendimi kaybedip onu masaya yatırmamam içindi. Çünkü tam olarak öyle yapmak istiyordum. Şimdiden bile teninin kokusu, çatlamış dudakları beni deliye çevirmişti. Hayatımda kimseyi istemediğim kadar çok istiyordum Michael'ı.

Elimi yanağına çıkarıp dudaklarını onu öpebilmek için araladım baş parmağımla. Ağzını araladı ve alt dudağını dudaklarımın arasına aldım.

Aman tanrım.

Bu his, bu his beni burada öldürürdü. Devamını istiyordum, dahasını istiyordum. Mükemmeldi, Michael'ı öpmek mükemmeldi.

Yavaşça titriyordu, korkuyor muydu yoksa benim kadar heyecanlı mıydı bilemiyordum. Ancak ellerini enseme koyduğu an ben de titredim. Vücudumdaki tüm tüylerin diken diken olduğunu hissediyordum. Ayrıca alt kısmımdaki zonklama canımı yakıyordu.

Michael dudaklarını hareket ettirdiğinde ikimiz de usulca inledik. Bu noktada bitirmem gerektiğini biliyordum. Bitirip tuvalete koşmalıydım. Yoksa devam edersem, onunla burada en uç noktaya kadar giderdim.

Hislerimin altında ezilerek ondan geri çekildim ve çaresizce gülmeye çalıştım.

"Harika, ben hiçbir şey hissetmedim." dedim ve aceleyle arkamı döndüm. Yüzünde sebep olduğum ifadeyi görmek istemiyordum.

Siktiğimin yalancısı.

Çok şey hissetmiştim. Michael nefesimi kesmişti. Bu his kendimden bile büyüktü, anlayamıyordum.

Ben ondan etkileniyor muydum?

Sadece öpüşürken bile gelebilecek gibi olduğuma göre, pek ala etkileniyordum.

Michael tüm beynimi beceriyordu. Keşke Shane kadar kalpsiz olup ben de ona hakaretler yağdırıp onun varoluşunu sikime takmayabilseydim.

Çünkü şuan içinde bulunduğum durum komikti. Neden mi? Son derse girmeyerek tüm zamanımı tuvalette ağlamamak adına savaşarak harcamıştım ve kendimden kesinlikle nefret ediyordum.

between us :: muke Where stories live. Discover now