~ Günümüz - Ben Değildim ~

345 160 21
                                    

Yorgunluk her hücresini tek tek kaplarken bir ceset gibi ilerliyordu odasına. Gözkapakları çökmüş, bilinci yarı açık yarı kapalı durumda yatağına uzandı Giz. Yastığının altından değer verdiği sayılı şeylerden olan mp3 çalarını çıkardı, kulağına siyah kulaklıklarını yerleştirdi ve en sevdiği şarkılardan oluşan albümü dinlemeye başladı. Çalmakta olan şarkının ritmine göre kafası hareket ediyor, onu iyice uykunun kollarına teslim ediyordu. Bir süre sonra yorgun düşen gözkapakları ve zihni kapandı, kendisini tatlı uykunun kucağına bıraktı.
     
       Gözleri aralandığında odası güneş ışınları nedeniyle aydınlanmış, ışıl ışıldı. Bir  eliyle kulaklıkları çıkartı, diğeriyle ise esnerken açılan ağzını kapatmaktaydı. Yatağından kalkmasıyla birlikte uykulu gözlerini ovuşturdu ve odasından dışarı çıktı. En ufak ses çıkmadığına göre bayan Young eve gelmemişti. Merdivenlerden aşağı indiğinde ağır adımlarla mutfağa girdi ve kendisine içinde bol salam olan bir sandviç hazırladı, yanında portakal suyuyla..
  
      Bir elinde hazırladığı sandviç diğer elinde ise portakal suyuyla salona giriş yaptı genç kız. Kahvaltısını yaparken saati kontrol etmeyi ihmal etmedi, malum onun da yaşıtları gibi okula gitmesi gerekirdi. Hazırladıklarını midesine indirdikten sonra odasına çıkıp hazırlandı. Üniformasını giymiş, birbirine dolanmış saçları düzeltip şekil vermişti. En sevdiği siyah bandanasını da taktıktan sonra okul için hazırdı. Tek omzuna çantasını atıp bilgisayar masasındaki son model telefonunu alıp aşağı hole indi. Ayakkabılıktan spor ayakkabıları alıp giyindi ve son kez aynaya bakıp, kapıyı arkasından yavaşça çekerek dışarı çıktı.

Gittiği okul evine yürüme mesafesiyle yaklaşık onbeş dakika uzaklıktaydı. Eğer adımları hızlı ve büyük olursa on dakikaya vardığı da olurdu. Bugünde o günlerlen biriydi. İçinden gelen bir hisle adımlarını hızlandırdı, hızlandırdı ve hızlandırdı. Koyu kahve tonunda ki uzun ince telli saçları rüzgarın esintisine kapılmış, adeta dans ediyodu. Okul binasına vardığında kol saatini kontrol etti.
"Sekiz dakika." İstem dışı olarak yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Omzundan düşmekte olan çantasını düzeltti ve okul binasından içeri girdi.
    

      Fazla arkadaşı yoktu genç kızın, gerek de duymazdı zaten birilerinin varlığına. Biricik kuzeni ona arkadaşlık konusunda yetiyor hatta artıyordu. Küçüklüğünden beri tek dostu kuzeni Nova olmuştu. Nova ilk bakışta mavi gözleriyle dikkatleri kendisine çekebilecek kadar güzel kızdı. Kumral saçları ve uzun boyuyla mankenleri kıskandıracak bir fiziği sahip, duygusal yapısı ve hassas kişiliğiyle dört dörtlük bir genç kızdı. Giz onun gibi bir kuzene sahip olduğu için kendisini hep şanslı hissetmiş fakat bazı zamanlarda onu kıskandığı, özendiği zamanlarda olmuştu. Aralarında yaşanan tatsız tartışmalar en fazla bir ya da iki saat sürer sonra hiçbir şey olmamış gibi devam ederlerdi. Birbirlerine olan sevgileri ve bağlılıkları et ve tırnağa benzetilirdi. Ikisinin arasından su sızmazdı anlaşılacağı üzere...
  

      Edebiyat dersinin bitmesine doğru sınıf kapısı vuruldu. Bay Jackson'ın "giriniz." demesini beklemeden içeri daldı gelen kişi. Sırt çantasının tek askısı sol elinde, sağ elinde ise beyaz bir kağıt parçası olan genç bir çocuk girmişti sınıfa. Bay Jackson, 700 sayfa civarındaki romanından kafasını kaldırdı, bakışlarını içeri giren kişiye doğru çevirdi ve daha sonra kolundaki saati kontrol etti.
Gözleri tekrar çocuğa kaydığında;

"Zamanlamanız harika ..."
Adını anımsamaya çalışır gibi bir hali vardı Bay Jackson'ın. İçeri giren genç çocuk kağıdı tuttuğu elini ağzına götürüp boğazını temizledi. Dik durmaya özen göstererek

"Foster, Ian Foster efendim." dedi. Bay Jackson masasında bulunan bazı evrakları karıştırıp sol elinin işaret parmağıyla kafasını kaşıdı. Başını evraklardan kaldırmadan;

" Sen yeni öğrenci olmalısın, içeri geç ve boş olan bir sıraya otur. Bu seferlik geç kalmanı affediyorum, bir daha olmasın." Zil sesi kulaklarımızı doldururken yeni gelen çocuk cam kenarı en arka sıraya doğru ilerledi. Çantasını tek kişilik sıraya hiçte kibar olmayacak şekilde fırlatıp sol eliyle yüzüne düşmüş saçları geriye doğru taradı. Bakışlarını ondan ayıran Giz etrafına bakındı. Onun dışında birçok kişi yeni çocuğa bakmaktaydı. Suratını buruşturup kafasını sırasına, kollarının arasına yerleştirdi.

    "Bence o kadar da havalı biri değil." Bu ses yan sırasında ki geveze kızlardan birisine aitti.

      "Saçmalamayı keser misin Lucy. Resmen çocuğa dibin düştü. Ahh, sanırım gözlerim bu güzelliğe dayanamayacak." Ellerini yelpaze gibi yapıp gözlerine doğru salladı bunu söyleyen kız. Ardından konuşmayı yapan iki kişi de sesli şekilde gülmeye başladı. Giz sadece kendisinin duyabileceği şekilde mırıldandı. "Aptal kızlar.."

    Gözleri aralandığında kafasını yavaşça kaldırdı ve esnemesini engellemedi genç kız. Etrafına bakındığında kimse yoktu. Siyah bandanasını çıkartıp çantasına koydu. Yüzüne düşen bir tutam saçı kulağının arkasına yerleştirdiğinde, ayağa kalkmış sınıf kapısına doğru ilerlemekteydi. Aniden dengesi bozuldu ve yere kapaklandı. Yüzüstü düştüğünden dolayı burnu birazda olsa sızlıyordu.

    "Bağcıklarını kontrol etmelisin." Kadifemsi sesi
duyar duymaz kollarından yardım alarak doğruldu ve poposu üzerine oturdu genç kız. Ağır çekimde kafasını sesin geldiği yöne çevirdiğinde yeni çocuğu, sırasına yaslanmış, ayakları masasında elleri ensesinde alay eden kibiri gülüşüyle görmeyi beklemiyordu. Genç kız düz ifadesiyle bir süre yeni çocuğun suratına baktı. Daha sonra çok içten bir "Off." çekerek bakışlarını ayakkabı bağcıklarına çevirdi.

   "Komik değildi, gerçekten." Sesinden öfkesi belli oluyordu genç kızın. Bu durum karşısında oldukça net ve sert tavır sergilemişti. Yeni çocuğun gülümsemesi iyice yüzüne yayılmış biçimde;

   "Ben yeterince güldüm." demesi Giz'in sinirlerini iyice alevlendirdi.

"Ergence şakalarını yapacak başkasını bul. Bulaşmak istediğin tarzda biri değilim."
Yeni çocuk parmaklarını, serçe parmağından başlayarak işaret parmağına kadar masanın tahta kısmına yavaşça vurduruyor, ufak çaplı bir melodi oluşturuyordu. Bu sırada Giz birbirine bağlanmış olan ayakkabı bağcıklarını açmaya çalışıyordu. Ian'ın dudaklarından "Aslında tam da öylesin." kelimeleri döküldü  fakat söyledikleri sadece kendisinin duyabileceği tondaydı.

"Lanet olsun!" Bağcıkları çözmeye çalışmayı bırakıp ellerini sert zemine vuruyor, bir yandan da lanet savuruyordu genç kız. Dudaklarından inilti şeklinde çıkan bir lanetten sonra yere vurduğu için sızlayan avuç içlerine baktı.

"Böyle saçma nedenlerden dolayı lanet okuman yanlış."
Genç kızın öfkesi iyice arttı bu duyduklarından ötürü.

"Affedersin sana mı soracağım neyin doğru neyin yanlış olduğunu?" Burnundan soluyarak ayağa kalktı ve daha bir adım dahi atamadan tekrar poposu üzerine düştü. Bu görüntü Ian'ın hoşuna gitmiş olacaktı ki gürültülü bir kahkaha patlattı.

"Ne o? Karşında bir sirk gösterisi var sanırım."
Kahkahası giderek sönerken bakışlarını genç kıza odakladı.

"Aynen öyle." dedikten sonra oturduğu yerden doğruldu, ayağa kalktı. Giz öfkeden koyulaşmış gözleriyle çocuğun hareketlerini takip ediyordu. Yeni çocuk Giz'in yanına vardığında dizlerinin üzerine çöküp yere doğru eğildi. Ellerini ayakkabıya uzatıp tek hamlede birbirine girmiş bağcıkları çözdü. Ayağa kalkıp dizlerini silkeledi ve sağ elini genç kıza doğru uzattı. Giz'in bakışları uzatılan el ile çocuğun gözleri arasında gidip geldiğinde, sol elini uzatılan ele doğru götürürken beklenmedik bir şey yaptı ve kendi başına ayağa kalktı. Üzerini silkeleyip son kez genç adamın gözlerinin içine bakmayı ihmal etmedi. Ian, uzattığı elini ağır ağır çekerken gözleri Giz'in üzerindeydi. Bakışlarını ilk kaçıran Giz olmuştu. Sınıf kapısına ilerlediğinde;
"Ben değildim." dedi yeni çocuk. Genç kız kapının önünde bir müddet bekledi ve ardından sınıftan çıktı.

Gerçekler Acıdır, AcıtırWhere stories live. Discover now