12. Bölüm

11.8K 838 128
                                    

"Sevgili Günlük,

Yazmayı hiç istemiyorum; ama yazmasam da çıldırabilirim!

Mürekkebi daha ilk başta dağılmasının nedeni gözyaşlarım...

Bugün...

Bugün hayallerimin ve umutlarımın son günü!...

Bugün hayatımın en acı günü!...

Bugün hayatımın en önemli günü!...

Daha fazla yazamayacağım!... Delice koşacak bir at bulup saatlerce dolaşmalıyım! Belki o zaman içimdeki bu yangın söner!...

Sadece... Sadece... Dominic evlenmiş!...

Tanrım! Ben... Ben..."

Duygular ve duygularla alakalı olan hiçbir şeyden hoşlanmıyordu. Daha doğrusu onları yorucu buluyordu; fakat çoğu insanın kendisi gibi düşünmediğinin de farkındaydı. Onların duygular yüzünden inişli çıkışlı hale gelen gündelik hayatı, daha heyecanlı buldukları kesindi.

Aptallık! 

Ona göre şu kısacık hayat, bu tip saçmalıklarla yorulmaya değmeyecek kadar değerliydi.

Kendisi duygusal dalgalanmalar yaşamazdı; başkalarının duygusal dalgalanmaları da ona hiçbir şey ifade etmezdi. Bunu vicdanı sızlamadan itiraf edebiliyordu. Üstelik bu tip insanlardan özellikle uzak dururdu. Yine de bazen, hatta çok nadiren, kendini bir duygusal patlamanın tam ortasında bulduğu olurdu, bir kadının duygusal patlamasının... Bu durumda ortalığı sakinleştirmeyi diğerlerine bırakır; en yakın kapıdan çıkarak, gözden kaybolurdu.

Fakat tam da şu anda hiç kaçamayacağı bir felaketle karşı karşıya kalmıştı: Ağlayan bir kadınla!...

Gözlerini yukarı dikti:

"Tanrım ya beni bu eziyetten kurtar ya da canımı al!"

Duasına karşılık; yukarıdan değil, tam karşısından geldi. Titrek bir ses, "Sana ne oluyor ki?" diye sordu. "Ağ... Ağlayan benim!"

Onun anlayışsızlığına şaşırarak, "Sana katlanmak zorunda kalan da benim!" dedi.

"Ah, Tanrı aşkına Drako! Bu berbat tavırlarına rağmen; nasıl oluyor da tüm o kadınlar etrafında pervane oluyor, doğrusu hiç anlamıyorum!"

Drako güldü. Çenesini sıvazlarken yüzündeki gülümseme yaramaz bir sırıtışa dönüştü.

"Doğrusunu istersen, senin o 'berbat' dediğin tavırlara kadınlar bayılıyor Elizabeth."

Elizabeth elindeki mendille burnunu sildikten sonra; soğuk algınlığı çekiyormuş izlenimi veren sesiyle, "Hiçbirinin aklı yok!" dedi.

"Merak etme, ben de akıllarıyla ilgilenmiyorum zaten."

Genç kız sırıtarak ona bakan adamı azarladı: "Korkunç bir adamsın!"

Drako, Elizabeth'in ağlamaktan kızarmış mavi gözlerine biraz olsun neşe getirebildiği için kendinden memnundu. Bu yüzden bir kereliğine bir beyefendinin bir leydinin yanında asla konuşmaması gereken bir konu, o beyefendinin kadınlarla ilişkileri, üzerine yorum yaptığı için de kendini bağışlıyordu.

Duygularla ilgilenmediği için duygusal bağlar kurmamaya dikkat eden Drako, itiraf etmekten nefret etse de, karşısında oturan bu çocuğa tam da o çeşit bir bağla bağlı olduğunun farkındaydı.

Elizabeth'i ilk kez gördüğünde, Sebastian'ın İtalya'dan dönüşünün üzerinden altı ay geçmişti. Drako; daha henüz yirmi bir yaşındaki kuzeninin kucağında altın saçlı, kocaman mavi gözlü bir bebekle kendisini karşılayışını hiç unutmamıştı. Sebastian'ın o çocuğu takdim ettiği anı ise, ömrü boyunca unutabileceğini sanmıyordu:

KALP AĞRISIWhere stories live. Discover now