Bölüm 25

5.3K 583 27
                                    

3 ay geçmişti. Harabeye gitme zamanı gelmişti. Batagar Lura ile Bizen de Rhene ile sefer için alış-veriş yapmaya çarşıya çıktılar.

Batagar, Lura için ince çelikten bir zırh yaptırmıştı. İnce çelik, çelikten daha dayanıklı ve inceydi. Fakat ağırlık olarak normal bir çelikten 2 kat daha ağırdı. Lura bunu rahatlıkla kaldırabilecek seviyedeydi. Zırhın göğüs bölümü çelikten, daha rahat hareket imkanı için göbek bölümü örme zincirden yapılmıştı. Lura kalkan kullandığı zamanlar kalkanı sol elinde tutuğu için omuzluk sadece sola yapılmıştı. Kollardaki zırh sadece dirseklere kadardı. Alt kısımda kısa şort şeklinde çelikten zırh ve bacaklarda ise diz kapağına kadar zırh vardı. Bacağının bir bölümünün gözükmesinden Lura rahatsız ve utanmıştı. Fakat kendi kendine alışması gerektiğini söyleyerek kendini rahatlatmaya çalışıyordu. Zırhın göğüs bölümünde birliğin simgesi olan kanatlarını çapraz yapmış kartal vardı. Lura başını eğerek hocasına teşekkür etti. Hocası sağ elini kafasına götürerek tebessüm ile " Ufak bir hediyenin lafı olmaz" dedi.

Demirciden sonra değerli taşlar ve takıların satıldığı dükkan önüne geldiler Batagar Luraya dışarıda beklemesini dükkanda kişisel bir işinin olduğunu söyledi. Adam Batagar'ı görünce "Efendi Batagar hoşgeldiniz."dedi. Batagar oralı bile olmadan değerli taşların bulunduğu tezgaha yürüdü.

"Bana ışık taşı ver" dedi Batagar. Adam hemen irili ufaklı ve sarının tonlarında taşlar çıkardı. Taşın sarı rengi ne kadar belirgin ise taş o kadar kaliteliydi. Batagar en parlak fakat ufak bir taş seçti. Şimdi takı olarak ne alsam ki diye düşünmeye başladı.

Batagar çiçekli koyu kırmızı bir yüzük beğendi. Çiçeğinde tam ortasına taşı yerleştirtti. Yüzük gerçekten çok göz alıcıydı.

Lura dışarıda beklemekteydi. İnsanların geçerken kimisi çekinerek kimisi direk olarak kendisine baktığını gördü. Bacaklarından dolayı olduğunu düşünerek utanmış ve kızarmıştı. Fakat insanlar Lura'nın zırh içinde ne kadar güzel bir kız olduğunu düşünüyorlardı. Bazıları konuşmak istemişti fakat zırhın üstündeki simge bunun tehlikeli olacağını düşündürüyordu.

Dükkandan dışarı çıktığında Lura'nın hala bacaklarına takık olduğunu gördü ve gülmeye başladı. Lura ustasının neye güldüğünü anlayıp kızdı. "Usta niye gülüyorsun ya herkes bana bakıyor" dedi. Batagar kahkahasını artırarak gülmeye devam etti.

"Yarın sefer var. Hana git iyice dinlen" dedi Batagar.

---------------------------------------------------------------

Bizen Rhene'yi alarak deri dükkanına gitti. Bizen'in önceden sipariş verdiği siyah deriden tüm vücudunu kaplayan kıyafeti aldılar. Saklanmada kolaylık sağladığı için siyah, gölgeler için en iyi renkti. Oradan varoş bir mahallede bulunan bir demirciye gittiler. Rhene niye böyle bir yere geldiklerini anlamadı. Bizen cebinden çıkardığı siyah taşlı yüzüğü demirciye gösterdi. Demirci yüzüğe baktıktan sonra kafasıyla onaylayıp düz bir duvara gitti. "Gölgeler için açıl" dedi. duvar iç içe geçerek gizli bir geçit açmıştı. Bu geçitte yeraltına inen bir merdiven vardı. Her adım 5-6 adım attığımızda duvarlarda bulunan meşaleler yanmaya başlıyordu. Duvarlarda bir göz ve o gözün içinde bıçak olan bir simgeler vardı. Merdivenin sonunda bir kapı vardı. Rhene kapıdan çıktığında bir dükkanın içinde olduklarını fark etti. Fakat böyle bir dükkanın yeraltında ne iş olduğunu düşünüyordu.

Bir kadın yanımıza gelerek "Bizen seni buralarda görmeyeli uzun zaman olmuştu." dedi.

"Sağol Sechet. Gün geçtikçe güzelleşiyorsun" dedi Bizen.

"hahaha beni her zaman güldürmeyi başarıyorsun. Hayırdır ne için geldin. Karaduvar'a seni hangi rüzgar attı." dedi Sechet. Rhene Karaduvar olduklarını duyduğunda şok olmuştu. Demek gerçekten böyle bir yer var. Bunu efendisine anlatması gerekiyordu ama anlatırsa ustasına ihanet etmiş olur muydu ki. Bu ikilem başını ağrıtmaya başlamıştı.

"Öğrencim Rhene ile tanış. Bugün ona bir kaç alış-veriş yapmaya geldim." dedi Bizen.

"Öğrencin mi senin mi... Kimse senden böyle bir şey beklemiyordu. Millet duyduğunda şaşıracak. Güçlü mü bari gerçi senin öğrencin olma hakkını kazanmışsa güçlüdür." dedi Sechet.

"Güçlü mü bilmem ama hızlı" dedi Bizen. Rhene'yi ilk defa övüyordu. Bu da Rhene'nin kızarmasına ve utanmasına sebep olmuştu. Rhene'nin durumunu gören Sechet "Bak sen hemde utangaç hahahah" dedi. Rhene hemen Bizen'nin gölgesine girerek kızaran yüzünü saklamak istemişti ama bu Sechet'in daha da kahkaha atmasına sebep olmuştu.

"Öğrencim ile uğraşmada Bana kaliteli bir gizli bıçak,her birinden yedişer tane toplar, Ochencur İnaffial Glilprur zehirlerinden birer şişe ver." dedi Bizen. Rhene antrenman sırasında bir kaç kere topları kullanmıştı. Çeşit çeşit toplar vardı. Yere attığında sis bırakan, Soluduğunda bayıltan veya geçici felç bırakan toplar. Topların boyu bilye kadardı ama etkileri çok iyiydi. Zehirleri de Bizen'in verdiği kitaptan okumuştu. Ochencur anında öldüren zehirdi. Inaffial felç bırakan zehirdi. Glilprur 6-7 saat sonra öldüren zehirdi. Tüm hepsini aldıktan sonra aynı yoldan dışarı çıktılar. 

---------------------------------------------------------------

Abum 3 ay içinde karaduvar da tanınmış biri olmuştu. Herkes Abum'u Giam'dan gelen bir tüccar olarak biliyorlardı. Abum ilk başlarda dövüşlerden para kaybetse de şimdilerde yüklü miktarlarda para kazanıyordu fakat bu efendi Han'ın istediği miktarların yanından bile geçmiyordu. Şehrin lüks denilecek yerinde bir yerde ev almıştı. 5 koruma ile geziyordu. Han ile bağlantısı Han'ın isteği üzerine gizli kalmıştı ama şimdi acilen Han ile görüşmesi gerekiyordu. Çünkü nasıl çok para kazanacaklarını bulmuştu. Eğer Han kabul ederse çok zengin olacaklarına inanıyordu. Tabi bir kaç sorun vardı ama halledilebilirdi.

Zihin taşı ile Han'a geldiğini söyledi. Han'da kütüphaneye gel bir kitap al okumuş gibi yaparken durumu anlat demişti. Korumalar kütüphanenin dışında beklediler. Hemen bir kitap alıp Han'ı görebilecek bir masaya geçti.

"Efendi Han, çok zengin olacak bir yöntem buldum." dedi Abum.

"Dinliyorum anlat" dedi. Han

"Efendim çoğu yerde yasaklanmayan tiryakilerinin tüm dünyada olduğu Fraomat otu var. Sadece Fraons da yetişen bir bitki. Tüm dünyaya bu ottan satıyorlar. Tabi şuan taht kavgalarından dolayı temin edilemiyor. Ot pahalı ve şifa ve boya için kullanılıyor. Tohumları bugün gece müzayede de satışa çıkacakmış. Eğer alıp yetiştirirsek karaborsa çok para kazanırız." dedi Abum.

"Peki nasıl yetiştireceğimizi biliyor musun?" dedi Han.

"Hayır efendim." dedi Abum. Han'nın kafasına takılan şey eğer bu bitki bu kadar pahalı ise ve tohumu ele geçirilmiş ise müzayede de çok ciddi bir savaş olacaktır. En iyisi bu bitki ile ilgili bir araştırma yapmak diyerek.

"Tamam sen benden haber bekle" dedi Han.

Bir saatlik araştırmadan sonra bitkinin bu kadar pahalı olmasının sebebi bölgesel bir bitki olmasından insanların yetiştirmeye çalışmışlar fakat başaramamışlar. Tohumu zor bulunuyormuş ama imkansız değilmiş. Bu bitkiyi yetiştirmek için bize doğa büyüsü kullanan ve bitkiler üzerine araştırma yapan biri lazım diye düşündü Han. En iyisinin aktar dükkanlarını gezmek lazım. Onlardan tavsiyeler ve fikirler almak gerekiyor diyerek. Kütüphaneden çıktı.

Han (1. Kitap)Where stories live. Discover now