En güzel çiçek

430 46 4
                                    

          Netero her sabah okuduğu gazetede görüğü bir resmin üzerine iyice eğilerek  yaşadığı şaşkınlığı hiç de gizleme gereği duymadan dikkatlice inceliyordu. Buzzer gününün tamamını onunla geçirdiği için bu davranışın ona göre olmadığını çok iyi biliyordu, çünkü Komutanı, şaşırmaz, korkmaz, utanmaz, bunlar ve bunlar gibi duygularını insanlar içinde asla belli etmezdi; bu sebepten kendini sormak zorunda hissetti:

Buzzer: Komutanım? 

Netero: Yok bir şey sadece eski bir arkadaş. Yüzyılın çaylağı diyorlar, Hikari'ye bir ziyaret mi yapsak ha Buzzer? Hem amcamı, hem arkadaşımı görürüz? 

Buzzer: Sizi bilmem komutanım ama ben henüz Üstad seviyesinde bir efsuncuyla karşılaşacak kadar iyi değilim. Geto'yu ziyaret etmemeyi yeğlerim...

Netero: Akıllısın Buzzer, bu yüzden benimlesin, akıllısın. Ama hazır ol yakın bir zamanda oraya da gideceğiz... Önce Genma'ya bir danışalım...

                                                                                        ...

      Grei kırdığı arkadaşı Sina'nın peşinden giderek yaptığı hatayı düzeltme çabasındaydı, ondan özür dileyecekti, onu teselli edecekti ancak yukarı çıktığında gördüğü manzara karşısında sözlerin yeterli olmayacağını düşünmüştü birden. Sina diz çökmüş oturuyordu öylece, uzaklara bakıyor, ara ara hıçkırıyor, yüzündeki yaşları silme zahmetine bile girmiyordu. Grei yavaşça yanına oturarak kolunu boynuna doladı; Sina ise hiç karşı koymadan başını Grei'in omuzuna koyarak hıçkırmaya devam etti. Grei susuyordu, konuşmanın ona bir yararı olmadığını biliyor, daha da fazla yaralamak istemiyordu onu. Aksine mutlu etmek istiyordu, mutlu olması Grei için önemliydi, belki de en çok sevdiği arkadaşı oydu şu an için; Sina onu hep anlar, ihtiyaçlarını görür, kendisinden önce hep Grei'i düşünürdü... 

     Elini havaya kaldırıp gözlerini kapatarak bir efsun başlattı Grei. Bu bir mendildi, Bedel kullanmamıştı oluştururken bu mendili, bu yüzden birazcık da olsa ilgisini çekmişti Sina'nın; hıçkırarak konuşmaya başladı Sina:

Sina: Bedel kullanmadın, Şaman moduna da girmedin, peki nasıl oluşturdun bu mendili?

Grei: Hayat enerjimden.

Sina: Grei saçmalama ! Nasıl yaparsın bütün ülke senin bir gün liderlik etmen için dua ederken sen bir saniyeni bile su değersiz mendile harcayamazsın.

Grei: Değersiz değil ki, sana yaptım. Başka bir yerlere gidelim mi? Sana göstermek istediğim bir yer var.

      Grei'in son sözleri onu çok mutlu etmişti, " Değersiz değil ki, sana yaptım. " ömründen ömür verecek kadar önemsiyordu demek ki kendisini. Mendili kullanarak gözlerindeki yaşları silmesi ardından sıkı sıkıya sarılması ruhunun ne kadar temiz olduğunu ve sevilmeye değer olduğunu tekrar tekrar gösteriyordu Sina'ya. Sarıldıklarında kollarını sıkıca birbirine bağlayan Sina, öyle bir çekti ki Grei'in kokusunu ciğerlerine sanki bir daha nefes almamaya hazırlıyordu kendini, ki onun için buydu durum; Grei'e bu kadar yaklaştıktan sonra, onu kollarının arasına alarak soluduktan sonra ondan uzaklaşmak nefessiz kalmak gibi gelecekti ona... 

     Okulun dışına çıktılar ve belli bir süre birlikte yürümeye devam ettiler, vadinin artık yürünemeyecek kadar dik ve tehlikeli olan patikasına ulaştıklarında Grei bir efsun yardımıyla havayı kalın bir halı kadar yoğunlaştırarak üzerine çıktı, ardından uzattı  ellerini Sina'ya; memnuniyetle  kabul ederek hemen tuttu Sina Grei'in ellerini ve yanına çıktı. Grei efsununu devam ettirerek havayı manipüle etmeye başladı, altlarındaki tabakanın altına yoğunlaştırdığı havanın boyutunu ve yönünü değiştirerek bu tabakayı bir asansör gibi kullanarak indirdi ikisini de o küçük göletin kenarına. Doğanın tam kalbiydi oturdukları yer, balıklar, kurbağalar, yılanlar, sinekler ateş böcekleri ve daha göremedikleri bin bir türlü canlıya ev sahipliği yapan doğal bir gölet. 

      Bir süre orada yan yana, omuz omuza oturduktan sonra Sina cesaretini toplayıp sarılmıştı Grei'e; hoşnut olmasa da engellemedi Grei, nede olsa ilk ve son olacaktı bu. Elini Sina'nın başına koyarak yavaşça okşamaya başladı, bu şekilde belli bir süre hiç konuşmadan kaldılar orada. Hiç ama hiç konuşmamışlardı. Hava artık tamamiyle karardığında Grei karşılarındaki ağacı işaret etti; göletin karşı kıyısında bulunan bu ağaç bütün ateş böceklerini kendisine çekiyor her birine ev sahipliği yapıyordu. Bu tam kararmamış, gece mavisi akşamda bütün ateş böceklerinin sarı turuncu ışıkları yeryüzüne dikilmiş bir avizeyi andırıyordu; hem de görüp görülebilecek en güzel avizeyi. Sina dayanamayarak " Çok güzeeeel." diye mırıldandı.  Grei yüzündeki gülümsemeyle birlikte; ayağa kalkarak on onbeş adım sora bulduğu minyatür bir ağacı ona uzattı. Bu ağaç karşılarındakinin minyatür haline benziyordu, beyaz ve kuru kökünden yukarı bir kaç ana kol ayrılıyor ve bu kollardan yine beyaz dal parçaları karmaşık bir düzende yukarı, sağa, sola; ve hatta aşağı uzanıyordu. Sina soru sormamıştı ama gözlerindeki merak ne yapacağını, ne yapması gerektiğini bilmediğini açıkça belirtiyordu. 

       Grei tekrar yanına oturduktan sonra " Üfle." dedi. Sina kararız ve nazikçe üfledi ağacın üzerine, ardından rüzgarın taşıdığı Feromonların kokusunu alan karşı ağaçtaki ateş böcekleri ona doğru uçmaya başladı, yavaş yavaş uçarak kendisine doğru gelen ateş böceklerine şaşkınlık içinde tepkisizce bakan Sina şaşkın olduğu kadar da sevinçliydi ancak tarif edemiyordu nasıl hissettiğini. Uçarak gelen ateş böcekleri ağacın dallarına konarak bütün dalları doldurduklarında biraz önceki o kuru ağaç dünyanın en güzel çiçeğine dönüşmüştü. Sina'nın gözlerinden sevinç göz yaşları dökülürken sanki Tanrı'nın bir mucizesine tanıklık etmiş gibi huzurla doluyordu içi. Büyü bozulmasın, böcekler ürküp kaçmasınlar diye neredeyse hareketsiz halde beklerken sordu sessizce " Nasıl? " Grei başladı açıklamaya. 

        " Bu ağaç karşıdakinin fidan hali, salgıladığı feromonlar nedeniyle ateş böceklerini kendi üzerine çekmesiyle bilinir; sen hafifçe üflediğinde karşıdaki böcekler daha güçlü bir feromon kokusu alarak buraya kadar uçup elindeki ağaca kondular, hepsi bu..." Derin bir iç çekip gözlerini karşıdaki ağaca çevirdikten sonra konuşmasına devam etti Grei; " Sina, bana karşı hissettiklerini biliyorum, ve vazgeçmen umuduyla bir süredir karşılık vermiyorum. Umarım beni affedebilirsin, ben sana çok ama çok değer veriyorum, Seni çok ama çok seviyorum; ancak senin beni sevdiğin şekilde değil. Ve sana söz veriyorum, ilerde bir gün senin gibi hissedecek olursam ilk bilecek kişi sen olacaksın. Senin bugün bana yaptığın gibi gelip bende sana sarılacağım. Anlaştık mı? " 

      Sina'nın bütün üzüntüsü, kederi yerini buruk bir mutluluğa bırakmış; ancak Grei'in söylediklerini başıyla onaylamıştı. Ardından her zamanki haline döndüğünü göstermek için " Böyle bir fotoğrafımı çek yoksa Kıskanç Leia asla inanmaz bana..." dedi, Grei kahkahalar içinde cebinden telefonunu çıkararak bir kaç tane fotoğraf çekip tekrar yerine oturdu. Sina mutluydu, reddedilmesine rağmen muhteşem bir gün geçirmişti; ve Onun etrafında bulunduğu sürece daha nicelerini görecekti... 

ŞamanWhere stories live. Discover now