Umut...

56 4 4
                                    

Hayatımız çok güzel devam ediyordu. Annem , kızım, ben ve Çağrı..

Espirilerle , kahkahalarla geçen yemek saatleri, lunapark gezmeleri, ve kitap okuma saatleri.
Hayatımda hiç bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyordum. Bugüne kadar yaşadığım tüm kötü günleri unutmuştum.

İnci ayrı bi mutluydu. Yüzünde güller açıyordu. Onun gülen gözlerini görünce Çağrı ve ben daha mutlu oluyorduk.

O akşam yemeği hazırlamış, herkes masadaki yerini almıştı.
İnci herkese gülücükler dağıtıyordu. Dayanamayıp sordum.
"Kızım bu mutluluğunun sebebi nedir?"
"Bende sizinle bunu konuşmak istiyordum ailem. Ben birine aşık oldum ve o da bana aşık. İsmi Umut. İzniniz olursa sizi tanıştırmak istiyorum. "

Herkes elinde ve varsa onunla donup kalmıştı. Sevinsek mi bilemedik. Tabi ki Çağrı baba triplerine girmişti bile.
Çocuk kaç yaşında? Nereli? Kaç kardeşler? Hangi takım tutuyor?
Hatta ayakkabı numarasına kadar sormuştu.
Canım ya. Nasıl da koruyordu kızını.

Bu arada Çağrı babasından kalan elektrik işlerine dönmüştü. Büyük bir şirkette patrondu.
Her akşam eve gelip İnci'nin müstakbel damadı ne zaman getireceğini söyleyip söylemediğini soruyordu bana.

Ben her zamanki gibi tedirgindim. Kızım bir kere zarar görmüştü. Bir daha görmeyeceğinden emin olmam lazımdı. İnci'nin Umut'u getireceği günü iple çekiyordum.

İnci aslında aklı başında , olgun düşübebilen bir kızdı. Ama aşktı bunun adı. İnsana büyük hatalar yaptırabilir, dünyanın en kötü insanını çok iyi gösteren bir göze sahip olurdu aşık insan.

İnci'nin Umut'u getirmesi uzadıkça ben daha çok kafamda kuruyordum. İnci'm kırılgandı, saftı. Hemen inanırdı insanlara.

Artık bekleyemiyordum. İnci'yi sıkıştırmalıydım.
Kolundan tutup salona getirdim.
"Ne zaman gelecek o çocuk"
"93 günü kaldı anne". Şaşkınlığımı gizlemeye gerek duymadan; " Nee 93 gün mü"

"Evet anne 93 gün" dedi buruk bir gülümsemeyle.

"Ne yani dünyanın öteki ucunda olsa gelmesi bu kadar sürmez. Bana bak seni oyalıyor olmasın. Nerde bu çocuk" dedim sinirli bir ses tonuyla.

"Diyarbakır'da " dedi sadece.

"Hayır kızım ben seni oralara gelin veremem. Hemen ayrılacaksın o çocuktan."

Ben iyice sinirlenmiş konuşmanın devamını bekliyordum. Bir türlü ağzını bile açmıyordu.

En sonunda sinirlendiğimi anlamış olacak ki;
"Diyarbakır Bağdere Karakolu'nda asker."

Sonra cebinden telefonu çıkartıp bir resim gösterdi. Zıpkın gibi kara kaşlı kara gözlü bir genç. İri dudakları, uzun kirpikleri, ufacık çenesi ve asker üniforması ile yakışıklı bir çocuk.

Kızım asker yareniydi. Nasıl oldu nerden buldu bu çocuğu bilmiyordum.
"Nasıl tanıştınız " diye sordum. .

" Arkadaşım Hülya'nın abisi. Bir gün bana fotoğrafını gösterdi. Askerden izin için gelecekmiş. Bana da hep "Yengem ol inşallah" derdi. Abisine gidip benim resmimi göstermiş. "İnci seni görmüş çok beğenmiş. Numaranı istiyor" demiş. Bana da gelip "abime resmini gösterdim seni çok beğenmiş numaranı istiyor demiş"

"Bak sen şu fırlamaya" diye gülümsedim. İnci de gülümseyerek devam etti.

"Birbirimizi aramaya devam ettik. Fotoğraf yolladık, birbirimizi tanıdık. Zaten izine gelmişti. Bir gün " artık seni görmeliydim " dediğinde heyecandan ölebilirdim"

Bu ölüm lafınfan nefret ediyordum. Keşke sevdiklerimiz ölümsüz olsaydı. Belki de toprak sevdiklerimizi aldığı için bu kadar güzel kokuyordu.

İnci heyecanlı bir şekilde anlatmaya devam etti.

"Tamam dedim. Aşağıda ışıklı bir park var ya oraya çağırdı beni. Normal arkadaş gibi oturduk , kahve içtik. Görüşme boyunca kendi kendime bu çocuk bana bakmaz nezaketen oturuyor dedim. O da bu kız bana bakmaz. Kesin kırmamak için oturuyor demiş.
Bunu ilk birbirimizden duyunca çok gülmüştük. Anne O benim Umudum oldu. Anlaşmanızı çok istiyorum." dedi.

İlerleyen zamanda çok şehit verdik. İnci duydukça haberleri bir mutsuzluk çöküyordu üstüne. Umut'a birşey olursa diye korkuyordu. Anlıyordum onu. Umut ile bir kaç kez telefonda görüştük. İnci konuşturmuştu. Çok cana yakın, içten bir çocuktu. Bana anne demeye başlamıştı bile. Her konuşmamızda bizi görmek, tanımak için sabırsızlandığını, İnci'yi çok sevdiğini, vermezsek kaçıracağını söylüyordu.

Hah! Kaçırsın da göreyim. Diye söyleniyordum kendi kendime.


Bazı geceler İnci'nin ağladığını görüyordum. Daha şimdiden kavga etmeye başlamışlardı.
O çocuk kızımı üzüyordu.

Çağrı'yı ise doğru düzgün görmüyordum. Bir gün bundan yana şikayet ederken "akşam başbaşa yemek yiyelim " diye karşıma geçerek o koca gözlerini, gözlerime dikti.

Benim de uzun zamandır istediğim şeydi bu. Kabul ettim. Hemen hazırlanmaya başlamalıydım.

Güzel bir duş aldım. Hemde şarkılar söyleyerek. Üstüme siyah, üstünde pudra pembesi dantelleri olan bir elbise giydim. Hafif makyaj yaparak Çağrı'nın gelmesini beklemeye başladım.

Uzun bir bekleyişin sonunda lüks bir lokantaya girdik. Her yer spot ışığı ile doluydu. Adeta bir ışık demetiydi. Manzaraya ( manzara dediysem sadece çok ışıklı binalar. Ankara'da nerde boğaz manzarası) karşı oturduk. Bir güzel karnımızı duyurup oradan ayrıldık. Çağrı'nın üzerinde çok şık bir takım elbise vardı. Yaşlandıkça daha da mı karizmatik oluyordu ne?


Gözlerimi mor bir örtüyle kapatıp beni bir taksiye bindirdi. 10 dakika sonra araba durdu. Beni taksiden indirip gözlerimi açtı. Burası intihar edeceğim gece Çağrı'nın beni engellediği uçurum kenarıydı. O geceyi hatırladığımda gözlerim doluyordu. Ellerimden tutup;
"Hala o gece intihar etmemen için kollarından tuttuğuma pişman mısın?"

Tabiki de değildim. Ne demiş şair;
Herşey üstüne geldiğinde, umutsuzluğa düşüp yere düştüğünde pes etme, yeniden kalk. Çünkü orası kaderin değişeceği yerdir.

"Hayır" dedim.

Ceketinin cebinden kadife ufak bir kutu çıkartıp açtı.
" O zaman evlen benimle sevgilim"
Şaşkındım. Ama galiba başka seyler söyleyecektim.
"Evlenmemize gerek yok. Böyle de devam edebilir. Ben senin hep yanındayım."

Aman Allah'ım neler söylemiştim ben. Tam olarak söylemek istediğim bu değildi..

Çağrı'nın gözlerindeki parlaklık bir anda yok oldu. İkna etmek istercesine gözlerime bakarak;

"Soy ismimi almanı istiyorum sayın Hasret Canpolat"
Dedi. Kulağa çok hoş geliyordu. Nasıl da yakışmıştı bu soyisim bana.
"Evet " dedim.
Çok mutluyduk. Yıllardır istediğim şey oluyordu. İnci ve Rabia annem duyduklarında çok mutlu oldular.
Hemen nikah için gün aldık. 
Ben ne kadar nikaha normal bir elbiseyle gitmek istesem de Çağrı'nın istediği olmuştu.

Nikah günü Rabia annem ve inci hazırlanmama yardım etti. Nikah salonuna gitmek için odadan çıktığımda Çağrı'nın gözleri bana kilitlenmiş, öylece bakıyordu.

Üstü ufak taşlarla kaplanmış, altı oldukça sade bir gelinlik giymiştim. Sonunda istediğimiz olmuştu. Nikah sonu kahkahalar eşliğinde eve geldik.

ANNEMİN SİYAH İNCİLERİWhere stories live. Discover now