Başımda ki keskin ağrılarla kafamı yastığa gömdüm. Vücudumda ki her kas ağrıyor, sızlıyor. Uykusuzluktan oluşan göz altı morluklarıyla yorgun ve bitik bir şekilde yatağım da ölü olmaktan ziyade gömülüydüm. Dar bir mezarlığa konulmuşcasına içim daralıyordu.
Kaç gündür uyuyamıyorum? Saymadım sanırım. Devamlı kâbuslar görüyorum. En son gördüğüm kâbusta dalı kırılmış ağaçlarla dolu bir orman da sessizce geziniyordum. Kulaklarıma uğultular doluşuyordu. Binlerce ses aynı anda konuşuyor, bağırıyor, çığlık atıyorlardı. Ne dediklerini anlamak için ne kadar çabalasam da tek bir şeyi anlamıyordum. Bilmediğim bir dildi sanırım. Nerde olduğumu çözmek için etrafıma bakıyordum devamlı. Orman da bir anda gürleyen gökyüzüyle irkildim. Aniden bastıran yağmurla ne yapacağımı şaşırmıştım. Sertçe vücuduma çarpan yağmur damlaları kollarımın derisini kanatıyor, derin yaralar açıyordu. Kaçmaya çalışıyordum damlalardan fakat bir faydası yoktu. O kadar şiddetli yağıyordu ki yağmur etrafımı görmekte zorlanıyordum. Gördüğüm ilk ağaç kovuğuna sığınmıştım. İçerisi zifiri karanlıktı. Korktuğum için çıkışa yakın oturmuştum. Gövdesinin içinde acı çekişen bir inilti sesi gelmeye başlayınca vücudumda ki her hücre dona kalmıştı. Dışarda ki sesler susmuş içeri de tek bir ses yankılanıyordu. Ses gitgide bağırışlara dönüşünce daha fazla dayanamayıp kendimi dışarı atmıştım. O sesi duyacağıma yağmurun vücudum da yaralar açmasına razı olmuştum. Uyanınca kan ter içinde uyanıyordum ve kollarımda oluşan ağrılar beni çileden çıkarmaya yetiyordu. Kâbusta kollarımı yaran yağmur damlalarının acısı uyandığım da devam ediyordu. Her gördüğüm rüya bir diğerinin devamıymış gibi geliyordu çünkü hep aynı orman da gelişiyordu olaylar. İlkin de koparılmış kafalar intihar ipleriyle dallara asılıydı daha sonra ki rüyam da o dalların kırıldığını görmüştüm. Rüya da vücudumun belli yerlerinde yarıklar, yaralar, kanamalar oluyordu. Uyandığım da rüyada çektiğim acıyı bedenim de hissediyordum. Görünür de yara, kesik, çizik dahi yoktu ama acısı rüyadakilerle eşdeğerdi. Doktorum Zeynep Tozan her ne kadar ilaçların yan etkisi dese de bana hiçte yan etkiymiş gibi gelmiyordu. Daha önce hiç bu derece korkunç kâbuslar görmemiştim. Uyumaya korkuyorum artık.***
" Seni en son bıraktığım da iyi gibiydin. Rengin solmuş, biraz zayıflamış gibisin. Geleceğim demiştim fakat gelmedim. Umarım bana kırılmamışsındır. " Karşımda 4 gündür yanına uğramadığım gökyüzü gözlü adam oturuyordu. Resim atölyesine gelmiş etrafta olup biteni izliyordu.
" Bence kırılma bana. " Konuşmam bitince yorgun mavi gözleri bana dönmüştü kısa bir süre de olsa. Ağzını açıp tek bir şey söylemedi. Yine konuşmuyor sadece göz teması kuruyordu. Ne oldu da gelmedin der gibi baktığın da başımı başka bir yöne çevirdim
" Son derece berbat geceler geçiriyorum. Ardı ardına kâbuslar görüyorum. " dedim hastaların çizdiği garip resimleri izleyerek. Hastalar parmaklarını boyalara daldırıp bilinçsizce çizdiklerini renklendiriyorlardı. Yada öyle yaptıklarını sanıyorlardı. Gözlerimi onlardan ayırmayarak " Sen neler yaptın? " diye sordum konuşacağını umarak. Belki konuşur da sesinin de kendisi gibi eşsiz olup olmadığını anlardım. Soruma cevap gelmeyince başımı ona çevirerek devam ettim
" En son ne zaman kriz geçirdin? Geçen gece üst kattan sesler geliyordu. Uzun süredir kimse kriz geçirmiyor o yüzden sen olma ihtimali yüksek. " evet o kriz geçirmişti bunu biliyordum. Sadece neden krizler geçirdiğini sormak için böyle bir yola başvurmuştum. Sesimi alçaltıp " Bana güvenebilirsin. Kimseye anlatmam " dedim. O çoktan niyetimi anlamış olacak ki kalkmış gidiyordu
" İyi günler, Çakır Karan. Lütfen daha sonra görüşelim tekrar. " dedim ardından. Ben ondan daha gözlerimi ayırmamışken olduğu yerde durup bana döndü. Heyecanla bana gelip anlatmasını bekledim. O sırada neden kaşlarını çattığını anlamasam da ona bakmaya devam ettim. Masanın önünde durup biraz yüzüme odanlandı. Ne yapacağını beklerken avucunu sert bir şekilde masaya vurdu. Boya kalemi, yağlı boya fırçaları etrafa dağıldı. Ne yaptığını anlamış değildim. Nesi var bunun böyle?
" Tamam anlatmayacaksan anlatma ama neden böyle sinirlendin ki? " Masanın yanından yavaşça geçip yanıma geldi. Tek bir saniye durmadan elini bir anda boğazıma götürdü ve tuttuğu gibi sertçe sıktı. Ne yaptığını kavramaya çalışmam gerekmiyordu artık sanırım. Gökyüzünü bile kıskandıran gözlerine baktım tepkisizce. Nefes alamıyor ama ellerinden kurtulmak için de çaba harcamıyordum. Garip garip sesler çıkarıyordu. Elinde ki boğazımı sıkarken aynı anda dişlerini de sıktığını fark ettim. Alnında ki şişen damarı izlerken nefessizlikten kararan gözlerime lanet okudum. Onu, yüzünü, sinirlenişini görmemi engelledikleri için. Aslında bu delilikti. Boğazımı sıkıca sıkmış elleri bana varoluşumu, olduğum boşluğu, kaçmak istediğim dünyayı soruyordu. Cevabım yuykunmam da saklıymışta buna izin vermeyen elleri bunu bilmiyormuş, kızıp daha çok sarıyordu parmaklarını boynuma. Bilincim kapanırken boynumda ki acı geçiyor, kendimi tüyden daha hafif hissediyordum. Uzun süredir hiç tatmadığım mutluluğu tattırıyordu bu his.
Görevliler bağırarak koşup beni onun elinden kurtarmaya çalışıyorlardı. Biraz uğraştan sonra o parmaklarını gevşetip beni serbest bırakmıştı. Yere düşen bedenimi yüzünde tek bir mimik oynamadan izlemişti. Görevliler beni kucaklayıp oradan hızla uzaklaştırmışlardı.
***
" O çok tehlikeli bir hasta. Öfke problemi var. Ona adıyla hitap etmek kendi ölüm fermanını yazmak gibi bir şey. Biz bile adıyla seslenmiyoruz ona. Uzak durulması gereken bir hasta. " dedi Dr. Zeynep Tozan önünde ki raporlara bakıp. İyi olup olmadığımı raporlara bakarak anlamaya çalıştığını anladığım da kafamı olumsuz anlamda salladım.
" Uzak durulacak biri değil o bence. İsmiyle hitap etmenin onu kızdırdığını bilmiyordum." Ona bana güvenmesini ve hastalığını anlatmasını istediğimi söylemedim çünkü zeynep hanım bu şekilde hastaların birbiriyle iletişime girmesini doğru bulmuyordu.
" Az daha seni öldürüyordu nasıl uzak durulacak biri değil Bulut?. Sen adıyla hitap edince onun bilinçaltın da yatan canavar kendini belli etti. Derinler de ki kötü anılarını tetikliyor ismi. İsmini duyduktan sonra tıpkı bir robot gibi öldürmeye proglamlanıyor. Şimdi anlıyor musun?"
" Zaten intihar edemiyoruz, bırakın da birileri öldürsün bizi. " dedim Dr. Zeynep hanım'a.
" Bulut. " Sesinin inceliği beni her ne kadar rahatlatsa da bazen sinir edici bir hal aldığı kesinleşti bu durumda " Sana yeni bir ilaç yazacağım. Bunu geceleri rahat uyuman için veriyorum, içmemezlik edeyim deme."
" Çakır'a ne olacak? Şimdi durumu iyi midir? Yatağa mı bağladınız diğer hastalar gibi? " dedim onun söylediklerini umursamayarak
" Evet. "
" İyi! " dedim ses tonuma hakim olamadan bağırdım. Ayaklanıp başım da ki zonklamayı umursamadan kapıya yöneldim. Odadan çıkarak gökyüzü gözlüye gitmek için adımlarımı hızlı attım. Psikolojisini daha da alt üst edecek bu yatağa bağlama işi. Bunu yapmamaları gerekiyordu. Onu bu şekilde cezalandırmaları... buna izin veremem! Benim yüzümden yatağa bağlandı. Daha kötü olmasını sağladığım için iç sesim bana bağırıyordu. Aptalsın bulut. Aptal. Onu bu hale getiren sensin. İç sesim beni suçlarken ben bulunduğu odayı bulamadığım için kafayı yemek üzereydim. Olduğu odayı unutmuş olamam. Geçen sefer kriz geçirdiğin de o odaya götürülmüştü ama ben şimdi o odayı bulmakta zorluk çekiyordum. Görevlilere görünmeden onun odasına ulaşmalıydım. Eğer görevliler beni görürse kötü şeyler olacağını biliyordum. Biraz daha gezindikten sonra nihayet bulmuştum odasını. Kapıda biraz duraksadım. İçeri girip girmemek arasında kalmıştım. İç sesim tekrar beni ürkütecek şekilde Aptal! Ne dikiliyorsun diye bağırdı. Kapıyı ses çıkarmadan açıp içeriyi kolaçan ettim. Görünür de hemşire veya benzeri görevliler yoktu. Yavaşça sıvıştım içeri
Eğer yeni bölümü beğendiyseniz bir yorum ve oy vermenizi bekliyorum ⛤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORMAN
Teen FictionBulutlar beyazdır, Seni kötülüğümle kirletemem. ⛾ Mavi gözlerinde ki hüznün sebebini merak etsem de susma gereği duydum. Yine söylemeyecekti biliyorum. Acılarını saklamakta ustaydı " ORMAN bugün çatıya çıkalım mı? " dedim çekinerek. Gözlerinin üzer...