6. BÖLÜM

6.5K 597 176
                                    

|6| Elleriyle sol yanını yokladı, oradaydı, orda. İlk defa dedi içinden ilk defa. Hissettiği duyguya bir isim koymaya zorlandı ilk.

Acı, diyerek tekrar kalbini yokladı. Kana bulanan ellerini yıkamak için hiç durmadan koşmaya başladı soluk soluğa...

Çeşmeye vardığında tekrar yokladı sol yanını.

Durdu,

Gülümsedi,

Acı değil bu hissettiğim, acı değil dedi gürültülü nefes vererek.

Aşk,

Aşk,

Aşktı hissettiği...

|6.|

*İstemeden varım ve istemeden öleceğim. Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum.
(Fernando Pessoa)

Aşk başlı başına bir dünyaydı. O dünya şimdilik, Semra Anne ve Ali Bey'e aitti.

Yeni evimize alışmaya çalışıyorduk. Ertesi gün boş kalan çerçeveleri doldurmak için hep beraber fotoğraf çekilmek için yola koyulduk. Duvarları kırmızı, tabelasında kocaman harflerle, foto şipşak yazan dükkâna girdiğimizde uzun sakallı, gözlüklü, elli yaşlarında olan adam gülümseyerek bizi karşıladı. Ali Bey'in elini sıkarak: "Hoş geldiniz Ali Bey, bir çayımızı içer misiniz?" dedi takma dişlerinin arasından gülümseyerek. Neyse, çay faslı bittikten sonra ailecek fotoğraf çekilmek için hemen sağdaki odaya girdik. Ortada Ali Bey ve Semra Anne vardı, kardeşimle bizde ikisinin yanlarına geçtik. Fotoğrafçı amca sakallarını sıvazlayarak: "Şimdi sağa kayın, hafif gülümse, annenin elini tut, biraz daha sola," diye birbirine benzeyen insanı iyice geren cümleleri art arda sarf ediyordu. Öyle kaskastı yapmacık bir gülümseme atmıştım, fotoğrafçı amcaya! Neden böyle ortamlarda bile insanlar kaskatı olurlardı ki? Bırakın insanlar nasıl gülümsemek istediklerine kendileri karar versinler değil mi?

Semra Anne ve Ali Bey fotoğrafları en yakın zamanda alacaklarını söyledikten sonra kameraya belli belirsiz bir gülüş attığım fotoğrafçıdan ayrıldık.

Köşe başındaki kafede oturmaya karar vermiştik. Dış cephesi oldukça şirin olan kafeye geldiğimizde; Ali Bey ve Semra Anne kendilerine kahve bize de iki limonata ve pasta söylediler. O kadar heyecanlıydım ki. Hayatımda ilk defa kafeye gelmiştim. Sandalyeye utana sıkıla büzüldüm, ardından gözüm kafenin duvarlarına kaydı. Duvarları mavi, masaları ise ahşaptandı. Cam kenarlarında kaktüsler vardı. Kafenin duvarlarında ise şiirler yazılıydı. Köşe başındaki antika daktilo ise rastgele unutulmuş gibi bırakılmıştı. Kafenin mutfak bölümünde ise, "Her çarşamba canlı müzik vardır, ek ücret alınmaz." tabelası asılıydı. Arada Beril'le kaçıp kaçıp geleceğimiz bir kafe olacaktı anlaşılan. Yalnız ben böyle düşünürken kardeşimin yüzünden düşen bin parçaydı. Düşünceli düşünceli limonatasını içmeye çalışıyor, bir yandan ise çatalıyla pastasını didikliyordu. Semra Anne ve Ali Bey ise Beril'i neşelendirmek için ellerinden gelenin fazlasını yapıyorlardı.

Beril ailesini kaybetmesinin üzüntüsüyle gün geçtikçe daha da kilo vermeye başlamıştı. Yanakları ve yüzü çökmüş, sürekli gözlerini sabit bir noktaya dikerek uzun uzun düşünmeye başlamıştı. Kardeşim için endişeleniyordum. Kafeden ayrılmak için Ali Bey kasaya doğru ilerledi. Semra Anne ise Beril'in saçlarından öperek:

"Güzeller güzeli kızım benim." dedi ve ardından kardeşimin elini sımsıkı tuttu.

Oldukça renkli olan kafeden ayrılıp kocaman alışveriş merkezine geldiğimizde büyülenmişcesine etrafımda bir süre dönmeye başladım. Renk renk ışıkları, çeşit çeşit oyuncakları, elbiseleri ve ayakkabıları hayran hayran seyretmeye başladım. Sonra, hayranlıkla baktığım mağazalardan birine girdik, Semra Anne ve Ali Bey bize bir sürü yeni kıyafetler aldılar. Daha önce hiç görmediğim kadar güzel ve yeniydiler. Yetimhanede hep eski kıyafetler giydiğimiz için yeni aldıkları kıyafetleri giyerken utanarak kabine geri kaçtım. Semra Anne'min ısrarları üzerine bana alınan elbiseleri tekrar giyerek, kabinden çıktığım zaman yere bakarak yürüdüm, Semra Anne ve Ali Bey'in kıyafet hakkındaki yorumlarını başımı öne eğerek utana sıkıla dinledim, çünkü böyle durumlara hiç alışık değildim ki.

EN ACI AŞK (BİTTİ)Where stories live. Discover now