18

2K 211 26
                                    

Kim Jongin

Annem, en sevdiğim yemekten bir kaşık daha tabağıma koyarken, ona itiraz etmek için dahi dudaklarımı aralamaya mecalim yoktu. Krystal'i hangi ara evinden almıştım, buraya nasıl gelmiştik ve yemek masasına oturana kadar neler konuşmuştuk farkında değildim. Aklımda, Kyungsoo'nun cümleleri dört dönüyordu. Ondan başka hiçbir şey düşünemez olmuştum.

Yanlarına ne olur ne olmaz diye gizlice yolladığım yardımcımdan öğrendiğime göre koluna serum takılmıştı. Yarın belirsiz bir zamanda ameliyat olacaktı ve bu yüzden hemşireler onu sık sık ziyarete gelerek, tahlil üzerine tahlil yapıyorlardı. Ameliyata girmeden önce canı yanmaya başladığı için üzgün hissediyordum.

Ve şimdi, annemin üzerine titreyerek gelini saydığı Krystal ile aynı masada gülümsemeye çalışarak yemek yerken, herkese haksızlık ediyordum. Bulunmak istediğim yer burası değildi. Hastahaneye gitmek için yanıp tutuştuğum bu durumda, bana acı çektirmek pahasına ölümü göze aldığını belirten adam aklıma geldikçe, geri çekiliyordum. Arafta gibiydim. Canım sıkılıyordu.

"Yemeği ertelemek zorunda kaldığımız için üzgünüm efendim."

Krystal'in tatlı ses tonu kulağıma çarptığında, bakışlarım onun su dalgası saçlarında gezindi. Görüştüğümüz zaman boyunca en özenli haliydi. Hafif bir makyaj yapmış, vücudunu neredeyse hiç açıkta bırakmayan koyu renk elbise giymişti. Güzel görünüyordu ancak düşüncelerimi dağıtmaya yetecek kadar değildi.

"Önemi yok kızım, şimdi buradasın işte. Seninle daha önce tanışmak isterdim sadece. Çok hanımefendisin, çok güzelsin."

"Teşekkür ederim, sizde çok zarifsiniz."

İki kadının birbirini övmesi yaşları biraz yakın olsaydı şayet asla göremeyeceğiniz bir durumdu ve bende görmemeyi tercih edecek biriydim. İlk kez babamın yada ailemizden bir başka erkeğin, bu masada yerinin olmamasına lanet ettim. Boğuluyor gibi hissediyordum, belki de bu yüzden kadınlar için ideal erkek değildim ve çoğu zaman benden kaçıyorlardı yada ben onları anlayamadığım için müsait bir yerde bırakıyordum.

Sessizdeki telefonumun yanıp sönen ışığını fark ettiğimde, bunun hastahaneden gelen bir çağrı olduğunu düşünerek acele ettim. Ancak bu şekilde davranmamam gerektiğini kadehim, annemin gözü gibi baktığı çeyizlik masa örtüsüne düşüp içindeki şarap hızla beyaz örtü üzerine rengini bırakarak yayılmaya başladığında fark ettim. Bakışlarım annemi bulduğunda, gözlerinin şaşkınlık içinde iri iri açıldığını ancak misafirimizin yanında ağzından yanlış bir şey kaçırmamak için dudaklarını birbirine sıkı sıkıya bastırdığını gördüm.

"Üzgünüm, acil bir arama bekliyordum da."

Aslında açıklama yapmak yerine ortamdan uzaklaşmam gerektiğini biliyordum fakat telefonumun yanıp yanıp sönen ışığı, bir kaç saniye önce tekrar yanmamak üzere kapanmıştı. Kaçacak yerim yoktu.

"Önemli değil, değil mi?"

Krystal ortamı yumuşatmak amacıyla sorduğunda, annemin dişlerini sıkarak, kendine gelebilmek için başını iki yana salladığına şahit oldum.

"Öyle tabi."

Bunun altında yatan "kız bir gitsin, ben sana sorarım." imasını anladığım için biraz korksamda, kirlenenen masadaki yerimi değiştirip, çatalım ile oynadığım yemeğimi karıştırmaya devam ettim.

OBSTACLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin