2. HAYAT 9. BÖLÜM

6.9K 708 57
                                    

2.HAYAT 9.BÖLÜM

Kıvır kıvır sarı saçlarını başına giydiği beyaz şapka ile kapatmış, maviye çalan çakır gözlerini de gözüne taktığı geniş camlı ve çerçeveli güneş gözlüğüyle saklıyordu. Üzerine giydiği tek parça mini etekli beyaz elbiseyle ise düzgün bacaklarını sergiliyordu adeta. Elbisenin derin dekoltesine rağmen sutyen takmadığı göğüsleri her adım atışta sallanıyor, alışveriş merkezindeki erkeklerin yüreklerini hoplatıyordu. "Benim" diyordu sanki "Buranın en güzeli ve en havalısı benim."

Peşinde iki tane iri yarı koruma eşlik ediyordu ona, siyah takım elbiseli kara yağız iki tane delikanlı. Bir tanesinin elleri kadının aldığı eşyaların kutularıyla ve poşetleriyle doluydu. Kadın önlerinde salına salına yürürken bir an olsun peşinden ayrılmıyorlardı.

Çok büyük bir alışveriş merkeziydi burası ve bütün bir öğleden sonraları kadının peşinde geçmişti, şimdi de lüks bir restorana girmiş yemek yiyordu. Kadın peşindeki adamlarla tek bir kelime konuşmaz, hatta onların varlıklarından fazlasıyla rahatsız olurdu. Yemekten sonra dışarıya çıktığında yine kadının peşine takıldılar. O kadar uzun zamandır peşinde geziyorlardı ki yorgunluktan ayakta duracak halleri kalmamıştı, kadın ise yine geziyordu mağazaları ve vitrinlerde beğendiği ne varsa hemen alıyordu. Önünden geçerken bir kuyumcuya aniden giriverdi, tezgâhtar adama vitrinde gördüğü pırlanta kolyeye bakmak istediğini söyledi. Adam elini uzatıp kolyeyi alırken güzel olduğundan ve pırlantasının gerçekliğinden bahsediyordu. Kadının söylediği söz üzerine çok şaşırdı.

"Tamam ver."

"Anlamadım."

"Tamam işte alıyorum kolyeyi."

"Bu kolyenin fiyatı..."

"Al çek buradan."

Kolyenin fiyatını bile sormadan çantasından çıkardığı altın renkli kredi kartını adama uzattı. Hâlâ şaşkındı adam, karşısında duran alımlı ve güzel kadının fiyat bile sormadan aldığı pırlanta kolyenin şaşkınlığı vardı üzerinde. Bir anlık duraksamadan sonra kendisine uzatılan kartı alarak işlemleri yaptı. Kadın ise bir kolye için verdiği yüklü miktarda paranın umursamazlığı içindeydi. Tezgâhtar adam kredi kartını tekrar kadına verdikten sonra kolyeyi kutusuna koyarak sarıp sarmalayıp uzattı, kadın ise kutuyu alır almaz kucağında kutular ve poşetler ile kapının önünde duran adamın kucağına atıverdi. Önemsizdi sanki ne adamın kucağındaki diğer pahalı eşyalar ne de bu kolye. Zevk için yapılmış bir alışveriş gibiydi bu, alınanların da bir önemi yoktu harcanan yüklü miktar paranın da. Birilerinden intikam almak, birilerinin canını yakmak için alıyordu bunca gereksiz ve pahalı eşyayı.

Çok ciddi ve somurtkandı, güzel yüzü bir an olsun gülümsemiyordu bile. Sivri topuklu ayakkabılarını parlak zemine "Tık, tık" vurarak önde yürüyordu yine. Kararlı, somurtkan, ciddi ve kendini beğenmiş bir yüz ifadesiyle bakıyordu çevresine. Yürürken yine elbisesinin içindeki göğüsleri sallanıyor ve yine kendisine bakan erkekleri tahrik ediyordu. Umurunda bile değildi tahrik dolu bakışlar, sanki bilerek ve isteyerek yapıyordu bunu. Arada bir durarak vitrinleri inceliyor, sonra tekrar yürüyordu. Peşindeki iki adam ise sık sık birbirlerine bakarak dudak büzüyor, bıkkın bir yüz ifadesiyle gözlerini deviriyorlardı.

Kadın yine bir elbise mağazasının önünde durdu, vitrini biraz inceledikten sonra tam içeriye girecekken peşindeki adamlardan birisi iki adım yaklaşarak:

"Çağla Hanım! Çağla Hanım! Efendim Naz Hanım'ın okuldan geliş saati yaklaşıyor."

Kadın mağazanın girişinde aniden durdu, saatine baktıktan sonra bir süre başı önde düşündü. Naz dört yaşındaki kızıydı ve bu dünyadaki en değerli varlığıydı. Bu yıl anaokuluna göndermişti ve onun okul servisinin geldiği sırada muhakkak evde olmalıydı. Yürüyen merdivenlere yöneldiği sırada korumalar oldukça rahatlamıştı, birbirlerine bakıp tebessüm ettiler. Saatlerce kadının peşinde koşuşturmaktan ikisinin de ayakları şişmişti neredeyse. Çekilecek çile değildi bu kadının kaprislerini çekmek, ona korumalık yapmak ama işleri gereği ikisi de mecburdu. Güzel olmasına rağmen fazlasıyla kaprisli, kendini beğenmiş ve çok suratsız bir kadındı, ne kendileri ile konuşur ne de gülümserdi. Bu kadına korumalık yapan diğer arkadaşlarının başına gelenleri çok iyi biliyorlardı ve hata yapmamak için de çok dikkatli hareket ediyorlardı. Kadının gözüne girebilmek için de hep saygılıydılar ve başları önde ona hizmet ediyorlardı.

Alınan bütün eşyaları lüks bir siyah aracın bagajına koyduktan sonra kadına arka kapıyı açarak bindirdiler, birisi ön tarafa otururken diğeri direksiyona geçti. Saatlerce kadının peşinde dolaştıktan sonra oturmuş, biraz olsun dinlenmişlerdi. Kadın ise yine umursamaz ve ciddi bir yüz ifadesiyle aracın camından dışarıyı seyrediyordu. Bakışları öyle dalgındı ki gözleri bir noktaya bakarken aklında hep iğrenç yaşantısı vardı. Kızı dünyaya gelmemiş olsaydı belki şu ana kadar çoktan intihar etmiş, sefil hayatına son vermişti. Kızı için yaşıyordu artık, ona iyi bir gelecek hazırlamak için. Kendi yaşadığı hayattan uzak tutacaktı onu, çektiği acıları çektirmeyecekti.

Araç şehrin dışına doğru giden bir yola saptı, çevresi yüksek ağaçlar ile dolu bir ormanın içine giden yola. Araç her ne kadar hızla gitse de kalbi hep geride kalıyordu Çağla'nın, gitmek istemiyordu acı ve ızdırap dolu o eve. Gitmek için tek bir sebebi vardı o da kızı, babasının kim olduğunu bilmediği, daha yirmi yaşında iken doğurduğu kızı.

Ormanın içindeki büyük bahçeli bir villanın önüne gelince aracı kapının yanına park ederek indiler. Adamlardan birisi bagajdaki eşyaları alıp koşarak girdi kapıdan içeriye, Çağla ise bir korumanın kendisi için açtığı kapıdan girerek bahçede yine salınarak yürüyordu.

Bahçe alabildiğine büyüktü. Bir bahçıvan devamlı bahçe ile ilgileniyordu ve her taraf çeşit çeşit çiçeklerle doluydu. Villanın giriş kapısına kadar uzanan parke taşlı yoldan gidiyordu hızlı adımlarla, yol boyu çiçekler ve güller vardı karşılıklı. Bahçenin her köşesi bellerinde tabancalar olan siyah takım elbiseli korumalarla doluydu. Villanın giriş kapısının önünde kendisini bekleyen bir adam vardı, yüzünün her tarafı yara izli, sarkık bıyıklı ve oldukça kısa boylu bir adam. Elleri belinde bekliyordu Çağla'nın yanına gelmesini. Önü açık olan ceketinin bir ucundan, belindeki özel kılıfında duran çelikten yapılma çekici belli belirsiz gözüküyordu. Çekiç diye nam salan, psikopatlığı dilden dile dolaşan adamdı bu. Ortasındaki yara nedeniyle sol tarafı iki parça gibi duran kaşlarını çatarak Çağla'ya bağırdı.

"Nereden geliyorsun?"

"Cehennemin dibinden."


İKİ HAYAT BİR ÖMÜR (KİTAP OLDU ) Where stories live. Discover now