Bölüm 11

46 9 6
                                    

YUSUF


Etrafta o kadar çok duman vardı ki gözümün önünü göremiyordum. Ellerimin arasında bir kitap vardı ve bir an önce okumam gerekiyormuş gibi tuhaf bir hisle kaplıydı içim. Okumayı o kadar çok istiyordum ki ama bir türlü görüntü netleşmiyor, gözümün önündeki pus dağılmıyordu. Sonra kitap elimden kaydı. Tutmak için telaşla yaptığım hamleler başarısız oldu ve parmaklarımın arasından süzülüşünün verdiği huzursuz duyguyu her bir hücremde hissettim. Sanki hiç yere çakılmadan sonsuz bir boşlukta, sonsuza kadar düşecekmiş gibiydi kitap. Sanki kitap değil ben düşüyordum o kocaman boşlukta.
Ve pat!
Göğsümün orta yerine sağlam bir yumruk hissiyle zemine çakıldım.

Tak tak tak.

Gözlerimi açtığımda hızla çarpan kalbimin ne kadar da yüksek sesle attığını düşündüm. Ama sesler devam ediyordu.

Tak tak tak.

Ellerimle yüzümü ovuşturdum. Ayılmak için çok vaktim yoktu çünkü kapı çalıyordu. Uyku sersemliğimi atmadan hızla yataktan fırladım. Belki de uyku sersemi olmasam kapıyı açmak için bile kalkmazdım yataktan ya da hiç olmazsa bu kadar aceleyle koşturmazdım kapıya. Neticede kim gelecekti ki benim evime?

Kapıyı açtığımda alnım merakla kırıştı. Damla gelmişti. Minelin en yakın arkadaşı Damla...

Yüzümü şaşkınlıkla buruşturarak;
" Neden geldin? "dedim.

"Merhaba " dedi buğulu gözlerle.
Baştan aşağı beni süzen bakışlarından belliydi halime ne kadar acıdığı. Ne kadar da çökmüşsün falan diyecekti sanırım. Ona fırsat vermeden konuya girdim.

"Git buradan Damla, gördüğün gibi kimseyle konuşacak halim yok." Kapıyı kapatmak için iterken araya girdi ;

" Yusuf lütfen sadece bir kaç dakika istiyorum senden. Anlatacaklarım önemli. Lütfen. " dedi yalvaran gözlerle.

Kapının önünden kenara çekildim.

"Gir içeri. "

dedim buz gibi bir sesle.

Damla salona geçti. Her an kalkıp gidecekmişcesine iğreti oturdu kanepeye. Çantası bile hala omzundaydı.

O içeride otururken ben mutfağa girip iki kahve hazırladım. Damlanın halini göz önüne alarak düşündüğümde kesin sinirlerimi zorlayacak şeyler söyleyecekti ve ben henüz tam olarak kendime gelememiştim. Beynimin açılması için kahveye ihtiyacım vardı. Zaten son bir yıldır ancak kafeinle ayakta durabiliyordum.

Kahveleri alıp ortadaki uzun siyah sehpanın üzerine bıraktım ve geçip karşısına oturdum.

"Evet seni dinliyorum."

dedim kahvemden bir yudum alırken.

O şaşkın ve acıyan gözlerle bakmaya devam ediyordu. Bense içinde olduğum o koca boşluğun, aldatılmışlığın, mutsuzluğun verdiği buruk hissi; kahvenin boğazımda bıraktığı o keskin tatla birleştirip yeniden içiyordum her yudumda. Boşluktaydım ve kendi etrafıma kurduğum duvarımın matlaşmış camlarından, donuk gözlerle bakıyordum dünyaya.

"Yusuf. Çok zayıflamışsın. Hiç iyi görünmüyorsun. Hadi gel bir doktora gidelim seninle olur mu ?"

Sesindeki titreme dikkatimden kaçmamıştı.

"Gerek yok Damla. İdare ediyorum ben. "

Bir senedir neredeydi bu kız? Madem bu kadar düşünüyordu da neden en yakın arkadaşının acısını paylaşmadı benimle bu zamana kadar.

Gün Işığım Where stories live. Discover now