Bölüm 20

349 20 17
                                    

Hoodie' den...
Tam bir aptal gibi o kızın beni sevebileceğini düşünmüştüm. Ama her zamanki gibi yanılmışım. Tabii ki Slenderman ile birlikte olacaktı. Çünkü o patrondu, değil mi! Papucumun patronu! Onları ormana doğru koşarken gördüğümde içimde hiç var olmamış bir şey kırılmış gibiydi. Ormana onu gizli sığınağıma götürmek için gitmiştim. Onu götürmeden önce sadece biraz toplamak istemiştim. Çürümüş cesetlerin arasında sohbet etmek his olmazdı.
Sonrasında ise onları takip ettim. Ormanın bitimine yaklaşık 150 metre kala durmuşlardı. Bir an Slenderman' in onun üzerine doğru yürüdüğünü gördüm. Ve ona bir şey yapacağını düşünüp korktuğuma inanamıyorum. Sonra ne mi oldu? Slenderman onu öpmeye başladı! Koşarak geri gittim. Sığınağıma geldiğimde maskemi ıslanmıştı. Ne! Resmen ağlıyordum, uzun zamandır yanımdan bile geçmeyen göz yaşları, maskemi ıslatmıştı. Aptal! Seni sadece bir kere öptü! Masky nin de dediği gibi, tam bir gerizekalıydım.
Islak maskeyi başımdan sıyırıp çıkarttıktan sonra iki tane mumun aydınlattığı mağaranın bir köşesine fırlattım.
Siktir!
Siktir!
Siktir!
Bu kız üzerimde nasıl bir etki bırakmıştı böyle? Daha adını bile bilmeden sanki büyüsüne kapılmıştım. Nasıl olur da bu kadar zayıf olabilirdim ki? Ben güçlü, ruhsuz bir seri katildim. Aynı anda onlarca kişiyi öldürebilir ve buna kaza süsü verebilirdim. Kimsenin ruhu duymadan koskoca bir malikaneyi kundaklayabilirdim. Ama bu... çok farklı bir şey. Asla tatmadığım bir şey.
Yerdeki şu birikintisine baktım ve ne gördüğümü tahmin edin. Bitik bir aptalın yüzü. Mumun ıslak yüzüme vuran ışığı gözlerimi görmemi sağlamıştı. Kızarmış yeşil gözler ve görmemin bile midemi bulandırdığı bir yüz.
Elimi saçlarımın arasından geçirdim ve kalkıp yere fırlattığım maskeyi alıp mağaradan dışarı çıktım.
Son günlerde pek bir şey olmuyor çünkü Slenderman yeni kızla ilgilenmekten başka bir şey yapmamızı istemiyor. Aslında bu hepimizin işine geldi bir yandan. Normalde bizi işe boğardı. Ben de bundan yararlanarak bir nevi işin yapıyordum ve ormanda boş boş geziniyorum ve av arıyordum. Ama ormanın bu kadar derinine kimse gelmediği için biraz daha yürüyerek ormanın girişinden gözetleyecektim.
Slenderman ve kız çoktan gitmiş olmalıydılar. Bu yüzden de endişelenecek pek de bir şey yoktu. Biraz daha yürüdükten sonra bir ses duydum; bir ağlama sesi. Avların duygusal açıdan zayıf olması hoşuma gitmiştir hep. Hele bir de kızsa, zevkime zevk katardı.
Dengesiz.
Ama eğlenceli.
Müthiş bir terapi.
Cebimdeki tabacayı kontrol ettim. Onu ayak bileğinden vuracak, mağaraya sürükleyip orada eğlenceye devam edecektim. Bu kadar kolaydı işte. Bazı paslı arkadaşlar da partiye katılırdı. Mesela paslı bahçe makası, veya paslı çengel. Evet, elbette ki bunların hepsini kameraya çekecektim. Hiçbir şeyi unutmamak için, insanlara neler yaptığımı, nasıl bir olduğumu unutmamak için. Hiç çıt bile çıkartmadan ağlayan kızın yanına yaklaştım. Saçları aynı o kız gibiydi, bu yüzden daha çok zevk alacaktım saç telleri ile onu boğarken. Kız zaten hiçbir şeyle ilgilenmiyor gibiydi. Hiçbir şey umurunda değilmiş gibi sadece ağlıyordu.
Sessizce susturucuyu taktım ve kızın kafasına doğrulttum. Kız birden kafasını kaldırdı ve öylece karşıya doğru baktı. Yüzü henüz bana dönük değildi. Elini ağzına götürdü sanırım.
"Bu tat... Hoodie?" Dedi ve arkasını döndü.
Bu o.
Ben ona silah doğrultmuş bir şekilde sadece.. dondum.
Ne yapabilirdim ki? Ne konuşabildim, ne de silahı indirebildim. Hiçbir şey. O kadar ağlamış ki dikişlerindeki kanlar gözyaşları ile karışıp bütün yüzüne yayılmış ve boğazından aşağı inerken göğsünde kaybolmuştu. Dikişlerden akan kanları çenesinden damlıyordu. Bir eliyle beyaz olan gözündeki yaşı sildi.
"Ne yapıyorsun?" Dedi farkı bir masumiyetle. Ona, onun bu haline bakınca neden gözlerim doluyordu? Ellerim sanki daha önce kimseye silah doğrultmamış bir acemi gibi titriyordu? Gözlerim dolarken maske taktığım için şükrediyordum. Sonunda silahı yavaşça indirmeyi becerdiğimde yanaklarım yine nemlenmişti.
"H-hiç." Dedim ona bakmadan. Lanet olsun ki kekelemiştim. Silahı kemerime yerleştirirken kalkıp yanıma geldi. Sanki az önce salya sümük ağlamıyormuş gibi gözlerini kısarak bana sorgulayan bir bakış attı. Dudaklarını yaladı, yüzünü buruşturdu ve "Tadın daha farklı, ne oldu sana?" Dedi. Daha ne olabilir ki? Daha önce hiç yaşamadığım bir duygu yaşadım. Ve yaşadığımı sandığım o şeyi aslında yaşamadığımı öğrendim, demek istedim. Yıllardan sonra bir bebek gibi ağladığımı söylemek istedim. Ama onun yerine ağzımdan kuru bir "hiç" çıktı.
Tek kaşını kaldırdı ve hafifçe dudağının kenarını kıvırdı. "Yalan söyleme," dedi " özellikle bana."
"Nedenmiş o?" Dedim hafif kızmış gibi.
"Çünkü yapamazsın." Dedi hala gülümserken. Oysa yüzü hâlâ ıslaktı.
Ben bir şey demedim ancak onun yüz ifadesi sanki önemli bir şey söylemişim gibi değişti. Gülerken aniden iki kaşını birden kaldırdı sonra üzgün bir yüz ifadesi takındı.
"Hadi ya," dedi kendi kendine kısık bir sesle, sanki hayal kırıklığına uğramış gibi.
"Ne?" Dedim. Sanki bir haber almıştı. Olabilir tabii, bu kızdan beklerim.
Yüzüme tekrar baktığında daha da üzgün, hatta gözlerinin tekrar dolmuş olduğunu gördüm. Dolmasın o gözler ya. Ne kadar öfkeli olduğumu bile unuttum sanki. Gözlerinden tekrar yaşlar dökülmeye başladı.
"Bak, sandığın gibi değil. Yemin ederim!" Dedi birden. Artık yüzüme bakmıyordu, yere kenetlenmişti gözleri.
"O sadece... birden öpmeye başladı ve ben ne yapacağımı bilemedim. Karşı koyarsam kötü bir şey okur sandım." Dedi hıçkırıklarının arasından. Ben.. bu kız beni hep şaşırtıyordu. Aramızda bir adımdan az bir mesafe vardı. Ona dokunmadan mesafeyi biraz küçülttüm. Doğru mu söylüyordu? Ve onları gördüğümü nereden bilmişti? Doğru söyleme ihtimali vardı çünkü Slenderman ona doğru giderken geri geri kaçıyordu. Maskem hâlâ ıslaktı, aptal. Masky haklıydı. Fazla duygusaldım.
"Yanlız kalmak istediğimde gittiğim bir yer var," dedim ve sanırım ona kafasını kaldıracak cesareti verdim.
"Oraya gitmek ister misin?" Dedim. Kafasını olumlu sallayınca " beni takip et," diyerek yürümeye başladım, o da arkamdan geldi. Yol boyunca tek bir kelime etmedi. Tabii kendine mırıldandığı birkaç şeyi saymazsak. Mağaranın girişindeki kayaya geldiğimizde durdum ve ı da önüne bakmadığı için sırtıma çarptı. Güldüm.
"Geldik mi?" Dedi.
"Evet," dedim ve kayayı itmek için daha da yaklaştım. Beklemesini söyleyip kayayı ittiğimde yanıma gelmesini işaret ettim. Eğilerek küçük yataktan içeri girdik, giriş biraz sıkışık olsa da ilerisi gerçekten büyük ve geniş bir alana açılıyordu. Tam sıkışık yol biterken " gerçekten burası fok sıkış- vay canına!" Dedi. Söylemesini bitirmeden geniş alana varmıştık ve bu onda bir şok etkisi yaratmış olmalıydı. Sırıttım ama tabii ki görmedi.
"Otursana" dedim eski geniş kanepeyi işaret ederek. O oturduğunda birkaç tane daha mum yaktım. Yüzünü daha iyi görebileyim diye.
"Burayı nasıl bulduğunu bilmek bile istemiyorum." Dediğinde sesli bir şekilde güldüm.
"Ihtiyaçtan diyelim," dediğimde kıkırdadı. Kim bilir ne düşünmüştü? Hayır, tabii ki de bunu sormayacaktım. Mumları yakmayı bitirdiğimde yanına oturdum.
"Aklıma takılan bur şey var," dedim. Soracağım şeyden korkuyormuş gibi yüzüme baktı.
"Bu tat olayı ne? Yanlış hatırlamıyorsam tadımın değiştiğini söylemiştin." Dediğimde rahatlamış gibi oldu.
"Ha şey.. şimdi sana nasıl anlatsam.. Herkesin bir tadı var. Kendine has. Çoğunlukla kişisel özellikler oluşturur o tadı. Ve yakınıma biri geldiğinde veya kimin geldiğini o tartan anlarım. Ve senin tadın öncekinden biraz farklı. Sanki farklı bir aroma var. Bu da çok ani bir duygu değişimi geçirdiğini ya da bir şekilde değiştiğini gösterir. Büyük ihtimalle duygu değişimi ölü ama.."
"Anlıyorum. Yani hayvanlar kokudan anlar, insanlar görünüşüne bakar ve sen de tadından anlıyorsun, öyle mi?" Dedim, güldü.
"Sanırım onun gibi bir şey."
"Garipsin."
"Gariplik ve normalliğin arasında tebeşirle çizilmiş bir çizgi var, bense sadece onu ayağımın tersiyle siliyorum." Dediğinde gülüşünü daha da genişletti. Fikirlerinden hâlâ kan sızıyordu, ama o bunun farkında bile değildi.
Bir an sessizlik oldu, bana kalsa saatlerce orada durup onu izleyebilirdim. Ama sonuçta sessizliği bozan yine o oldu.
"Burası baya büyük. Keşfe çıkıyorum." Derken ayağa kalktı.
"Keyfine bak," dedim ve az önce kalktığı yere ayaklarımı uzatarak onu izlemeye başladım. Biraz yürüdükten sonra sivri bir takım kayanın olduğu yere yöneldi.
"Hey, bunları sen mi böyle sivrilttin? Bence his bir dekorasyon olmuş." Derken bur tanesinin üzerine parmağını bastırmasıyla parmağıma bir acı girmesi bir oldu.
Acıdığını belirtmek amaçlı olan bir sesle yayıldığım yerden doğruldum. "Ne oldu?" Dedi kız. "Bilmiyorum sadece- ah!" Derken yine o acı hissi gelmişti. Bu parmağımı emerken o gülmeye başladı.
"Komik bir şey mi var?" Dediğimde kalkıp yanına gittim. "Eee?" Diyerek onu bir şeyleri anlatmaya teşvik etmeye çalıştım.
"Baksana," dedi ve parmağını kaldırarak az önünde duran sivri kayaya bastırdı. Ve benim parmağıma yine o acı hissi uğradı. Onun da canı yanmış olmalıydı, çünkü parmağını emmeye başladı. Onun canı yandığında, benimki de yanmıştı.
"Galiba tadına hangi aroma eklendiğini buldum." Dedi ve yüzüme baktı.
"Ben."





Merhabalar! Geri döndüm bebeğim! Elimde müthiş şeyler var ve sizlere sunmak için sabırsızlanıyorum! Bence gidişatı az çok anlamışsınızdır. Yarın yeni bölümü yazmayı düşünüyorum. Zaten hikâye elimde, sadece buraya yazacağım. Ve küçük bir not; bundan sonra diğer karakterlerin ağzından anlatımlar çoğalacak. Görüşlerinizi yorum yaparak belirtirseniz çook mutlu olurum. Ayrıca bölümü beğendiyseniz minik yazarcığı mutlu etmek için alttaki minik yıldıza basarsanız mutlu olurum ( ^ω^)
Saygıyla kalın!

Normal?[CreepyPasta fanfic.]Where stories live. Discover now