13.

3.5K 343 54
                                    

Büyükannem disko topu gibi etrafına ışıklar saçarak gelecek olan ablam için hazırlıklar yaparken gözlerimi devirdim ve mutfaktan çıktım. Sabah ilk iş olarak bu sahneyi görmek zorunda mıydım?

Hayat hiç adil değildi ve özellikle bana özel bir muamelesi varmış gibi hissediyordum. Hayır, yolunda giden tek bir şey yoktu. Birkaç gündür aklımı kemirip duran düşüncelerle baş etmeye çalışıyordum. Ayrıca birkaç gündür Jimin'in , Jungkook'a çıkardığı zorlukları dinliyordum sürekli. O yüzden sabahları kardeşimi uyandırırken onu yılanın koynuna gönderiyormuşum gibi hissediyordum. Bunun yanında Jungkook bu durumdan memnun gibiydi. Eğlendiğini söylüyordu. Çünkü Jimin onun önüne gelip kaşlarını çattığında Jungkook ona yukardan bakarken komik görünüyormuş.

Bu olaya artık el atmalı mıydım hala bilmiyordum. Bazı şeylerin daha kötü olmasından korkuyordum. Jimin ile olanlardan sonra ise tedbirlerimi arttırmış ve eldivensiz hareket etmemeye başlamıştım. Önceden birine yaklaşmam gerekirken takıyordum sadece ama şimdi hiç çıkarmıyordum.

Ve tüm düşünme eylemlerim sonunda bugün gidip Jimin ile konuşmaya  karar verdim. Ondan hala rahatsız olsam da Park Jimin gibi sevgi dolu bir insanı istemeden de olsa etkilediğim için üzülüyordum. Özellikle bana yardım etmek için uğraştığı anlar ve tiyatroya gittiğimiz gün aklıma geldikçe üzüntüm artıyordu. Kadife çiçeklerini masanın üzerinde kurumaya terk etmiştim ve kuruyunca da büyükannem güzel görünmediğini iddia ederek çöpe attığını söylemişti. Bunu bilse üzülür müydü acaba? İlk defa bir erkekten çiçek almıştım ve o da çöpe gitmişti. Harika.

Chang amcadan gün içinde izin aldım ve en sonunda yüzleşmem gerektiği şekilde kendimi okulun önünde buldum. Demirlerin üzerinden bahçede mini minilerle konuşan Jimin'i takip ediyordum. Orada zilin çakmasından itibaren beklemeye devam ederken fazla vaktimin kalmadığını düşünüyordum. Derin bir nefes alıp güvenlik görevlisine küçük bir açıklama yaparak bahçeye girdim.

Bu sefer kardeşimi ve Mingyu'yu sahada görememiştim. Karşılaşacağımı tahmin ettiğim nefret beni kararımdan vazgeçirmeden adımlarımı Jimin'e yönlendirdim. Arkası bana dönük olduğu için beni hala fark edememişti.

Artık öğrencileriyle konuştuğu dersvari konuşmaları duyacak kadar yaklaşmıştım onlara. Küçük kızların gözlerindeki ışıltıyı görebiliyordum. Öğretmenine aşık öğrenci klasiklerinden biri geldi aklıma. Hoşlanan insan böyle görünüyordu demek...

Daha sonra aklıma Jimin geldi yeniden. Bana olan ilgisinin farkındaydım. Bu yüzden yanımda sergilediği davranışlar ve benden ayırmadığı koyu gözbebeklerini çok iyi anımsıyordum. Kadife çiçeklerini bana verirken üzerindeki heyecanı ya da tiyatroda terim ve kelimeleri açıklarken edindiği utangaç hallerini anımsıyordum. Seven insan böyle görünüyordu demek...

İlk defa gördüğüm bir şey değildi. Ancak Jimin... Bilemiyorum o biraz farklıydı. Belki de bana karşı diğerlerinden daha iyi olduğu için farklı geliyordu.

" Bay Park. " diye böldüm gülüşünü. Gülmeyi bıraktıktan birkaç saniye sonra yavaşça arkasını döndü ve kaşlarını çattı. Sonra tekrar öğrencilerine dönerek gitmeleri için bir şey söyledi. Onlar gittikten sonra bile hiç hareket etmediği için yavaşça öksürdüm ve etrafından dolanıp önünde durdum.

" Neden buradasın? "

Jungkook haklıydı. Onun gibi bir insanın sinirli görünme ihtimali çok düşüktü. Bu yüzden çattığı kaşlarını fazla önemsememeye çalıştım.

" Kardeşime olan tutumunuz hakkında sizinle konuşmaya geldim. "

" Ah, senin kardeşin... " dedikten sonra gözlerini gökyüzüne kaldırdı ve düşünüyormuş gibi göründü. " ...kimdi? "

MARIGOLD • pjm ☑︎Where stories live. Discover now