🍂 20: final 🍂

2.5K 252 228
                                    

Goblin'in neden bunu Kyungsoo'dan saklama gereği duyduğu bilinmez, diye başlanılamayacak şekilde; Seul'ün günlerdir nerede olduğunun cevabını Kyungsoo'ya bildirmemesinin nedenleri apaçık ortadaydı.

Bkz:

Hep sen yüz verdin şu kıza.

Tepemize çıkar çıkar hatta gelsin başımızın üstünde yaşasın.

Yuh utanma ya, üstüne bir de ev yap!

Tamam. Bunları düşününce bile ürperiyordu çünkü aklından geçen o düşünceler, zihninde Kyungsoo'nun sesiyle canlanmıştı. Ve ah... tabii bir de o güzelim yüz ifadelerini unutmamak gerekiyordu.

Cebinden telefonunu çıkarıp son gelen mesaja bakarak Seul'ün odasında olduğunu öğrenip otele girdi ve oda numarasının bulunduğu kata basarak nefesini bıraktı.

Kendini Kyungsoo'nun dudaklarına kaptırıp kızın salondaki varlığını unuttuğundan beri görüşmemişlerdi ve ne kadar doğru bir karar olduğu belirsiz olsa da, onun yerine kızla ilgilenmesi için Baekhyun'u görevlendirmişti.

Buraları bilmeyen genç bir kız oluşu bir yana, Seul onun geliniydi ve iki türlü de kızı sokakta bırakamadığı gibi, parası olduğundan ona rahat bir yer ayarlaması zor olmamıştı. Bu sebeple Kyungsoo'nun haberi olmasa da, Seul yine ona bağlı bir yerde kalıyordu.

Asansörün kapılarının iki yana açılmasıyla 1300 numaralı odaya doğru ilerleyip kapıyı tık tıkladı ve diğerinin, odada çalan şarkıyı kapatıp kapıya yaklaştığını işitti fakat kapının açılmasını beklerken, kapının ardında duran Seul'ün "Gelirsin işte böyle tıpış tıpış." Diye kendi kendine homurdanışı yüzünden kaşlarını çatmamak için kendini tuttu.

Gelirsin işte böyle tıpış tıpış?

Siktir ordan, bu da ne demekti böyle?

O ifadesini dümdüz tutmaya çalışadursun, kapı açıldı. Demin homurdanan o değilmişçesine ışıl ışıl gülümseyen kız, bir tutam saçı arkaya doğru iteledi ve "Jongin?" Dedi. "Ne hoş bir süpriz!"

Gülümsemek, Goblin için bir hayli zordu.

Kapının eşiğinde durmaya devam ederken "Merhaba." Diyerek kafa salladı. "Kısa keseceğim, sana belirli bir günde kılıcı çekip çekemeyeceğini soracaktım."

"Kılıcı mı?" Seul duraksadı ve hemen ardından dudaklarını yana kıvırmamak için derin bir nefes aldı. "Kyungsoo ile ayrıldınız mı? Yani... onu arkanda mı bırakacaksın?"

"Yapacak bir şey yok." Goblin başını eğdi ama kafasını yeniden kaldırması kısacık sürdü. "Dokuz gün sonra kılıcı çekmeni istiyorum." dedi. Şimdi sesi çok daha kararlı çıkıyor, genç kız onun bakışlarının ağırlığında eziliyordu.

"Dokuz gün? Çok kısa değil mi?" Acı çekercesine mırıldanan kıza karşın, bu nedense Jongin'e inandırıcı gelmedi ve bunda deminki homurtusunun hala daha esmerin kulaklarında çınlaması da büyük rol oynadı.

"Niçin kısa?" Goblin tek kaşını kaldırdı. "Ne kadar erken biterse senin için o kadar iyi olur."

Seul fısıltı sayılacak kadar cılız çıkan ses tonuyla, "Öyle ama... ben... birbirimizin kaderi olduğumuzu; birbirimizi tanımamız, bilmemiz gerektiğini.. düşünüyorum." Dedi. Bakışları kararlılığını kanıtlıyordu.

"Dokuz gün için birini hayatıma alamam Seul." Goblin geriye doğru bir adım attı ve elini kaldırıp elveda edeceği sırada "Süreyi uzatırız!" diye atlayan kız yüzünden afalladı. Seul aynen devam etti. "Seni tanımayı, birlikte takılmayı gerçekten çok istiyorum Jongin. Hem biz birbirinizin kaderi değil miyiz?"

Round&RoundHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin