Bölüm 17

14.3K 1.4K 157
                                    

Merhabalar :)

Şöyle bir şey var ki Aslında bu bölüm geçmişe gitmemiz gerekiyordu. Ama benim hiç hesapta olmayan şehir dışı bir işim oldu bölüm yarım kaldı ama bugün yayınladım yayınladım yoksa haftaya kalırdı.

Bu şekilde tercih edeceğinizi düşündüm bende.

Umarım beğenirsiniz iyi okumalar :)

***

Beynim o kadar doluydu ki düşüncelerden az da olsa kurtulmak için yatak odamda genişçe dolabın önünde durmuş neyi nereye yerleştirsem diye düşünüp duruyordum. Kendimi tamamıyla bu işe vermiştim.

Benim yatak odam.

Babamın ve Archer'ın geçmişe nasıl gideceklerinin planlarını kurduğu o salonu terk ettikten yaklaşık iki dakika sonra karşıma Dex'in en nefret ettiğim o salak ev arkadaşı Rany çıkmıştı. Onun da Dex gibi olup olmadığını sormadım bile aynı evde yaşayıp da Dex de bir tuhaflık olup olmadığını anlayacak normal bir insan yoktur herhalde. Gerçi onunla hatrı sayılır bir zaman geçirmeme rağmen bende anlamamıştım ama en nihayetinde ben normal bir insan sayılmazdım.

Bir kâhinin kızıydım!

Tabi Rany bana bir kâhinin kızı değilmişim de seçkin bir savaş atıyla bir eşeğin çiftleşmesinden doğan bir mahlûkatmışım gibi bakmıştı. Ben de ona bir hamamböceği ile kertenkelenin çiftleşmesinden doğmuş bir embesil gibi bakarak iğrençliğini ona geri iade etmiştim.

Bunu hak etmişti. Ondan o kadar nefret ediyordum ki onun yüzünden kendime içine düşürdüğüm bu iğrençlik durumu için kızamıyordum bile.

Hiçbir şey söylemeden beni bu odaya getirmiş sonra da odanın ortasında bırakıp çenesini bile açmadan defolup gitmişti.

Yatağın kenarında muhtemelen bizden önce gelmiş iki valiz eşyamı görene kadar da odanın benim için hazırlandığını anlamamıştım. Kendimi yatağa atıp çetrefilli yirmi dakikalık düşünce çukurundan sonra ayağa fırlamış ve bana gerekli olmayacak kadar büyük olan odayı araştırmaya koyulmuştum.

Geniş pudra tonlarında bir yatak salonun ortasında gelin gibi tüllerle süslenmiş duruyordu. Fuşya rengi perdelerle dekore edilmiş perdelerin önünde açık gri iki koltuk dışarıya, manzaraya bakıyordu. Perdeleri açınca koltukların oldukça isabetli bir tercihle pencerenin önüne yerleştirildiğini anlamıştım. Rengârenk çiçeklerle dolu uçsuz bucaksız bir bahçeye bakıyordu. Her ne kadar ışıklandırmalarla aydınlatılmış olsa da bahçenin nereye kadar uzandığını anlamak çok zordu. Muhteşemdi ve bu muhteşemliğe biran önce kavuşmak için can atıyordum.

Tam da benim zevkime göre döşendiğini görmeyi bir yana bırak, şey yatak tülleri hariç, bu odayı babamın benim için yaptırdığını ve eninde sonunda beni buraya getirmek istediğini komodinlerin üzerinde duran aile fotoğraflarımızdan anladım.

Kendime özel bir banyom vardı. Beni en çok mutlu eden buydu çünkü burada epey bir zaman geçireceğim belliydi. Babam burada yokken bu ne idüğü belirsiz insanların arasında kişisel bir alana sahip olmak rahatlatıcıydı. Her ne kadar babam söylemese de o dönene kadar buradan bir yere gitmeme izin vermeyeceğini ve beni burada yaşamaya zorlayacağını biliyordum.

Birinci valizi nihayet bitirip ikinci valizi oflaya puflaya yatağa katmaya çalışırken ne kadar çok eşyam olduğundan veryansın ediyordum ki kapım çalındı.

Babamın geldiğini düşünerek heyecanla kapıya koştum ve savurarak kapıyı öyle bir hızlı açtım ki duvara güm diye çarpmasına saliseler kala son anda yakalayabilmiştim.

Geçmişten GelenWhere stories live. Discover now