3. Bölüm |M|

13.6K 1K 622
                                    


Dün akşamdan beri asık suratımı ertesi gün Jungkook'un güldürmek için her şeyi yapacağından emindim. Öyle de olmuştu. Beni bu kadar önemsemesine oturup ağlamak istiyordu, babam bile bana böyle davranmazken kan bağımın olmadığı bir insan niye bu kadar iyiydi ki?

Jungkook'un dün söylediği sözde tekrar deneyeceğiz demesinin üzerine yapacağını bu sürprizi tahmin edecek gibiydim ama neyse. Son birlikteliğim olacaktı onunla. Sandığımız ilaç etkisi saçmalığını da unutmuş değildim. Beynim çok fazla konuşuyordu, bilmiyordum. Bildiğim tek şey beni iyi hissettirdiğiydi.

Elimden tutup beni odama çekiştirmesine ses çıkartmamıştım. Hatta önde kalan bedeni arkasında kenetli kalan ellerimize bakmamı sağlamıştı. Büyük, kemikli elinin içindeki tombiş ve küçük elim oldukça komik duruyordu. Dudaklarımda saçma bir gülümseme oluştu.

Kapıyı açtı, geriye doğru itleyerek elindeki elimi öne getirerek içeriye geçmemi beden diliyle anlattı.

Tamam, bunu cidden beklemiyordum. Her seferinde aklımdan gerçeği okuyor olduğu gerçeği vardı. Odam farklı süslenmişti, kırmızı hakimdi. Mumlar ve güllerden sonrasına bakamadım çünkü kalbim saçma bir ritme tutundu.

Hayal ettiğim gibiydi.

"Bu sefer özel olsun istedim." Arkamdan gelen sesi fazla kendinden emindi. Ortama göre fazla cezbediciydi. "Bunu ilkin olarak düşünmeni istiyorum."

Geriye döndüm hızlıca. Gözlerim doldu sanırım, bulanık görmeye başladım yüzünü. "Teşekkür ederim."

Elimi kaldırıp yanağını hafifçe okşadığımda gözlerini kapayıp yanağını elime bastırdı. Çok güzel duruyordu, mumların yüzünü zar zor aydınlattığı odada güzel olduğunu anlamak zor değildi.

Beni gerçekten seviyordu, bunlara katlanıyorsa gerçekten severdi yani. Düşündükçe ağlama istediğim artıyordu. Kalbime acı çektiriyorsun Jungkook diye ağlamak istiyordum. Kirpiklerimi kırpıştırarak geriye yolladım dolu gözlerimi, şu an sırası değildi.

Elimi çektiğimde gözlerini açmıştı.

"Beni sevmeyi bir denesen. Güzelim, seni çok mutlu edebilirim."

Yorgunlukla başımı göğsüne yasladım. Hem bedenen hem ruhen çöktüğümü hissediyordum. Normal insanlar gibi aşk acısı çeken ya da aileleri tartıştığı için isyan eden çocuklar gibi değildik biz. Çoğu deney bize yapılmıştı, tepki vermediğimizde başkalarına geçilmişti.

Kanımıza çocukluktan beri bir şeyler enjekte edilirdi, bu günler için hazırlık olduğunu anlamamıştık. 

Mutlu değildim, çalışkan değildim, bir halta yaramıyordum. Sadece babamın deney faresiydim, benimle aynı kadere paylaşan bir de Jungkook vardı. Her anımda yanımdaydı, babamın beni dövdüğü zamanlar da mesela ya da ağladığım, güldüğüm, sinir krizleri geçirdiğim zamanlar bile yanımdaydı.

"Sana kendini bana bırak, bana güven desem bunu yapar mıydın?" Bir eli banamın tokat attığı yanağıma dokunurken diğer eli sakince belime dolandı, yine burnunu saçlarıma gömmüştü. Ve yine kokumu çekmişti.

"Her zaman." Hiç düşünmeden cevaplardım. Bana zararı yoktu Jungkook'un, olacağını da sanmıyordum zaten.

Burnunu saçlarımdan çekip boynuma indirirken ıslak dudaklarını oraya bastırdı birkaç kez. Beni tutmasa yığılırdım kollarına. "O zaman kendini bana bırak, Jimin."

Tenlerimizin uyumunu hiçbir zaman inkar etmemiştim, mıknatıs gibi birbirlerini çekiyorlardı. Her ne kadar kaçmaya çalışsamda yine mıknatıs gibi ona çekiliyordum.

I Trust Science |Jikook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin