"Kır dök ama yakışmaz benim adamıma."
Bazı adamlar vardır: üzerler, kırarlar, dökerler... Bazı adamlar vardır ki, hep sever. Karşılık gütmeden, sadece sever. Sevilmek ister. Canı yansa da, kalbi kırılsa da sever.
Sükut düşer dilden, sessizliğin inci...
Merhaba!^^ Size haftanın ilk gününden bir sürpriz yapayım dedim :) Az sonra okuyacağınız satırlar taa en başta Kalbindeyim'in 'Tanıtım' bölümü için tasarlanmışdı esasında :) Ama sonrasında vazgeçtim ve kesit olarak kaldı :) Bu Kalbindeyim için yazdığım ilk ve sanırım son ön izleme :) Bu kesiti kurguyu daha kafamda tasarlarken yazmıştım, bilgisayarımda kayıtlı duruyordu. Sizi birkaç haftadır bölüm için (yoğunluğumdan) bekletiyorum ve bir özür mahiyetinde bu kesiti paylaşayım dedim :) Kesitte (Ön İzlemede) bahsi geçen şarkı: Cennet Taşdelen - Masallarla uyutan adam. Multimedyada var :) Harika bir şarkı, mutlaka dinleyin!^^
ÖN İZLEME
"Masallarla uyutan adam..."
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Kucağımda yüz üstü yatan adamı, loş ışıkta -bilmem kaç dakikadır olduğu gibi- izlemeye devam ediyorum. Hafif onun bana dönük olan omzuna doğru vermiştim ağırlığımı, bu onu rahatsız etmiyor ki, deliksiz bir şekilde uyumaya devam ediyor.
Ona verdiğim sözü tutamayarak göz pınarımdan bir damla yaşın firar etmesine izin verirken kısa saçlarının arasında dolaştırıyorum parmaklarımı. Öylesine derin yaraları varken, bana yansıtmıyor. Bu aralar epey huysuz. Sanırım sık sık doktora gidip geldiğimizden. İstemediğini biliyorum, hoşnut olmadığı yüz ifadesinden o kadar belli oluyor ki! Ama ne olursa olsun yılmayacağım. Ne kadar inat ederse etsin.
Sen inatsan, bende inadım.
Bu düşünce aklıma dolunca gözyaşlarım arasında gülümsüyorum. Az önce Nihal'in getirdiği derginin içerisindeki oynadığımız oyunda bana asıl çıkan kağıt düşüyor aklıma. Kerem'i uyandırmamaya dikkat ederek hafifçe hareketlenip hırkamın cebine o an büyük bir hızla buruşturup, sıkıştırdığım top şeklini almış küçük kağıdı çıkarıyorum. Derginin sayfasından kesip tek tek katladığımız kağıtları siyah naylon bir poşetin içine birbirimize gülümseyerek attığımız anlar kafamın her köşesinde yeniden canlanmaya devam ederken buruk bir biçimde gülümsüyorum. Buruşturduğum kağıdı açıyorum yeniden.
Hiçbir ışık olmamasına rağmen, tam camın önündeki koltukta olduğumuzdan sanırım, ay ve sokak lambasından içeriye yansıyan loş ışık okumama engel olmuyor, olsa bile az önce ilk kağıdı çektiğim andan sonra büyük bir heyecanla açıp okuduğum cümleler aklımdan çıkmıyor bir türlü!
" Ona bir şarkı söyle. "
Kağıtta yazan her bir kelime, hatta harf boğazımın düğümlenmesine yol açarken, yanaklarımdan süzülen bir damla yaş önce elimdeki kaygan kağıda, ardından onun yüzeyinden de kayarak Kerem'in ensesine değiyor ve orada dağılıyor. Sadece bir tane kağıt çekme hakkı koymuş olduğumuzdan başka bir kağıt çekeyim de diyemiyorum. Kerem'in gözlerinin içine baktıkça merakı arttığından daha yeni yeni öğrenmeye başladığım ve ara ara karıştırıp Kerem'in sık sık gülmesine neden olduğum işaret diliyle anlatmaya başlıyorum Kerem'e. Aslını söyleyemiyorum tabi, kağıdı alelacele buruşturup hırkamın cebine sıkıştırıyorum ve 'Sevgilini kucağında uyut' diyorum aklıma ilk geleni söyleyerek. Havada hareket eden parmaklarım duraksadığında anladığını belirtircesine genişçe gülümsüyor ve kendisine çıkan 'Sevgilinle yemek yap' kağıdını bir köşeye bırakarak kucağıma yerleşiyor ve yarın ilk işimizin mutfakta birlikte yemek yapmak olacağını belirtip kendisini derin bir uykuya bırakıyor.