9

184 20 10
                                    

Fotoğrafı hatırlamıyordum, zaten hiç unutmamıştım. Evimde sadece beş fotoğraf vardı ve bana gösterdiği de bunlardan biriydi. Yani benim için fazla önem taşıyan bir şeyi benden izinsiz evime giriyor ve alıyor muydu?

Fotoğrafı almak için uzandığımda kolunu geri çekti. "Onu hemen bana ver!"

Bağırışım yüzünden koridor sessizliğe bürünmüştü. Bir anda ayak sesleri kesilmişti. Arkama bakmasam da tüm gözlerin üzerimizde olduğunu hissediyordum.

"Sessiz ol. Bunu sana vermem için herhangi bir nedenin yok." Tekrar ayak sesleri gelmeye başlamıştı. Zaten kalabalığı etrafımıza toplamak gibi bir niyetim de yoktu. Tek derdim fotoğraftı. Benim evimden almıştı ve onu tekrar almak için bir nedenimin olmadığını söylüyordu. Sorun olan şey buydu.

"Nasıl yok?" dedim sesimi az öncekine göre biraz alçaltarak. Ama hala bağırıyor sayılırdım. "Sen benim anahtarımı çalıyorsun, evime giriyorsun, yüzsüzce not bırakıyorsun, bir de odamdaki çekmeceleri karıştırıp fotoğraf alıyorsun ve benim geri almak için nedenim olmadığını mı söylüyorsun?" Kaşları çatılmıştı ama sinirle değil de düşünür gibi bir çatılmaydı bu.

"Evinden almadım." dedi gözlerini gözlerime tekrar diktiğinde. "Sorun da bu zaten Adel. Şimdi bana bu fotoğrafta yanındakinin kim olduğunu söyle." Bir eliyle fotoğrafı tutarken diğer eliyle bana göre sarışın kızı gösteriyordu. Bir süre sessizce bekledim, söyleyip söylememek arasında gidip geliyordum.

"İkizim." Bir an duraksadım. "Ölen ikizim. O fotoğrafın çekildiği gün ölmüştü." Bu fotoğrafı bana gösterip onu tekrar hatırlattığı için ona çok kızgındım. Ama bu yaptığı işin altından çıkacak önemli dediği konuyu merak ediyordum. Sanki gerçekten diyeceği şeyin bir anlamı olacakmış gibi sadece olacakları bekliyordum.

"Peki baban o gün neredeydi?" Neden sorduğunu çözememiştim ama bu iş gittikçe karışıyordu. Hafızamı biraz zorlamaya çalıştım. Gözlerimi açtığımda farkında olmadan kapatmış olduğumu fark ettim.

"Gitmişti. Annem toplantısı olduğunu söylemişti ve gitmişti. 10 yıl sonra geldi ama aklım başında olduğunda bile gerçekte neden gittiğini sormadım." Bir an babama olan nefretimin tekrar kabardığını hissettim. Yalancının tekiydi. Annem de öyleydi.

"İşte şimdi iyi dinle Adel." Oturduğu merdivenlerde kıpırdadı. "Babanın toplantıya gitmediğini biliyorsun, ama nereye gittiğini hala bilmiyorsun. Aslında bunu ben de bilmiyorum. Neden gittiğini de bilmiyorum ama bildiğim önemli bir şey var. Bu fotoğrafı evinden almadım, bu fotoğrafı Asel'in evinden aldım. Hatta senin birçok fotoğrafın vardı, babanın da. Babanı ünlü bir iş adamı olduğu için tanıyorum, herkes kızı olarak seni biliyor. O gittiği 10 yılda da Asel'in yanında kalmış olmalı. Ama Asel'in ağzı kapalı. Babasını tanımadığını iddia edip duruyor ama aslında babasını tanıyor. Seni de tanıyor olmalı, en azından ikizi olduğunu biliyordur. Ama neden bunları sakladığı hakkında bir fikrim yok."

'Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü.' dedikleri bu olmalıydı. Eğer dedikleri doğruysa -ki çok mantıklı geliyordu, ikizim ölmemişti. İkizim Asel'di! Ve o bunu biliyordu. Ve bana söylemedi. Ve babam da söylemedi. Ve ben öğrenmedim. Ve şimdi bunu Doruk'tan öğreniyordum. Ve..

Bu çok kötüydü.

Soğuk soğuk terliyordum ve boğazım düğümlenmiş gibiydi. Dediğim hiçbir şeyin anlamı olmayacaktı. Doğru olmasını istemiyordum ama kulağa fazla doğru geliyordu. Gerçekten araştırmış mıydı yani?

"Seni bu işten çıkarın ne? Neden araştırdın?" dedim boğazımı temizledikten hemen sonra. Zevk için yapmış olamazdı. Canı sıkılmış ajanlık yapayım diye düşünmüş olamazdı.

"Neden bu kadar körsün? Sana değer veriyorum ve bunu yapıyorum ama senin verdiğin tepkiye bak." Bana değer veriyormuş. Bana kimse değer vermez. O kadar mantıklı lafın arkasından kurduğu bu saçma ve duygu içerikli sözleri umursamıyordum.

"Bu gerçekten anlamsız. Bana değer veriyorsan Asel'in evinde ne işin vardı? Neden onun evindeki fotoğraflara baktın? Hiçbir bilgi yokken nasıl olur da 'Bu kızlar ikiz olabilir, araştırmalıyım.' diyebildin? Sadece aklına esmiş olamaz." Kendi kendime kendimi pohpohladım. Çok yerinde sözler kullanmıştım. Zaten bu sözler ağzımdan çıkana kadar böyle düşündüğümü bile fark etmemiştim.

Tiksinir gibi yüzünü buruşturdu. "Bu kadar duygusuz olamazsın. Bunun çok açıklaması var ama inan şu an yeri ve zamanı olduğunu düşünmüyorum."

Duygsuzluk. Hakikaten duygusuz muydum?

Evet.

Ya da öyle sanıyordum.

Kendime duygusuz, hissiz diyordum. Başkaları da böyle diyordu. Peki bu gerçekten böyle miydi? Sinir hissediyordum, kızabiliyordum. Bu da bir nevi duygu değil miydi?

Kendime farklı bir sıfat bulmalıydım ancak bunu daha sonra düşünmeye karar verdim.

"Bu kadar şeyi dinledikten sonra bir başka itirafı daha dinleyebileceğimi düşünüyorum." Güldü. Neden güldüğünü bilmiyordum ama güldü. Eğlenceli mi görünüyordu yani? Cidden bu konuşmadan zevk mi alıyordu?

"Bugün susmuyorsun, bayağı sohbet ettik farkındasın değil mi?" Kaşlarımı çatıp ona bakınca biraz daha sesli gülüp devam etti. "Peki peki. Sen konuşmazsın değil mi? Her neyse bu kadar çok bilmek istiyorsan söyleyeyim. Ben senin yanına isteyerek gelmiyordum. Asel'in kullandığı bir robottum. Sonra taraf konusunda yanıldığımı fark ettim ve bir değişiklik yaptım. Bir süre Asel'in planlarını dinledim ve biraz araştırma yaptım. Yani istediğim zaman dolaplarını karıştıracak kadar yakındım ona."

Bu söylenenleri hazmedemiyordum. Ben böyle değildim, arkamdan iş çevrilemezdi. Ne zaman bu duruma gelmiştim? Güçsüz müydüm, saf mıydım?

Yeni Adel beni ne zaman ele geçirmişti?

[ Multimedia; Bahsedilen fotoğraf

Playlist; The Coral - In The Morning  ]

ACIMASIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin